Mucitler, tabiatta var olan fakat biz insanların çözemediği karmaşık olayları merakla yaklaşıp deneyler yaparak bir olguya ulaşarak çözen kişilerdir. Bu sürecin işlemesi bazen şans gerektirir. Bazen de geçmişte araştırma yapan kişilerin var olan bilgi birikimi, onların yapı taşı olur.
Arşimet'in hamamda suyun kaldırma kuvvetine keşfetmesi gibi.
Sonuçta merak, araştırma inceleme, tespitler yapma, var olan tespitlerin ışığında sonuca ulaşma meşakkatli ve güzel bir sürecin sonucunda yenilikler meydana getirme sürecidir. Bunun sonucunda oluşan olgu ve olguları icat olarak adlandırıyoruz.
Buraya kadar anlattıklarımda herhangi bir beis yok Bunlar hepimizin bildiği, tahmin edebileceği tespitler.
Başlıkla ne ilgisi var dediğinizi duyar gibiyim. Size herhangi bir bilim kadınından bahsetmeyeceğim. Ülkemizde dar gelirli her kadının yapmış olduğu, daha önce hiç yapılmamış bir olgudan bahsedeceğim. Maalesef buna olgu diyebiliriz. Çünkü tarihsel süreç boyunca çoğu kadınlarımızın yaparak, deneyerek, tecrübe kazandığı şeyleri bilimsel platforma taşınamamıştır. Bizim Türk kadınlarının icatları da öyle.
İcatlar dar olan imkanlarla güzel sonuçlar elde etmektir. İşte size bu yazımda bahsettiğim kadın mucitliği de böyle bir şey. Maalesef dar imkanlarla elde ettikleri sonuçlarla kadınlar hayatlarını devam ettirmeye çalışıyor mucizeler yaratıyorlar.
Belki de hala buraya kadar okuduklarınızdan herhangi bir şey anlamadınız. Haklısınız. Başlıkta her kadın bir mucittir dedim. Doğru. Kadın bir mucittir. Neden mi? Bugünkü ekonomik koşullarda evi, mutfağı idare edebilmek çoluğuna çocuğuna aş kaynatabilmek bir mucitlik değil de nedir!
Elektrik fazla gitmesin diye loş bir ortamda mutfakta yemek yapan bir kadını düşünün: Bir yandan ocağını kısıyor, daha az tüp Gitsin daha az doğal gaz gitsin diye. Diğer yandan bir gün öncesinde yarısını kullandığı soğanını çıkarıp tencerenin içine sanki et doğuruyormuş zevkiyle doğraması, günler öncesinden kullandığı bir minik poşetin dibinde kalan arpa şehriyeyi içine atması ve yazdan semt pazarlarında akşam döküntü domateslerden yapmış olduğu sos veya salçadan faydalanarak tatlandırması ve gün geçtikçe fiyatı artan akan su ile bunu birleştirerek bir çorba meydana getirmesi sizce mucize değil midir?
Bazı şanslı kadınlarımızın var. Hani cüzdanı kendini sıcak tutan kadınlarımız. Bu kesim yüzdeye vurduğumuzda nufusumuzun %7,8 gibi bir kesimi. Sabah erkenden pazara gider. Neden mi sabah gider pazara pahalı ucuz düşünmeden? Çünkü yeşil sebzeler solmadan tazeyken, daha fazla ellenmeden, sebzelerini meyvelerini büyük bir zevkle poşetlerine ve pazar arabasını güzel güzel doldurmak için. Elbette ki her kadınımız arzular bu şekilde pazar yapmayı.
Zamanı bol evde çalışmayan bazı kadınlarımız da maalesef bir fasıl sabah şöyle bir gezer pazarı; bir fasıl öğlen sonu gezer. Bakar, karşılaştırır fiyatlardaki düşüşü. Sanki Tüik çalışanı misali istatistiksel veri hazırlarcasına tespit eder fiyatlar ne zaman ucuzluyor vesaire. Ve akşam pazar bitmek üzereyken ucuzlamış, fiyatı dibe vurmuş saatte alışverişe mecbur olur. Tabii ki sabahki tazeliği kalmamış olan sebzelerini alarak evinin yolunu tutar. Şükreder. Neden mi? Bunu da bulamayanlar var diye! Ama acaba bu duruma sebep olanların biraz da olsa yüzleri kızarır mı? Kızarması gerekli dediğinizi duyuyorum.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi her insanın koşullar ne olursa olsun hayatını devam ettirebilmesi için gıdaya, eğitime, sağlık hizmetlerine ulaşmasının bir hak olduğunu ve bu hakkı ülke yöneticilerinin vatandaşlarına sağlamakla sorumlu olduğundan bahseder. Pazarda döküntüleri alabilmek için pazarın bitişini bekleyen; hastalandığında şimdi nasıl sıra alacağım, gidiş geliş masrafımı ve ilaçtan doğacak masrafları nasıl karşılayacağım diyen; çocuğunu üniversite kazandığında bir başka şehre gönderemeyen, masraflarını nasıl karşılayacağı endişesi duyan kadınlarımız için İnsan Hakları Evrensel Beyannamesindeki yaşam ve hayat hakkından bahsetmek mümkün müdür? Vatandaşından sorumlu olan yöneticileri ne üzücüdür ki yine bu hakları kullanamayan kişilerin oylarıyla görevlere geliyorlar.
Bugün açlık sınırının altında kalan dul-yetim, emekli maaşı alan kadınlarımız veya açlık sınırının biraz üstünde asgari ücreti olan, kirada oturan, çocuk okutan, insan olmanın gereği zaman zaman hastalanan, masraf yapmamak için sağlık hizmetinden gönüllü vazgeçen, yaşamak için yemek zorunda kalan bu insanlarımızın özellikle kadınlarımızın mucit olduğuna dair şüpheniz mi var.
Ege ve Batı Anadolu'da yaşayan kadınlarımız nispeten biraz daha şanslılar. En azından özellikle şu sonbaharın henüz bitmediği şu günlerde bile binbir çeşit tabiat ananın bizlere sunduğu değişik otlarla soframızı yarım soğan, bir kaşık ucu baharatla veya tatlandırıcıyla soframıza güzel lezzetler sunarak yeni mucitler peşinde koşuyorlar. Bu bir mucize değil midir?
Kırsal kesimde kadınlar yoldan geçerken, selamlaşır, birbirlerine seslenirler. Ne görüyorsun, ne yapıyorsun şeklinde. Buna çoğu zaman kadınlarımız aş kaynatıyorum diye cevap verirler. Acaba gerçekten kadınlarımızın kaynattığı aş mıdır taş mıdır?
Taş kaynatarak çocuklarını oyalayan kadınımızın, annemizin hikayesini duymuşsunuzdur. Bir türlü pişmek bilmeyen aşla, çocukları sorduğunda, kaynıyor yavrum pişmek üzere diye, çocuklarını oyalayan annenin sesini duyar gibiyim. Bugün evinde pişirecek yemeği olmadığı için kurmuş oldu ocağa tencereye su ve taş koyarak çocuklarını oyalamaya çalışan annenin durumu rivayetten öte gerçeğe dönüşmüştür.
Sofrasında artacak kadar yemek yapabilen kadınımız annelerimiz de az olmakla beraber, şans eseri, yapmış olduğu yemekten 2 kaşık da olsa artmış olanı dökmeyip ertesi gün ondan çorbanın yapan annelerimiz ve kadınlarımız var. Ve maalesef öyle sayıları da azımsanacak kadar az değil.
Karnı yeterince doymayan, Dünya Sağlık Örgütünün kriterlerinde beslenemeyen kadınlarımız ve çocuklarımız gerçek anlamda icatlar meydana getirebilirler mi sofrada mutfakta gerçekleştirdikleri icadın dışında? Hayır gerçekleştiremezler. Çünkü, yeterince vitamin protein ve besin maddelerinden dengeli beslenememiş olurlar. Bu da bir neslin mucit olabilmesi icatlar meydana getirebilmesini biraz zor kılar. İnsan Hakları Evrensel beyannamesindeki yaşam hakkı Dünya Sağlık Örgütünün belirdiği kriterlerde sağlıklı yaşamak, anayasamızda ve kanunlarımızda belirtildiği üzere eğitim hakkımızı, fırsat eşitliğine laik, çağdaş düzeyde eğitim almak, çocuklarımızın ve yaşlılarımızın, bizlerin gelecek endişesi duymadan yaşayabilme umudumuzu hiçbir zaman yitirmememiz gerekir.
Umut fakirin ekmeğidir sözüne inanmıyorum. Umut etmeden bulunduğumuz ortamdan çıkabilmek için çaba sarf edemeyiz, önce Umut edeceğiz, Sonra bulunduğumuz durumda nasıl düzlüğe çıkarız yollarını araştırıp adımlar atmamız gerekir. Bu adımlar tabii ki kanunlarda belirtilmiş olan demokratik şartlar ve ortamlarda dürüst yönetenleri seçme hakkıyla başlamaktadır.
Ben de umut ediyorum ki mutfakta mucizeler yaratan, mucit kadınlarımız, çocuklar şeker de yiyebilsinler diye. Yalın ayak dolaşmasınlar. Vatandaşımız sırtı pek karnı tok olmak istiyorsa demokratik şartlarda yasaların vermiş olduğu hakları kullanarak sandıklarda da mucizeler yaratabilmelidir. Mucizeler her zaman biz insanlar içindir.
Umudumuzu yitirmeyelim, hayattaysak ve yaşıyorsak HERZAMAN UMUT vardır.