Öyle kavramlar vardır ki, çok sık kullanmamıza rağmen tek bir kelime hatta cümle ile anlamını bulmakta güçlük çekeriz. Gerek konusu gerekse yaşamımızdaki uygulama alanı ile bu güçlüğü en çok hissettiğimiz kavramlardan bir de ‘’ Adalet’’ olsa gerek…
Tarifinin güçlüğüne rağmen hiç şüphe yok ki, önce adalet ile ‘hak’ ve ‘haklılık’ ‘ın bir arada kullanıldığını hepimiz biliyoruz. Adalet için, hakkın gözetilmesi, haklı ile haksızın ayırt edilmesi diyebiliriz. Bir hakkın yerine getirilmesi de adalettir. Adalet, önce hukuk kurallarına uygun olmalıdır. Bir devlet içinde yaşayan herkesin, yasalarla sahip olduğu haklarını kullanması da adaletle sağlanır.
Adalet kavramını sekiz temel üzerinde anlatayım…
Önce dağıtıcı özelliği gelir. Adaletin ana esasları her kesime, her kişiye, her statüye ulaşabilen olmalıdır.
İkinci temel, denkleştirici özelliğidir. Aşağıdaki ile yukarıdakinin, azla çoğun farkını gideren adalet gerçek adalettir. Yalansız ve dolansız…
Üçüncü olarak eşitlik, ilkesini koyalım. Herkese eşit davranılmalıdır.
Dördüncü temel, insan özgürlüğünü teminat altına almalıdır. Ancak bir kişinin özgürlük sınırları bir diğerinin özgürlük sınırlarını kısıtlamamalıdır.
Beşinci, olmazsa olmaz şartı, dengedir Denge yoksa ‘’Adalet’’ var diyemeyiz.
Altıncı sırada, adaleti sağlayan yasalar, hukuk düzeni ve uygulamalar gelir. Bunlar insan vicdanına ters düşmemelidir. Aynı zamanda herkese karşı tarafsız olmalıdır. Kendi menfaati, yandaş hatırı, hısım akraba ricası, dış baskılar bile adalet tarafsızlığını korumalarıdır.
Yedinci temel hâkimiyettir. Adaletin elinde hükmetme, ceza verme ve suçsuzu haklı çıkarma gücü olmalıdır. Bunu yasalar sağlar. Duruşması yapılmadan aylarca, yıllarca hapishanelerde bekletilen zanlıların hakkını yeryüzünde ödeyebilecek, geri verebilecek tek bir merci yoktur. Adalet hakkın gözetilmesi, haklı ve haksızın ayırt edilmesidir.
Adaleti koruyan hukuk düzeni, güçsüzleri koruduğu ölçüde adaletten söz edebiliriz. Adaletin var olması, güçlünün hukuku değil, hukukun güçlü olmasına bağlıdır.
Sekizinci sırada, hukuk ve yasaların eksiksiz olarak adalete uygun olması zorunluluğu gelir. İnsanlar tarafında yapılan yasaların eksiksiz olması çok zordur. Ancak mükemmele en yakını kabul edilmelidir. Çünkü adaleti yapan, yasaları oluşturan ve uygulayan insandır, insan ise tabiatı gereği taraftır, yanlıdır, doğuştan egoisttir. Belki de bu nedenle, tüm insanlık tarihi boyunca, hiç bir ülkede, coğrafyada, toplumda ‘’ İdeal Adalet’’ kurulamamıştır.
İnsanoğlu asırlardır peşinden koşmuştur. Koşmaya devam etmektedir. Adaletin önündeki en büyük engel ise, hiçbir yargılayanın kendisini yargılayamamasıdır. Düşünen, karar veren, yapan ve yazan insandır.
Özellikle bu yüzyılda kullanılmaya başlayan ‘’Sosyal Adalet’’ kavramı yaşamımıza girmiştir.
Sosyal adalet hiç kimsenin ezilmesine ve sömürülmesine izin vermez. Adil yargılar. Sosyal adaleti gerçekleştirmeye çalışan da ‘’Sosyal Devlettir.’’ Sosyal devlet topum içindeki sınıf farklılıklarını kaldırır, düşmanlıkları sona erdirir. İnsanların geleceğe yönelik düşüncelerinde kendini güvende hissetmelerini sağlar.
Suç ve ceza ne olursa olsun adil bir yargılanma ile her hata yapan kişi bedelini ödesin. Hukukun üstünlüğü kazansın. Adalet yerini bulsun ona bir lafımız yok. Âmâ bu adalet herkes için eşit sağlansın. Güçlünün yanında durup güçsüzü ezmesin. Kimse yasanın ve yargının boşluğundan yararlanıp adalet terazisinin dengesini bozmasın.
Adaleti bulan da bulamayanlara haber versin
UNUTMA SEVGİLİ OKUYUCU;
ADALET HERŞEYİ LAYIK OLDUĞU YERE KOYMAKTIR.