Bu hafta ne yazsam diye düşünmeyi bırakın ne yazmasam diye düşünüyorum. Çünkü gündemimiz gerçekten içler karartıcı bir hal almış durumda.
Ama şuan hepimizin tüm Türkiye'nin tek gündemi hükümetin biz dar gelirli vatandaşa layık gördüğü maaş tutarı.
Evet, maalesef ki hepimizin tek düşüncesi tek isyan ettiği nokta bizlere layık görülen yaşam biçimi.
Bizler iki kuruş daha fazla para kazanmak uğruna gecelerimizi gündüzümüze katarken hükümetin bizlere dalga geçer gibi uygun gördüğü tutarı görünce isyan etmemek bu yaşamımıza şükretmek içimizden gelmiyor ve şu da var ki artık şükrün ne olduğunu unutmuş durumdayız. Çünkü halimizde şükür edecek bir durum maalesef ki bulunmuyor. Evimize ekmek alamadığımıza mı çocuğumuzu doğru düzgün tedavi ettiremediğimize mi yoksa insan gibi yaşayamadığınıza mı şükredeceğiz hiç bilmiyoruz.
Bunun aksini iddia eden hala şükreden bir toplum varsa da bunlarda ya anadan babadan miras kalmış zenginlerdir o yüzden şükrediyorlardır ya da bir türlü bir yerden parayı bulmuşlardır şükrediyorlardır. Yoksa aksi halde halimize şükretmek mümkün gibi görünmüyor. Yani ne memuru, ne işçisi, ne emeklisi kimse yaşadığı hayata şükür edemiyor. Şükretmeye kalktığımız zaman biliyoruz ki çocuklarımızın hakkına giriyoruz. Onları sefalet içinde büyütüp birde şükür deyip şükrü öğretmek onları da gelecekte ezilmeye mahkûm bırakmak, gelecekte haklarını aramamaya hazırlamak gibi düşünüyoruz.
Şaka yapar gibi belirledikleri tutarlar biz işçilere layık görülen o tutar onların bir öğünde yedikleri yemeğin parasından bile düşükken bizlere bu parayla bir ay geçinin üstüne de çocuk sahibi olun diye öğütler veriyorlar. Kendileri tasarruf yapmazken bizlerden şükür bekliyorlar. Birde sonuna ekledikleri 4 lira ile alın buda size bir aylık sosyal hayatınızın bedeli diyorlar. Sahi bu hükümet bizimle dalga mı geçiyor. Gerçekten ülkemizde işçinin emeklinin dar gelirlinin hakkı bu mu? Kendileri işçi olsa bu tutarlarda geçim sağlayabilecekler mi? Ev kiraları bile 15000 bandının üzerinde seyrederken 22104 lira ile hem geçin, hem kira öde, hem çocuk okut derken hiç mi utanmıyorlar. Bu kaybolan gençliği yitip giden ömürleri hiç mi görmüyorlar.
Gençlik bitmiş durumda yaşama dair ne umutları ne hevesleri var, Yaşlılarımız emekli olup rahat edecekleri yerde iş arama peşine düşüyorlar, anneler çocuklarını eve kilitleyip temizliğe ek ise gidiyorlar. Bu kaybolan hayatların bedelini kim ödeyecek diye düşünmeden sorgulamadan edemiyorum. Sahi bu kaybolan hayatları bunların vebalini bedelini susarak her şeyi kabullenerek bizlerde üstlenmiyor muyuz?
Neden susuyoruz!