Kendinizi keyif almadığınız bir işi yapıyorken bulmak; alanınızın dışında bir işi yapmak zorunda olmak; ya da mesai bitişi için dakikaları saymak…
Eminiz ki birçoğunuz bu yazıyı okurken sevmediği bir işi yapmak zorunda olmanın sıkıntılarıyla baş etmeye çalışıyorsunuzdur.
Şartlar ne olursa olsun herkes paraya ihtiyacı olduğu için çalıştığı bir gerçek. Nice okullardan mezun olan, iyi eğitim almış ama mesleğini yapamayan insanlarla dolu etrafımız… Günümüzün yarısında fazlasını iş yerimizde geçiriyoruz. Ne yazık ki herkes günümüz şartlarında hayalini kurduğu, yapmayı istediği iş alanında çalışamıyor. Gönül ister ki herkes mutlu olduğu işi yapsın. Fakat koşullar bazen de şans insanları istedikleri mesleklerin dışına sürükleyebiliyor. Hayatımız neredeyse işten ibaret. Hal böyle olunca yaptığımız işi sevmekten başka çare kalmıyor gibi. İşimizi sevmemizi yakından ilgilendiren başka konularda mevcut tabi ki...
İş hayatındaki en önemli kavramlar arasında patronlar veya yöneticiler olduğunu biliyoruz. Bir patronun hangi sıfatla anılacağı hem şirket çalışanları hem müşteriler hem de patronun kendisi için belirleyici faktör diyebiliriz. İyi bir yönetici çalışanlarının, müşterilerinin yanı sıra kendini de mutlu eder.
Kötü patronlar ise tam tersi hareket eder. Çalışanlarının işlerinden nefret etmesine neden olur. İnsanlarda kötü izlenim bırakır. İşin en kötüsü çoğu patron kötü olduğunun farkında bile değildir...
Muhtemelen fark etmişsinizdir; eğitim, zekâ, kapasite ve yetenek konusunda sizden çok daha geride olduğunu düşündüğünüz insanlar iş dünyasında bir adım öne geçebiliyor. Nedeni basit: Çünkü bu insanlar ofis politikasını kusursuz yönetiyor. Daha açık konuşalım; mesela patronunuz, gün içinde imza attığınız işlerin ne kadarını fark ediyor? Asıl önemli olan, şirkete gerçekten iş anlamında ne kadar katkıda bulunduğunuz değil, patronunuzun bu katkının ne kadarını fark ettiğidir.
Makyavelist ve narsist patronlar eğer ilgi alanınız kendi çıkarlarına uyuyorsa size çok iyi davranır. Kimileri şans eseri, kimileri babadan yadigâr, kimileri de kendi emeği ile kurmuştur iş yerini… Ama yetiştirememiştir kendini…
Bu çalışanlarına egolu davranıp ondan yapmayacakları şeyleri beklemesi anlamına gelmemelidir. En üzücü taraf ise bu kadar mobing, kötü şartlara rağmen sevmediğimiz bir işte alınan ücretin tatmin edici olmamasıdır. Ne için çalışıyoruz o zaman biz?
İnsanların emeklerinin karşılığını aldığı ücret, çalıştığı ortamın fiziki koşulları, iş arkadaşları ve yöneticilerinin tutumu kişinin iş tatmini ve işteki mutluluğunu belirleyen unsurlardır.
Dünyanın acil olarak işini severek yapan insanlara ihtiyacı var. Canlı hayallere, parlak umutlara ve tüm zorluklara rağmen hayallerinin peşinden giden insanlara ihtiyacı var.
Ve yaptıkları şeylerin sorumluluğunu üstlenebilen, bahanelerin ve gerekçelerin arkasına saklanmayan gerektiğinde hatalarını telafi etmeye hazır patronlara da ihtiyacı var.
Ünlü filozof Maksim Gorki’nin şu sözü ne güzel özetler tüm konuyu: ’İş mutluluk verici olduğunda hayat eğlencelidir; bir görev olduğunda ise esarettir.’’
Unutma sevgili okuyucu;
Başarının anahtarı nedir bilmiyorum ama başarısızlığın anahtarı herkesi memnun etmeye çalışmaktır.