Berna Deveci
Köşe Yazarı
Berna Deveci
 

Devrimin kelebekleri

Bir gün bir adam, kozanın içinde canhıraş çırpınan minik tırtılı fark eder. Bir süre sevgiyle izler tırtılı. Sonra kozaya küçük bir delik açar. Amacı tırtılın uzun çırpınışlarına son vererek bir an önce uçmasına yardım etmektir. Fakat, beklediği gibi olmaz. Kozadaki delikten çıkan tırtıl uçamaz. Yere düşer ve ölür. Çünkü yeterince güçlenmeden kozasından çıktığı için kanatları güçlü değildir. Adam düşünür, demek ki zamanı gelmeden atılan adımlar bir işe yaramıyor... İşte Atatürk’ün eğitim-öğretim devriminin de başına gelen budur. Diyeceğimi sanıyorsanız yanıldınız. Evet Avrupa’nın 500 yılda çözdüğü modern eğitim öğretim sorununu Atatürk Türkiye’si 10 yılda çözdü. Doğru. Yeni eğitim sisteminden memnun olmayanlar da vardı şüphesiz. Bu da doğru. Hepimiz de bu gerçeğin farkındayız. Ama farkına varmamız gereken bir gerçek daha var. O da kozadan çıkmayı bekleyen uçmaya hazır güçlü kanatları olan kelebekler! Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni inşa ederken eleştirileceğini pek ala biliyordu. Hızlı ve kökten çözümler olmazsa bir daha asla yenilik ve gelişmelerin olamayacağını da biliyordu. Osmanlı’nın modern okullarının açılmaya başlandığı, II. Abdülhamit döneminde doğmuş, modern eğitim veren çeşitli okullarda eğitim almış ve mezun olmuş bir Osmanlı Çocuğu idi. Modern eğitimin yan ısıra iz bırakan yazar ve şairleri de öğrenmişti. Namık Kemal ve Ziya Gökalp bunların başında gelir. Ayrıca Montesque’ dan Aristo’ya yüzlerce farklı düşünceyi de öğrenerek Osmanlı dışındaki dünyalardan da haberdardı. Bir sohbet sırasında söylediği şu sözler, devrimlerin erken yapıldığı eleştirilerine cevap niteliğindedir: ‘’…Zira ben, bazıları gibi halkı ve ulemayı yavaş yavaş benim görüşlerimin derecesinde görmeye ve düşündürmeye alıştırmak suretiyle bu işin yapılabileceğini kabul etmiyorum ve böyle harekete karşı ruhum isyan ediyor. Ben, bu kadar yıllık yüksek öğrenim gördükten, sosyal ve uygar hayatı inceledikten sonra neden halk seviyesine ineyim? Onları kendi seviyeme çıkarırım. Ben onlar gibi değil, onlar benim gibi olsunlar…’’ (1) ‘’…medreselerde öğretim yöntemi, hemen her seviyeye göre değişiklik gösterebilirdi. Öncelikle İslami ilimlerin dili olan Arapça bütün incelikleriyle öğretilirdi…Medreseden başarıyla mezun olan her talebe, klasik Arapça metinleri rahatlıkla okur, anlar ve oradan hükümler çıkarabilir hatta eserini bu dilde yazabilirdi. Medresede eğitim dili, bölgelere göre değişmekle birlikte Anadolu ve Balkanlarda Türkçe idi. Medresede sınıf geçme değil, kitap bitirme esastı. Talebe bir kitabı kendi seviyesindeki grupla okumaya başlar ve öğrenme düzeyine göre, belli bir süre sonra bitirirdi. Sonunda müderris tarafından kitaptan sözlü ya da yazılı sınav yapılırdı. Başarılı olanlar bir üst kitaba geçer, diğerleri ise kitabı yeniden okurlardı. Burada bir süre sınırlaması yoktu. Talebe aynı anda farklı kitapları da okuyabilirdi. Keza kabiliyetine göre, bir kitabı çok kısa sürede bitirip bir üsttekine geçebilirdi. Medresede temel öğrenme yöntemi ezberdi. Birçok metin baştan sona ezberlenirdi. Hatta bazı kitapları baştan sona ezberleyen talebeler vardı. Zaten dinî ilimlerin iyi öğrenilebilmesi için Kur’an ve Hadislerden büyük miktarda ezber yapmak şarttı. Bunun yanında dersi tekrar, talebeler arasında müzakere ve tartışma, defter tutma, yazma da önemli yöntemler vardı...’’ (2) (Gündüz M. s:120)   Alıntıladığım bilgiler ışığında diyebiliriz ki Selçuklu ile başlayan Osmanlı ile devam eden bu eğitim sistemi Osmanlı’nın gelişmesini engellemiştir. Bu gerçeğin farkına varan padişahlar, ordu, ticari ilişkiler, eğitim, basın yayın vb konularda yenilikler için adımlar atmışlardır. Fakat 1920’li yıllara gelindiğinde bu yeniliklerin yeterli olmadığı görülmüştür. İşte Mustafa Kemal bu gerçeği fark eden eğitimli Osmanlı vatandaşlarından birisiydi. Öyle bir sistem kurmalıydı ki hem Osmanlı’nın yarım kalan yenilikleri bir anda hızlıca hayata geçebilsin hem de sosyal hayatın her alanı için yetişmiş yurttaş yaratılabilsin. Doktor, hemşire, öğretmen gibi mesleklerde yetişmiş elemanların çoğalabilmesi için hızlı bir eğitim seferberliği gerekiyordu. Eğitim seferberliği genç cumhuriyetin bir anda aklına gelmiş bir fikir değildi. Neredeyse 200 yıldır Osmanlı basını ve akademik çevreleri bu konuyu zaten tartışıyorlardı. Okuma yazmanın öğrenilememesi en büyük sorundu. Arap alfabesi Türkçe seslere karşılık gelmiyordu. Fatih Sultan Mehmet döneminde yazılan yazı ile II. Mahmut döneminde yazılan yazı arasında dağlar vardı. Yıllar içerisinde Türkçe’nin ve katiplerin yazışma stillerinin değişmesi bir önceki dönem kayıtlarının okunamaması gibi zorluklara sebep oluyordu. Ayrıca eğitim öğretim sadece saray ve çevresi ile kısıtlı kalmıştır. Toprağı ve hayvanı ile geçim derdindeki çiftçi okuma yazmanın güçlüklerini görüp eğitimini genellikle yarım bırakmıştır. Örneğin; Arapça’da kural gereği çoğu kelimede sesli harfler yazılmaz düşer. Sessiz harfler birleştirilerek kelime yazılır. Örnek: Kalem kelimesi, Arap Alfabesi ile yazıldığında a ve e sesleri atılır k-l-m seslerine karşılık gelen harfler birleştirilir. Ama Türkçe de kelam kelimesi de var. Ne olacak şimdi!  Türkçe bu tarz kelimeler ile dolu: Kor, kör, bil, böl, daldırdı, doldurdu..(3) Genç cumhuriyet, ilk olarak Türk Dil Kurumunu kurdu. Arapça kelimeler yerine Türkçe köklerden türetilen kelimeler bulundu. Bunlardan en güzeli Selam ün Aleyküm yerine Günaydın kelimesidir. Osmanlının dönemi bilim insanlarının eserleri tarandı. Bu konuda çalışma yapanlar incelendi. Cumhuriyet öncesi bilim insanlarının başında Munif Paşa ve Şinasi gelir. Enver Paşa ise Arap harflerinin bitiştirilmeden yazılmasını denemiştir. Fakat kabul görmemiş. Daha çok karışıklığa sebep olmuştur. (4) Yani 10 yılda değil toplam 300 yılda Türkler modern bir eğitim için uğraşmıştır. (200 yıl Osmanlı+100 yıl Türkiye Cumhuriyeti= 300 yıl)   Bugün tartışılan Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli işte bu nedenle içimize sinmiyor. Cumhuriyetin 100 yılını saymazsak en az 210 yıldır verilmiş bir mücadelenin sonunda başladığımız noktaya geri dönelim istemiyoruz. Eğitim yapboz tahtası değildir. 22 yıldır yapılanın farkındayız ve buna dur diyoruz. Seviyenin her geçen gün daha da düşürülmek istendiğinin de farkındayız. Biz o seviyeye inmeyeceğiz. Berna Deveci Yarın: Gezi Parkı ve Çedes Projesi Yararlanılan Kaynaklar: Karal, E.Z. (2003), Atatürk’ten Düşünceler (23. Baskı). ODTÜ Yayıncılık, Ankara Gündüz M. (2019), Osmanlı Klasik Döneminde Eğitim (1300-1774): Medreselerde eğitim öğretim yöntemi ilim ve sosyal hayat, Eğitim Tarihi (E-ISBN 978-975-06-3369-0). Anadolu Üniversitesi. Eskişehir Tulum, M. (2018), Osmanlı Türkçesine Giriş 1 (E-ISBN: 978-975-06-2362-2).Anadolu Üniversitesi. Eskişehir Boyacıoğlu, R. (2001), Harf Devriminin Sağladığı Kolaylıklar, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi. V:17  
Ekleme Tarihi: 06 Haziran 2024 - Perşembe
Berna Deveci

Devrimin kelebekleri

Bir gün bir adam, kozanın içinde canhıraş çırpınan minik tırtılı fark eder. Bir süre sevgiyle izler tırtılı. Sonra kozaya küçük bir delik açar. Amacı tırtılın uzun çırpınışlarına son vererek bir an önce uçmasına yardım etmektir. Fakat, beklediği gibi olmaz. Kozadaki delikten çıkan tırtıl uçamaz. Yere düşer ve ölür. Çünkü yeterince güçlenmeden kozasından çıktığı için kanatları güçlü değildir. Adam düşünür, demek ki zamanı gelmeden atılan adımlar bir işe yaramıyor... İşte Atatürk’ün eğitim-öğretim devriminin de başına gelen budur. Diyeceğimi sanıyorsanız yanıldınız. Evet Avrupa’nın 500 yılda çözdüğü modern eğitim öğretim sorununu Atatürk Türkiye’si 10 yılda çözdü. Doğru. Yeni eğitim sisteminden memnun olmayanlar da vardı şüphesiz. Bu da doğru. Hepimiz de bu gerçeğin farkındayız. Ama farkına varmamız gereken bir gerçek daha var. O da kozadan çıkmayı bekleyen uçmaya hazır güçlü kanatları olan kelebekler!

Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni inşa ederken eleştirileceğini pek ala biliyordu. Hızlı ve kökten çözümler olmazsa bir daha asla yenilik ve gelişmelerin olamayacağını da biliyordu. Osmanlı’nın modern okullarının açılmaya başlandığı, II. Abdülhamit döneminde doğmuş, modern eğitim veren çeşitli okullarda eğitim almış ve mezun olmuş bir Osmanlı Çocuğu idi. Modern eğitimin yan ısıra iz bırakan yazar ve şairleri de öğrenmişti. Namık Kemal ve Ziya Gökalp bunların başında gelir. Ayrıca Montesque’ dan Aristo’ya yüzlerce farklı düşünceyi de öğrenerek Osmanlı dışındaki dünyalardan da haberdardı.

Bir sohbet sırasında söylediği şu sözler, devrimlerin erken yapıldığı eleştirilerine cevap niteliğindedir: ‘’…Zira ben, bazıları gibi halkı ve ulemayı yavaş yavaş benim görüşlerimin derecesinde görmeye ve düşündürmeye alıştırmak suretiyle bu işin yapılabileceğini kabul etmiyorum ve böyle harekete karşı ruhum isyan ediyor. Ben, bu kadar yıllık yüksek öğrenim gördükten, sosyal ve uygar hayatı inceledikten sonra neden halk seviyesine ineyim? Onları kendi seviyeme çıkarırım. Ben onlar gibi değil, onlar benim gibi olsunlar…’’ (1)

‘’…medreselerde öğretim yöntemi, hemen her seviyeye göre değişiklik gösterebilirdi. Öncelikle İslami ilimlerin dili olan Arapça bütün incelikleriyle öğretilirdi…Medreseden başarıyla mezun olan her talebe, klasik Arapça metinleri rahatlıkla okur, anlar ve oradan hükümler çıkarabilir hatta eserini bu dilde yazabilirdi. Medresede eğitim dili, bölgelere göre değişmekle birlikte Anadolu ve Balkanlarda Türkçe idi. Medresede sınıf geçme değil, kitap bitirme esastı. Talebe bir kitabı kendi seviyesindeki grupla okumaya başlar ve öğrenme düzeyine göre, belli bir süre sonra bitirirdi. Sonunda müderris tarafından kitaptan sözlü ya da yazılı sınav yapılırdı. Başarılı olanlar bir üst kitaba geçer, diğerleri ise kitabı yeniden okurlardı. Burada bir süre sınırlaması yoktu. Talebe aynı anda farklı kitapları da okuyabilirdi. Keza kabiliyetine göre, bir kitabı çok kısa sürede bitirip bir üsttekine geçebilirdi. Medresede temel öğrenme yöntemi ezberdi. Birçok metin baştan sona ezberlenirdi. Hatta bazı kitapları baştan sona ezberleyen talebeler vardı. Zaten dinî ilimlerin iyi öğrenilebilmesi için Kur’an ve Hadislerden büyük miktarda ezber yapmak şarttı. Bunun yanında dersi tekrar, talebeler arasında müzakere ve tartışma, defter tutma, yazma da önemli yöntemler vardı...’’ (2) (Gündüz M. s:120)   Alıntıladığım bilgiler ışığında diyebiliriz ki Selçuklu ile başlayan Osmanlı ile devam eden bu eğitim sistemi Osmanlı’nın gelişmesini engellemiştir.

Bu gerçeğin farkına varan padişahlar, ordu, ticari ilişkiler, eğitim, basın yayın vb konularda yenilikler için adımlar atmışlardır. Fakat 1920’li yıllara gelindiğinde bu yeniliklerin yeterli olmadığı görülmüştür. İşte Mustafa Kemal bu gerçeği fark eden eğitimli Osmanlı vatandaşlarından birisiydi. Öyle bir sistem kurmalıydı ki hem Osmanlı’nın yarım kalan yenilikleri bir anda hızlıca hayata geçebilsin hem de sosyal hayatın her alanı için yetişmiş yurttaş yaratılabilsin. Doktor, hemşire, öğretmen gibi mesleklerde yetişmiş elemanların çoğalabilmesi için hızlı bir eğitim seferberliği gerekiyordu.

Eğitim seferberliği genç cumhuriyetin bir anda aklına gelmiş bir fikir değildi. Neredeyse 200 yıldır Osmanlı basını ve akademik çevreleri bu konuyu zaten tartışıyorlardı. Okuma yazmanın öğrenilememesi en büyük sorundu. Arap alfabesi Türkçe seslere karşılık gelmiyordu. Fatih Sultan Mehmet döneminde yazılan yazı ile II. Mahmut döneminde yazılan yazı arasında dağlar vardı. Yıllar içerisinde Türkçe’nin ve katiplerin yazışma stillerinin değişmesi bir önceki dönem kayıtlarının okunamaması gibi zorluklara sebep oluyordu. Ayrıca eğitim öğretim sadece saray ve çevresi ile kısıtlı kalmıştır. Toprağı ve hayvanı ile geçim derdindeki çiftçi okuma yazmanın güçlüklerini görüp eğitimini genellikle yarım bırakmıştır. Örneğin; Arapça’da kural gereği çoğu kelimede sesli harfler yazılmaz düşer. Sessiz harfler birleştirilerek kelime yazılır. Örnek: Kalem kelimesi, Arap Alfabesi ile yazıldığında a ve e sesleri atılır k-l-m seslerine karşılık gelen harfler birleştirilir. Ama Türkçe de kelam kelimesi de var. Ne olacak şimdi!  Türkçe bu tarz kelimeler ile dolu: Kor, kör, bil, böl, daldırdı, doldurdu..(3)

Genç cumhuriyet, ilk olarak Türk Dil Kurumunu kurdu. Arapça kelimeler yerine Türkçe köklerden türetilen kelimeler bulundu. Bunlardan en güzeli Selam ün Aleyküm yerine Günaydın kelimesidir. Osmanlının dönemi bilim insanlarının eserleri tarandı. Bu konuda çalışma yapanlar incelendi. Cumhuriyet öncesi bilim insanlarının başında Munif Paşa ve Şinasi gelir. Enver Paşa ise Arap harflerinin bitiştirilmeden yazılmasını denemiştir. Fakat kabul görmemiş. Daha çok karışıklığa sebep olmuştur. (4) Yani 10 yılda değil toplam 300 yılda Türkler modern bir eğitim için uğraşmıştır.

(200 yıl Osmanlı+100 yıl Türkiye Cumhuriyeti= 300 yıl)

 

Bugün tartışılan Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli işte bu nedenle içimize sinmiyor. Cumhuriyetin 100 yılını saymazsak en az 210 yıldır verilmiş bir mücadelenin sonunda başladığımız noktaya geri dönelim istemiyoruz. Eğitim yapboz tahtası değildir. 22 yıldır yapılanın farkındayız ve buna dur diyoruz. Seviyenin her geçen gün daha da düşürülmek istendiğinin de farkındayız. Biz o seviyeye inmeyeceğiz.

Berna Deveci

Yarın: Gezi Parkı ve Çedes Projesi

Yararlanılan Kaynaklar:

  1. Karal, E.Z. (2003), Atatürk’ten Düşünceler (23. Baskı). ODTÜ Yayıncılık, Ankara
  2. Gündüz M. (2019), Osmanlı Klasik Döneminde Eğitim (1300-1774): Medreselerde eğitim öğretim yöntemi ilim ve sosyal hayat, Eğitim Tarihi (E-ISBN 978-975-06-3369-0). Anadolu Üniversitesi. Eskişehir
  3. Tulum, M. (2018), Osmanlı Türkçesine Giriş 1 (E-ISBN: 978-975-06-2362-2).Anadolu Üniversitesi. Eskişehir
  4. Boyacıoğlu, R. (2001), Harf Devriminin Sağladığı Kolaylıklar, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi. V:17

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (2)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve okurmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Serpil Biçer
(06.06.2024 14:53 - #267)
Berna cım akıcı ve doyurucu bir yazı daha tebrikler
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve okurmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Serpil Biçer
(06.06.2024 14:53 - #268)
Berna cım akıcı ve doyurucu bir yazı daha tebrikler
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve okurmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.