Kadın kadının yurdudur. Benim geldiğim yerde dayanışma çok kıymetlidir; bu, kadınların birbirini koruduğu, desteklediği, omuz omuza yürüdüğü bir alan demektir.
Dayanışma, hem bireysel hem de toplumsal olarak kadınları güçlendiren en temel unsurlardan biridir. Ancak son zamanlarda aramıza bir kurt girdi. Bu kurt, kıskançlık, ayak kaydırma, görünür olma savaşı gibi toksik davranışların artmasıyla kendini gösteriyor. Peki, bu kurt nereden geldi?
Psikolojik açıdan baktığımızda, kadınlar arasındaki kıskançlık ve rekabet, bireyin kendi yetersizlik hissinden, başkalarının başarıları karşısında duyulan tehdidin yansımasından kaynaklanıyor olabilir. Toplum bize sürekli olarak yeterince iyi olmadığımızı, daha fazla çalışmamız, daha fazla başarmamız gerektiğini fısıldar. Başarı kriterleri, güzellik standartları ve "başarılı kadın" tanımlamaları sürekli olarak medya, aile, sosyal çevre tarafından önümüze konulur. Bu beklentilerin ağırlığı altında, bazı kadınlar diğer kadınların başarılarını kendi eksiklikleri olarak görmeye başlarlar. Bu noktada kıskançlık devreye girer. Birinin yükselmesi, diğerinin alçaldığı anlamına gelir gibi bir yanılgı oluşur. Bu yanlış algı, kadının kadını düşman olarak görmesine, kendini koruma içgüdüsüyle diğerini alt etmeye çalışmasına sebep olur.
Sosyolojik açıdan bakıldığında ise, bu rekabetin temelinde toplumsal cinsiyet rolleri ve patriyarkal sistemin derin etkileri yatmaktadır. Yüzyıllardır süregelen patriyarkal düzen, kadınları birbirinden ayırarak onları bireysel başarılar peşinde koşmaya zorlamıştır. Toplum, kadını bir diğer kadının başarısına ortak olmaktan ziyade, onunla rekabet içinde olmaya yönlendirir. “Bir kadının başarısı diğerinin başarısızlığıdır” gibi algılar, aslında bu düzenin bir ürünüdür. Toplum, kadınlara aynı sınırlı kaynaklar için yarışmalarını söyler: İyi bir iş, saygın bir kariyer, "ideal" bir aile düzeni ya da toplumun onayladığı bir yaşam tarzı. Bu rekabet algısı, kadınlar arasında dayanışmayı baltalar ve ilişkileri zedeler.
Patriarkal yapı, kadınları güçten mahrum bırakmak için onları bölmeyi, birbirleriyle savaştırmayı tarih boyunca bir yöntem olarak kullanmıştır. Birlikte güçlü olabilecek kadınlar, sistem tarafından ayrıştırıldıkça bireysel yollarına itilmiştir. Kadının sesi yükseldiğinde, görünür olduğunda, diğer kadınlar da bundan güç alacakken, toplumsal normlar bu gücü tehdit olarak gösterip bastırmaya çalışır. Kadınların birbirini desteklemesi, birlikte yükselmesi sistemin temelini sarsabileceği için, bu "kurt" devreye girer. Kadınlar birbirine karşı kışkırtılır; rekabet, görünür olma savaşı ve kıskançlık körüklenir.
Bu savaşın en tehlikeli boyutu, kadınların birbirini rakip olarak görmeye başlamasıdır. Oysa ki gerçek rakip, birbirimiz değil, bizi bölmeye çalışan bu toplumsal yapıdır. Kadının kadına duyduğu kıskançlık, toplumun kadınlar üzerinde kurduğu baskının bir sonucudur. Patriarkal düzen, kadını kendi gücünden şüphe eder hale getirir ve başkasının başarısı onun gücünü tehdit eden bir unsurmuş gibi hissettirir. Oysa gerçek dayanışma, bu kurgusal tehditlerin ötesine geçip, birbirimizin gücünden ilham alarak büyüyebileceğimiz bir dünyayı inşa etmekten geçer.
Kurt, toplumsal yapıların, medya söylemlerinin ve içselleştirilmiş cinsiyet rollerinin yarattığı bir üründür. Bu kurt, kadınlar arasına nifak sokar, dostluğu rekabete çevirir, başarıyı kıskançlıkla bulandırır. Ancak bu kurdu tanıdığımızda ve onun nereden geldiğini anladığımızda, dayanışmanın gücünü yeniden hatırlayabiliriz.
Kadın kadının yurdudur; bu yurdu korumanın, güçlendirmenin yolu, birbirimizin yükselişinden korkmak değil, birbirimize alan açmak ve bu alanı büyütmektir.
Canım kadınlar...
Dayanışmanın sıcaklığı ile kucaklarım sizleri