Bence var ama zihnimizin bunu kabullenmesi zor. Bizler hep daha iyisi için mücadele ederek büyüdük, başarmak için, kazanmak için, sahip olmak için, bunları yaparken de çabayla emek vermeyi karıştırdık hep. Bir de yeterin ne zaman yettiğini anlamadık hiç.
Çaba sarf etmek bana hep şöyle gelmiştir;
Bir işi yaparken daha fazla emek vermek, endişe duymak, olması için fazlasıyla bir şeyler yapmaya çalışmak, olmaması durumunda kaygılanmak ve üzülmek.
Bu da demek oluyorki hayatın akışından uzaklaşmak ve durumu kabullenmemek. Oysa insan elinden geleni yaptıktan sonra sonuç istediği gibi olmasada içi rahat etmeli yeterince emek gösterdiğini için.
Hayat ne yazık ki bizlere her zaman emeğimizin karşılığını vermiyor, iyiliğimizin karşılığınıda, hatta sevgimizin karşılığınıda alamıyoruz çoğu zaman. Gerçi bir karşılık ölçerimiz yok hayata karşı. Fakat unutmamamız gereken bir şey var, hayat tam olarak böyle bir yer kendi dengesinde ve bizim kontrolümüzde değil her zaman. Hatta çoğu zaman hiç kontrolümüzde değil.
Her şeyin bir zamanı olduğu gibi herkesin de bir zamanlaması var hayatta. Kimi için 20’sinde başlıyor hayat kimi için 50’sinde, kimi 17’sinde aşık olduğunu hissediyor kimi 45’inde hiç beklemediği anda çarpılıveriyor.
Toplumun belirlediği zaman algısına uymayan birçok durum olmasına rağmen ne yazık ki klişeleri de yenemiyoruz hala. Mesela evlenmenin bir yaş sistematiği var, sıralamaya yetişmek için hem bireyler acele ettiriliyorlar, hem de suçlu hissettiriliyorlar yanlış karar veren birçok genç.
Sevmediği bir kadınla evlenen bir arkadaşım neden evlendin o halde dediğimde “o zamanlar evlilik furyası vardı ben de ailemin isteği üzerine dahil oldum” demişti. Birbirini sevdiğinden ya da tanıdığından emin olmayan bir çok insan sırf zamanı geldi ya da geçiyor diye böylesi ciddi bir kuruma dahil olmuş. Sonra da mutsuz evlilikler, aldatmalar, boşanamamalar, mutsuz birliktelikler sürerken, tebrikler iyi ki zamanlamaya uydunuz mu diyor hayat? İşin ilginci tek sorun bu da değil iş, sosyal çevre, oluşturulan standart hayat hatta belki hayaller bile kendi isteğimiz mi muamma 30 yaşında üniversitede bir bölümden mezun olup ben bu işi yapmak istemiyorum diyen bir sürü insan var. Asıl buralarda zamanlamayla oynanmış gibi geliyor bana.
Bunları sorgularken zaman kavramını da içine soktuğumuzda herkesin aslında ne kadar farklı ve biricik zamanlaması olduğunu düşünüyorum. Tam zamanında karşına çıkıyor yeni fırsatlar, tam zamanında ayrılıyorsun o şehirden, tam zamanında giriyor o kişi hayatına. Senin ihtiyacın ya da öğrenmen gerekenleri vermek için sistem işliyor adeta.
Bazen üf-püf etsekte hayatın da bir zamanlaması var kendince bizim kontrolümüzde olmayan ya ona direnip akışın tadını çıkarmadan çırpınarak ya boğulmamaya çalışacağız ya da akışın tadını çıkarıp etrafı seyrederken keyifle yaşayacağız bu hayatı.
Yer yer beklemek ve kabullenmek bana da zor gelsede emin olduğum şeyi sizlerle paylaştım bugün her şeyin bir zamanı var ve ben bundan eminim. Dilerim kolaylıkla ve bizi de rahat hissettiren zamanlarda gerçekleşir bazı hayaller.
Sözlerime bu konuyla ilgili bir kitap bölümü ekleyerek son veriyorum sevgili okur…
"Aceleye kapılma sakın evlat.
Her şeyin doğru bir zamanı var. Her şey önce demini alır. Vakti gelince vuku bulur. Ne gül vaktinden önce açar ne de güneş vaktinden önce doğar.
Hiçbir karşılaşma tesadüf değildir muhakkak. Ama hangi tesadüfün altında bizi hangi sınav bekler bilemeyiz. Bunu bilecek olgunluğa ulaşabilmek için dua edebiliriz, hassasiyet gösterebiliriz, duyarlı olabiliriz, iyi bir hayat okuru olmaya çalışabiliriz sadece.
Hangi tesadüfün hangi sınavıyla ne vakit karşılaşacağımızı da bilemeyiz. Belki karşılaşmışızdır da farkında bile değilizdir.
Sen bu olan bitenin içindeki manayı göremedin diye, hiçbir şey anlamını yitirmez. Acele etme, olanı izle sadece. Ve olanı okuma gayreti içinde ol."