Haklarımı alarak şirketten ayrılacağım kesindi ancak içim buruktu çünkü sürecin sonunda işsiz kalacaktım. Haklarımı alacak olsam da kaybettiğim işime muadil bir iş bulamadıktan sonra içim rahat değildi. Konu iki kısımdan oluşuyor: Birincisi, terfi hakkımın elimden alınması ve yöneticilerim tarafından mobbinge maruz kalmam. İkincisi ise, eşim yurtdışında çalışmaya başladıktan sonra arkamdan “Bu çocuk gidici…” şeklinde dedikoduların dönmesi ve görüştüğüm pozisyonların olumsuz sonuçlanmasının evliliğimle ilgisi var mıdır?
Bu sorunun cevabına “%100 hayır” diyemem. Temmuz ayında İngiltere’den döndükten sonra şirket dışı iş görüşmelerimde, yeteneklerim ve pozisyona katabileceğim değer dışında evliliğimin akıbetinin sorulmasından rahatsız olmuştum. Bu sorular özel ve uygunsuz olsa da şirketler bunları soruyor ve cevabınıza göre pozisyon alıyorlar. Mülakatlar sırasında “Bu pozisyona neden gelmek istiyorsun? Eşin nerede, o nerede çalışıyor?” gibi sorulara maruz kaldım. Bu sorulara verdiğim cevaplar sonrasında “Eşinin çalıştığı şirkette iş bulursan biz ne yapacağız? Sen bizim için risksin” gibi çeşitli yanıtlar aldım.
Her ne kadar “Bu benim iş görüşmem, benimle muhatapsınız ve ben burada sizinle mutlu çalışırsam eşim de beni destekler” desem de kimseye sesimi duyuramadım.
Bu sorulara maruz kaldığım diğer mülakatlar da benzer şekilde geçti. En çok zoruma giden, bir erkek olarak aynı anda hem işimle hem de evliliğimle sınanıyordum.
İş görüşmelerim olumlu gitmesine rağmen iş bulamadıkça, konu benim için içinden çıkılmaz bir hal alıyordu.
Haklarımı alarak şirketten ayrılacağım netleşmişti ancak şirket kuralları gereği bu hemen olmuyordu. Yöneticim ve insan kaynakları partnerim dışında, yöneticimin yöneticisi ve insan kaynakları müdürünün de olduğu toplantılar yapılması gerekiyordu. Bu kadar yöneticiyi ancak toplu sunumlarda veya davetlerde görüyordum, o zamana kadar benim hiçbir konum bu kadar önem arz etmemişti.
Toplantıyı insan kaynakları departmanı organize ediyordu. Toplantının amacı, dışarıdan görünüşte “Benim için ne yapabiliriz, beni nasıl kazanabiliriz?” gibi görünse de aslında arkamızda iz bırakmadan şirketten nasıl göndeririz toplantısıydı.
Bu yöneticiler, terfi veren, zam oranı belirleyen, yönetici atayan ve gönderen kişilerdi. “Eşber için ne yapabiliriz, onu kazanmak için ne yapabiliriz?” gibi bir konu, bu kadronun en fazla 10 dakikalık mesai ile çözüme kavuşturabileceği bir konuydu. Tabi niyetleri bu yönde olursa… Eğer niyetleri tam ters yönde olursa, benim gibi bir mühendisin çalıştığım sürece kabir azapları da olabiliyorlar.
Toplantı insan kaynakları müdürünün “Süreç buraya gelmiş ve biz neler yapabiliriz” diye açılış yapmasıyla başladı. Yöneticim söz aldı ve “Eşber bey ile 3,5 senedir çalışıyoruz, son verdiğimiz görevlerde istediğimiz performansa ulaşamadık ve sonrasında rotasyon talebi oluştu. Bu süreçte yakın arkadaşlarımdan olan X isimli yöneticiyle görüştüm, durumu anlattım ve uygun pozisyon olup olmadığını sordum ancak ne yazık ki Eşber bey için uygun bir pozisyonu yoktu” dedi. O an gözlerim fal taşı gibi açıldı. Ben bu bilgiyi ilk kez öğreniyordum. Yöneticim benim için pozisyon aradığını ancak bulamadığını söylüyordu.
İçimden “Gözlerim yaşardı, bu kadar zahmet etmeseydiniz… benim bulup önünüze getirdiğim pozisyonları onaylasanız yeterdi” dedim. Sonra insan kaynakları müdürü bana “Eşber bu durumlardan sonra neyi daha iyi yapsaydık daha iyi olurdu? Bize geri bildirim vermek ister misin?” diye sordu. Bu soru dışarıdan bakılınca insancıl ve profesyonel bir soru gibi görünse de aslında soruyu sorma niyetini verdiğim cevap sonrası anlayabilirsiniz.
Cevap olarak “Son altı aydır bu sürecin içindeyim ve rotasyon istediğimden bu masadakilerin bilgisi var ve defalarca destek istedim. Bununla beraber birçok pozisyonla görüştüm ve bunlardan iki tanesi yöneticim seviyesinde beni istedi ancak onlar da olmadı. Yani neyi daha iyi yapabilirdik bilmiyorum” dedim. Bu cevabım üzerine insan kaynakları müdüründen hiçbir cevap gelmedi. Sorması gerektiği için sorulmuş bir soruydu ve anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az durumu yaşamış oldum.
Yöneticime rotasyonum için iki pozisyonun geldiğini, birinin olumsuz olduğunu ancak diğerinin akıbetinden bilgim olmadığını söyledim. Bu sırada insan kaynakları partnerim “O pozisyon içerden başka bir aday ile doldurulmuş” dedi. Artık şaşırmıyordum, yani demek ki beni içerden bir aday olarak görmemişler ve bunu da 4 saat görüşme yapıp, işi detaylarına kadar aktardıkları bir adaya bildirme gereği duymamışlar.
Her şey gayet sakin ve olması gerektiği gibi oluyordu. Karşımda bir çalışan, iki yönetici, bir direktör konuşuyorlardı, ben de izliyordum. Son noktayı direktör koydu ve “Eşber üzgünüm, senin için uygun bir pozisyon bulamadık” dedi. Burada “bulamadık” kelimesi en dikkat çekici kısım. Terfi veren, zam oranı belirleyen, milyonlarca EUR’luk işlere karar veren bir kadro için “bulamadık” demek bana şunun gibi geliyor: Bir arkadaşınızdan arabasıyla sizi kısa mesafede bir yere bırakmasını rica ediyorsunuz, arkadaşınızın arabası olduğunu, ehliyeti olduğunu ve aktif şekilde araba kullandığını biliyorsunuz. O da sizin bunları bildiğinizi biliyor ve arkadaşınız şu cevabı veriyor” Ben araba kullanmayı bilmiyorum”
Direktörün bu cevabından sonra, o an içimden “Demek ki bir ben bu koca şirkete fazla gelmişim, meğer benim için yapabilecekleri bir şey yokmuş…” dedim ve şirketten ayrıldım.
Hikayem buraya kadar. Hayat bana bir oyun olarak geldiği için yazdım. Marshall Rosenberg: “Bu hayatta oyun olmayan hiçbir şeyi yapmayın” diye Şiddetsiz İletişim kitabında yazar.
Bu süreçte birden fazla ayı ile güreşiyormuşum gibi kendimi düşündüm ve sonunda bana daha fazla faydası olmayacağına ikna olduğumda güreşmeyi bıraktım.
Hikayemde, sadece iş hayatı için değil, günlük hayatta da insanların ne kadar acımasız, korkak, vicdansız ve oyuncu olduklarını dair izler görebilirsiniz. Bu insanlar bizimle beraber yaşıyorlar ve ben de onlardan biriyim. Dışarıdan ne kadar düzgün, eğitimli, kibar, saldırgan veya cahil olmamızın bir noktadan sonra hiçbir önemi yokmuş.
Bunların hepsi “The Oyun”un bir parçasıymış.
Takipçisi olacağım.
Sağlıkla ve sevgiyle kalın,