Eşber Oktay
Köşe Yazarı
Eşber Oktay
 

The Oyun - 1. Bölüm

Bazı filmlerde görürüz, "Bu film gerçek bir hikâyeden uyarlanmıştır" diye başlar. Ben de size gerçek bir hikâye anlatacağım. Bu hikâyede, iftira, dedikodu, ekmek parasıyla oynama, bel altı vurma ve kendi çıkarları uğruna ne kadar acımasız olunması gerekiyorsa, hepsi var. The Oyun’un çıkış noktası “korku” duygusunun etkileridir. Şimdi, bu satırları okurken belki de "Ne var bunda, zaten her gün yaşadığımız şeyler ..." diyebilirsiniz. Ben de tam olarak her gün yaşadıklarımızı sadece küçük farklarla anlatacağım. Amacım, yaşadıklarımı paylaşmak ve okuyanlara hayatın tehlikelerine karşı farkındalık kazandırmak, belki de birilerinin bir gün "İyi ki bu yazıyı okumuşum, işime yaradı" diyebilmesini sağlamaktır. Giriş biraz uzun oldu belki, ama çayınızı kahvenizi alıp öyle okumanızı tavsiye ederim... Temmuz 2023'te eşim İngiltere'de işe başladı ve ben de 2 haftalık yıllık izin alıp başlangıçtaki yerleşimine yardımcı olmak için oradaydım. Henüz onun gibi orada iş bulamadığım için, yıllık izinlerim dahilinde Türkiye'ye geri döndüm. Ertesi gün işe gittiğimde, sabah saatlerinde bir iş arkadaşım "Hayırlı olsun..." dedi. O an anlamadım, neye hayırlı olsun dediğini sordum. "Sende yurtdışında çalışacakmışsın diye haber aldım" dedi. İlk duyduğumda anlamadım, öncelikle arkadaşım konuyu tamamen yanlış anlamıştı ama artık bunun bir önemi yoktu. Arkamdan dedikodular dönüyordu ve bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı… Yıllık izin sonrası ilk günümün ilerleyen saatlerinde, iki farklı arkadaşım daha "Hayırlı olsun" dedi. Onları da anlamamakla beraber ilk tepkimi gösterdim. "Neye hayırlı olsun diyorsun, yöneticilerim benim haberim olmadan bana terfi filan verdiler de senin mi haberin var?" şeklinde tersledim. Bunun üzerine "Kusura bakma, o zaman ben yanlış anlamışım" cevabını aldım. İş işten geçmişti ve yaklaşık 100 kişilik departmanın ağzında malzeme olduğumu anlamıştım. Aklımdan geçenler şunlardı: Birincisi "Bunlar nereden biliyorlar?" İkincisi ise artık birinci sorunun önemi yoktu. Düşündüğüm tek şey şuydu: "Ben bu durumda ne yapacağım?" Yöneticilerim de biliyorsa… çalışan seviyesindeki arkadaşlarımın söylediği gibi, bana karşı “Bu çocuk gidici…” şeklinde pozisyon alırlarsa, burada yıllardır yaptıklarım boşa gidebilir, görevlerimi ellerimden alabilirler, terfi beklentilerim hayal olabilir ve belki de bir an önce gitmem konusunda bana baskı yapabilirlerdi. Şimdi burada kötümser düşündüğümü sanabilirsiniz. Ama hikâyenin geri kalanında hepsi mantık sıralamasında yerine oturacak. Bu sebeple kahvenizden bir yudum daha alıp sonra devam edebilirsiniz. Bunlar olana kadar departmandaki pozisyonum ne durumdaydı? Bunu anlatabilmem için biraz geri sarıyorum… Mayıs 2023'te orada çalışalı üç seneyi biraz geçmişti ve sorumluluklarım her geçen sene artmıştı. Yöneticilerime güvenilir bir imaj bırakabildiğim için, benden daha fazla beklenti içerisindeydiler ve son bir yılda sorumluluklarım nerdeyse üç katına çıkmıştı. Bu tempoda çalışmaktan memnundum. Her ne kadar normal mesai saatlerimden daha fazla çalışsam da memnundum çünkü hem terfi adayı hem de ortalama üstü zam alacak çalışanlardan biriydim. Özetle hem tatmin hem de işlerimi en iyi şekilde yerine getirmeye çalıştığım bir dönemdeydim. Mayıs ayında yönettiğim projenin, Alman yöneticilerin de olduğu üst yönetim sunumu vardı. Proje lideri olarak görevi aldığımdan bu yana bu sunumlardan yapmıştım. Yaklaşık yirmi senedir kronik devam eden kalite sorununu henüz istediğimiz seviyede çözüme ulaştıramamıştık. Üst yönetim sunumu öncesi mevcut durumu kendi yöneticime anlattım. "Teknik araştırmalar devam ediyor ve henüz nihai bir sonuca varamadık" şeklinde bilgi verdim. Bundan öncesinde ise departman içinde yaptığımız değerlendirme toplantısında, yöneticimin yöneticisi tarafından aldığım geri bildirimi Alman yöneticilere yapacağım sunum öncesi almış ve gerekli güncellemeleri yapmıştım. Buraları bu kadar detaylı yazmam sıkıcı gelebilir, ama hikâyenin kalanında hepsi yerli yerine oturacak. Bu sebeple kahvenizden bir yudum daha alıp biraz mola verebilirsiniz. Alman yöneticilerinin olduğu üst yönetim toplantısından iki gün sonra yöneticimle görüştük. Bana "Almanlar, bizi arayıp bu nasıl sunum, hala bir sonuç yok... bizi oyalıyor musun?" şeklinde itibar zedeleyici bir görüşme yaptıklarından ve konuyu onlara sunan ben olduğum için, bir an önce gerekli bilgileri toplayıp tekrar sunmam gerektiğinden bahsetti. Bıraktığım imaj sebebiyle bu sene terfiyi unutmam gerektiğini ve benim için erken olduğunu söyledi. Yöneticimin bu söylediklerinden sonra benim de söyleyeceklerim vardı… Sonraki bölümde devamını yazacağım. Sağlıkla kalın
Ekleme Tarihi: 09 Eylül 2024 - Pazartesi
Eşber Oktay

The Oyun - 1. Bölüm

Bazı filmlerde görürüz, "Bu film gerçek bir hikâyeden uyarlanmıştır" diye başlar. Ben de size gerçek bir hikâye anlatacağım.

Bu hikâyede, iftira, dedikodu, ekmek parasıyla oynama, bel altı vurma ve kendi çıkarları uğruna ne kadar acımasız olunması gerekiyorsa, hepsi var. The Oyun’un çıkış noktası “korku” duygusunun etkileridir.

Şimdi, bu satırları okurken belki de "Ne var bunda, zaten her gün yaşadığımız şeyler ..." diyebilirsiniz. Ben de tam olarak her gün yaşadıklarımızı sadece küçük farklarla anlatacağım. Amacım, yaşadıklarımı paylaşmak ve okuyanlara hayatın tehlikelerine karşı farkındalık kazandırmak, belki de birilerinin bir gün "İyi ki bu yazıyı okumuşum, işime yaradı" diyebilmesini sağlamaktır.

Giriş biraz uzun oldu belki, ama çayınızı kahvenizi alıp öyle okumanızı tavsiye ederim...

Temmuz 2023'te eşim İngiltere'de işe başladı ve ben de 2 haftalık yıllık izin alıp başlangıçtaki yerleşimine yardımcı olmak için oradaydım. Henüz onun gibi orada iş bulamadığım için, yıllık izinlerim dahilinde Türkiye'ye geri döndüm. Ertesi gün işe gittiğimde, sabah saatlerinde bir iş arkadaşım "Hayırlı olsun..." dedi. O an anlamadım, neye hayırlı olsun dediğini sordum. "Sende yurtdışında çalışacakmışsın diye haber aldım" dedi. İlk duyduğumda anlamadım, öncelikle arkadaşım konuyu tamamen yanlış anlamıştı ama artık bunun bir önemi yoktu. Arkamdan dedikodular dönüyordu ve bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı…

Yıllık izin sonrası ilk günümün ilerleyen saatlerinde, iki farklı arkadaşım daha "Hayırlı olsun" dedi. Onları da anlamamakla beraber ilk tepkimi gösterdim. "Neye hayırlı olsun diyorsun, yöneticilerim benim haberim olmadan bana terfi filan verdiler de senin mi haberin var?" şeklinde tersledim. Bunun üzerine "Kusura bakma, o zaman ben yanlış anlamışım" cevabını aldım. İş işten geçmişti ve yaklaşık 100 kişilik departmanın ağzında malzeme olduğumu anlamıştım.

Aklımdan geçenler şunlardı: Birincisi "Bunlar nereden biliyorlar?" İkincisi ise artık birinci sorunun önemi yoktu. Düşündüğüm tek şey şuydu: "Ben bu durumda ne yapacağım?" Yöneticilerim de biliyorsa… çalışan seviyesindeki arkadaşlarımın söylediği gibi, bana karşı “Bu çocuk gidici…” şeklinde pozisyon alırlarsa, burada yıllardır yaptıklarım boşa gidebilir, görevlerimi ellerimden alabilirler, terfi beklentilerim hayal olabilir ve belki de bir an önce gitmem konusunda bana baskı yapabilirlerdi.

Şimdi burada kötümser düşündüğümü sanabilirsiniz. Ama hikâyenin geri kalanında hepsi mantık sıralamasında yerine oturacak. Bu sebeple kahvenizden bir yudum daha alıp sonra devam edebilirsiniz.

Bunlar olana kadar departmandaki pozisyonum ne durumdaydı? Bunu anlatabilmem için biraz geri sarıyorum…

Mayıs 2023'te orada çalışalı üç seneyi biraz geçmişti ve sorumluluklarım her geçen sene artmıştı. Yöneticilerime güvenilir bir imaj bırakabildiğim için, benden daha fazla beklenti içerisindeydiler ve son bir yılda sorumluluklarım nerdeyse üç katına çıkmıştı.

Bu tempoda çalışmaktan memnundum. Her ne kadar normal mesai saatlerimden daha fazla çalışsam da memnundum çünkü hem terfi adayı hem de ortalama üstü zam alacak çalışanlardan biriydim. Özetle hem tatmin hem de işlerimi en iyi şekilde yerine getirmeye çalıştığım bir dönemdeydim.

Mayıs ayında yönettiğim projenin, Alman yöneticilerin de olduğu üst yönetim sunumu vardı. Proje lideri olarak görevi aldığımdan bu yana bu sunumlardan yapmıştım. Yaklaşık yirmi senedir kronik devam eden kalite sorununu henüz istediğimiz seviyede çözüme ulaştıramamıştık. Üst yönetim sunumu öncesi mevcut durumu kendi yöneticime anlattım. "Teknik araştırmalar devam ediyor ve henüz nihai bir sonuca varamadık" şeklinde bilgi verdim. Bundan öncesinde ise departman içinde yaptığımız değerlendirme toplantısında, yöneticimin yöneticisi tarafından aldığım geri bildirimi Alman yöneticilere yapacağım sunum öncesi almış ve gerekli güncellemeleri yapmıştım.

Buraları bu kadar detaylı yazmam sıkıcı gelebilir, ama hikâyenin kalanında hepsi yerli yerine oturacak. Bu sebeple kahvenizden bir yudum daha alıp biraz mola verebilirsiniz.

Alman yöneticilerinin olduğu üst yönetim toplantısından iki gün sonra yöneticimle görüştük. Bana "Almanlar, bizi arayıp bu nasıl sunum, hala bir sonuç yok... bizi oyalıyor musun?" şeklinde itibar zedeleyici bir görüşme yaptıklarından ve konuyu onlara sunan ben olduğum için, bir an önce gerekli bilgileri toplayıp tekrar sunmam gerektiğinden bahsetti. Bıraktığım imaj sebebiyle bu sene terfiyi unutmam gerektiğini ve benim için erken olduğunu söyledi.

Yöneticimin bu söylediklerinden sonra benim de söyleyeceklerim vardı…

Sonraki bölümde devamını yazacağım.

Sağlıkla kalın

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve okurmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.