Eşber Oktay
Köşe Yazarı
Eşber Oktay
 

Algı Konusunda Anlaşalım

Her toplumun genel olarak kabul ettiği doğrular ve yanlışlar vardır. Birey olarak bunlara katılmayabiliriz ve toplumun genelinde kabul edilenin yanlış olduğuna emin olsak bile toplumun algısını değiştirmesini beklemek akıllıca değildir. Bütün toplumlarda "Elalem ne der?!" korkusu vardır ve iyi bilinmesi gereken bir konudur. Kimse dışlanmak istemez. Dışlanan insan, istenmeyen kişi olarak görülür, bazı haklardan mahrum bırakılabilir ve tehlikeli olarak algılanabilir. Toplum tarafından tekrar kabul görene kadar dışlanmış olarak kalır. Dışlanan biri için üç seçenek vardır: Toplumu terk ederek kendisine kabul göreceği yeni bir toplum bulmaya çalışmak. Topluma tekrar kendini kabul ettirmenin yolunu bulmak. Hayatının geri kalanını yalnız geçirmeyi seçmek. Son seçenek en kötüsüdür çünkü kişi artık kimseyle yakınlık kuramaz, kimseye güvenemez ve kendisini sorumsuz hissedebilir. Sorumluluk hissetmeyen insan zarar vermeye, kendince intikam almaya meyilli olabilir. Bu yüzden yalnızlığı seçmek en riskli seçenektir. Toplum içinde kabul görmek, dışlanmadan güvenli bir şekilde yaşayabilmek en iyi senaryodur. Bu, toplumun genel olarak kabul ettiği kurallara uyum sağlamak ve onları içselleştirmekle mümkündür. Örnek olarak; “Parasız, işsiz erkeği ancak annesi sever” TR’de genel bir algıdır. Konu kendi içinde mantıksız ve şiddet içeren birçok başlık içermesine rağmen genel kaide değişmez. Bir insanı sevmek ile paranın direkt bir ilişkisi yoktur. İki durum farklı konulardır. Sevmek duygusal bir tepki iken, para maddi bir unsurdur. Ya karşındaki insanı seversin ya da parayı seversin. Maddi durum, insanı sevmek ile ilgili değildir. TR’de erkekten güçlü olması, evini- ailesini geçindirmesi gerekirse erkeğin tek başına diğer aile bireyleri çalışmasa da bunları yapabilmesi beklenir. Bu beklenti kültürel bir gerçektir. Farklı ülkelerde erkeklere dair farklı gerçekler olabilir ancak bu durum TR’de kabul görmüş bir algıdır. Türkiye’de yaygın ve köklü bir kabuldür. Benzer bir algı da kadınlar için geçerlidir: “Kadın, erkeğin yanında ama gerisinde durmalıdır.” Toplumda erkeklere ekonomik sorumluluk yükleyen anlayış, kadınlara da belirli roller biçmiştir: “Kadın, erkeğin destekçisi olmalı, ancak onu geçmemelidir. Yerini bilmeli, ön plana çıkmamalı ve erkeğin ihtiyaçlarını karşılamalıdır.”  Konu, insan hakları, kadın-erkek eşitliği açısından adaletsiz ve mantıksızdır. Farklı toplumlarda başka bakış açıları olsa da Türkiye’de değişmesi zor bir algıdır. Farklı bir örnek olarak; “TR’de araba satın alırken eğer kaportada boya varsa aracın değeri düşer, eğer değişen parça varsa aracın değeri daha fazla düşer “. Bu genel kabuldür, kendi içinde teknik bir mantık bulamayabilirsiniz. Boyanmış kaporta parçasının aracın güvenliğine, konforuna ve performansına negatif etkisi yoktur hatta parça orijinaliyle değişmişse Almanya’da – İngiltere’de boyalı olacağına orijinal parça ile değişmiş tercih edilir böylece en güvenilir haliyle araç satışa sunulmuş olur. Ancak bu durum TR’de böyle değildir ve sorgulamak anlamsızdır çünkü TR’de boyalı/ değişen parçaya karşı olumsuz bir algı vardır ve eskisinden daha iyi olduğunu bilseler bile artık arabanın fiyatı düşmüştür. Başka bir örnek; Türkiye’de makam ve yaş odaklı saygı anlayışı vardır. Amirler, kendilerine saygı gösterilmesini bekler. Yaşı büyük insanlar, kendilerinden küçüklerden hürmet bekler. Bazı batı ülkelerinde daha eşitlikçi bir tutum benimsenmiştir. Yaştan ve makamdan bağımsız şekilde insanlar birbirleriyle iletişim kurabilirler ancak Türkiye’de bu tarz bir eşitlik genellikle olumsuz karşılanır. Başka bir örnek; “Atatürk, Türkiye’de kırmızı çizgidir.” Bu konu Türkiye’de tartışmaya kapalıdır ve Atatürk’e yönelik negatif söylemler kanunlarla da yasaklanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti var olduğu sürece Atatürk sevgisi ve saygısı toplumsal gerçeklik olarak kalacaktır. Toplumsal Algıyı Değiştirmek ve Değişmesini Beklemek Toplumsal algıları bilmeden hareket etmek, ciddi baskılarla ve dışlanmayla karşılaşmaya neden olabilir. Bu, haksızlıklara sessiz kalmak anlamına gelmez. Ancak, toplumsal gerçekleri göz ardı ederek verilen mücadele, baştan kaybedilmiş bir savaş olabilir. Ayrıca, “duyar kasma” olarak bilinen fazla duyarlı beklenti de dışlanmaya yol açabilir. Örneğin, bir kadın hayat kadınlığı yapıyorsa ve “Bu benim tercihim, ben böyle mutluyum. Toplum artık bunu anlamalı ve kabul etmeli” diyorsa veya bir erkek çalışmayı reddedip “Ben böyle mutluyum, toplum da bunu kabul etmeli” diyorsa, bireyin kendi hayatını kabullenmiş olması toplum tarafından kabul göreceği anlamına gelmez. Toplumların algıları yavaş ve uzun yıllar içinde değişir. Toplumda kabul görebilmek için algıları doğru anlamak gerekir. “Doğru” ve “Yanlış” ‘ı toplumun kendisi belirler. Algı, her toplumda görecelidir. Kendimizi koruyabilmek için algıları anlayabilmek önemlidir. İnsan, kabul gördüğü yerde mutlu olur. Toplumsal algılar, mutlu yaşamanın şifrelerini barındırır. İnsan, yaşadıklarını kabul etmediğinde mücadeleye başlar. Mücadele doğru adımlarla ve sabırla yapılmadığında sonu daha kötü bitebiliyor. Yaşadığımız zorluklara karşı yanlış isyan etmek veya pes etmek yerine, kabul edip sabırla mücadeleye devam etmek insanlık görevidir. Akıllıca hareket etmek, öğrenilen bir yetenektir. Bu dünyaya nasıl katlanıyorum? Gerçeklerden asla kopmayarak. Gerçekleri öğrenmeyi isteyerek. Eğlenmek için zaman ayırarak. Yorumlarınızı bekliyorum. Sağlıkla kalın.    
Ekleme Tarihi: 21 Şubat 2025 - Cuma
Eşber Oktay

Algı Konusunda Anlaşalım

Her toplumun genel olarak kabul ettiği doğrular ve yanlışlar vardır. Birey olarak bunlara katılmayabiliriz ve toplumun genelinde kabul edilenin yanlış olduğuna emin olsak bile toplumun algısını değiştirmesini beklemek akıllıca değildir.

Bütün toplumlarda "Elalem ne der?!" korkusu vardır ve iyi bilinmesi gereken bir konudur. Kimse dışlanmak istemez. Dışlanan insan, istenmeyen kişi olarak görülür, bazı haklardan mahrum bırakılabilir ve tehlikeli olarak algılanabilir. Toplum tarafından tekrar kabul görene kadar dışlanmış olarak kalır.

Dışlanan biri için üç seçenek vardır:

  1. Toplumu terk ederek kendisine kabul göreceği yeni bir toplum bulmaya çalışmak.
  2. Topluma tekrar kendini kabul ettirmenin yolunu bulmak.
  3. Hayatının geri kalanını yalnız geçirmeyi seçmek.

Son seçenek en kötüsüdür çünkü kişi artık kimseyle yakınlık kuramaz, kimseye güvenemez ve kendisini sorumsuz hissedebilir. Sorumluluk hissetmeyen insan zarar vermeye, kendince intikam almaya meyilli olabilir. Bu yüzden yalnızlığı seçmek en riskli seçenektir.

Toplum içinde kabul görmek, dışlanmadan güvenli bir şekilde yaşayabilmek en iyi senaryodur. Bu, toplumun genel olarak kabul ettiği kurallara uyum sağlamak ve onları içselleştirmekle mümkündür.

Örnek olarak; “Parasız, işsiz erkeği ancak annesi sever” TR’de genel bir algıdır. Konu kendi içinde mantıksız ve şiddet içeren birçok başlık içermesine rağmen genel kaide değişmez. Bir insanı sevmek ile paranın direkt bir ilişkisi yoktur. İki durum farklı konulardır. Sevmek duygusal bir tepki iken, para maddi bir unsurdur. Ya karşındaki insanı seversin ya da parayı seversin. Maddi durum, insanı sevmek ile ilgili değildir. TR’de erkekten güçlü olması, evini- ailesini geçindirmesi gerekirse erkeğin tek başına diğer aile bireyleri çalışmasa da bunları yapabilmesi beklenir. Bu beklenti kültürel bir gerçektir. Farklı ülkelerde erkeklere dair farklı gerçekler olabilir ancak bu durum TR’de kabul görmüş bir algıdır. Türkiye’de yaygın ve köklü bir kabuldür.

Benzer bir algı da kadınlar için geçerlidir: “Kadın, erkeğin yanında ama gerisinde durmalıdır.” Toplumda erkeklere ekonomik sorumluluk yükleyen anlayış, kadınlara da belirli roller biçmiştir: “Kadın, erkeğin destekçisi olmalı, ancak onu geçmemelidir. Yerini bilmeli, ön plana çıkmamalı ve erkeğin ihtiyaçlarını karşılamalıdır.”  Konu, insan hakları, kadın-erkek eşitliği açısından adaletsiz ve mantıksızdır. Farklı toplumlarda başka bakış açıları olsa da Türkiye’de değişmesi zor bir algıdır.

Farklı bir örnek olarak; “TR’de araba satın alırken eğer kaportada boya varsa aracın değeri düşer, eğer değişen parça varsa aracın değeri daha fazla düşer “. Bu genel kabuldür, kendi içinde teknik bir mantık bulamayabilirsiniz. Boyanmış kaporta parçasının aracın güvenliğine, konforuna ve performansına negatif etkisi yoktur hatta parça orijinaliyle değişmişse Almanya’da – İngiltere’de boyalı olacağına orijinal parça ile değişmiş tercih edilir böylece en güvenilir haliyle araç satışa sunulmuş olur. Ancak bu durum TR’de böyle değildir ve sorgulamak anlamsızdır çünkü TR’de boyalı/ değişen parçaya karşı olumsuz bir algı vardır ve eskisinden daha iyi olduğunu bilseler bile artık arabanın fiyatı düşmüştür.

Başka bir örnek; Türkiye’de makam ve yaş odaklı saygı anlayışı vardır. Amirler, kendilerine saygı gösterilmesini bekler. Yaşı büyük insanlar, kendilerinden küçüklerden hürmet bekler. Bazı batı ülkelerinde daha eşitlikçi bir tutum benimsenmiştir. Yaştan ve makamdan bağımsız şekilde insanlar birbirleriyle iletişim kurabilirler ancak Türkiye’de bu tarz bir eşitlik genellikle olumsuz karşılanır.

Başka bir örnek; “Atatürk, Türkiye’de kırmızı çizgidir.” Bu konu Türkiye’de tartışmaya kapalıdır ve Atatürk’e yönelik negatif söylemler kanunlarla da yasaklanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti var olduğu sürece Atatürk sevgisi ve saygısı toplumsal gerçeklik olarak kalacaktır.

Toplumsal Algıyı Değiştirmek ve Değişmesini Beklemek

Toplumsal algıları bilmeden hareket etmek, ciddi baskılarla ve dışlanmayla karşılaşmaya neden olabilir. Bu, haksızlıklara sessiz kalmak anlamına gelmez. Ancak, toplumsal gerçekleri göz ardı ederek verilen mücadele, baştan kaybedilmiş bir savaş olabilir.

Ayrıca, “duyar kasma” olarak bilinen fazla duyarlı beklenti de dışlanmaya yol açabilir. Örneğin, bir kadın hayat kadınlığı yapıyorsa ve “Bu benim tercihim, ben böyle mutluyum. Toplum artık bunu anlamalı ve kabul etmeli” diyorsa veya bir erkek çalışmayı reddedip “Ben böyle mutluyum, toplum da bunu kabul etmeli” diyorsa, bireyin kendi hayatını kabullenmiş olması toplum tarafından kabul göreceği anlamına gelmez. Toplumların algıları yavaş ve uzun yıllar içinde değişir.

Toplumda kabul görebilmek için algıları doğru anlamak gerekir. “Doğru” ve “Yanlış” ‘ı toplumun kendisi belirler. Algı, her toplumda görecelidir. Kendimizi koruyabilmek için algıları anlayabilmek önemlidir.

İnsan, kabul gördüğü yerde mutlu olur. Toplumsal algılar, mutlu yaşamanın şifrelerini barındırır. İnsan, yaşadıklarını kabul etmediğinde mücadeleye başlar. Mücadele doğru adımlarla ve sabırla yapılmadığında sonu daha kötü bitebiliyor.

Yaşadığımız zorluklara karşı yanlış isyan etmek veya pes etmek yerine, kabul edip sabırla mücadeleye devam etmek insanlık görevidir. Akıllıca hareket etmek, öğrenilen bir yetenektir.

Bu dünyaya nasıl katlanıyorum?

  1. Gerçeklerden asla kopmayarak.
  2. Gerçekleri öğrenmeyi isteyerek.
  3. Eğlenmek için zaman ayırarak.

Yorumlarınızı bekliyorum.

Sağlıkla kalın.

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (2)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve okurmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Berna Deveci
(21.02.2025 16:44 - #441)
Harika bir yazı
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve okurmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Berna Deveci
(21.02.2025 16:44 - #442)
Harika bir yazı
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve okurmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)

Diğer Yazıları

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.