İnsanlar neden birbirini sever ya da neden birbirinden nefret eder? Sevmekle nefret etmek arasındaki ince çizgi anlık olarak değişebilir.
İhtiyaçlarımız evrenseldir. “Korunma ve var olma” ihtiyacı her insanda aynıdır, ihtiyacımıza erişme stratejilerimiz farklıdır.
Aileniz sizi koruyorsa, yaşadığınız ülke sizi koruyorsa, iş yeriniz, yöneticiniz, arkadaşlarınız, yaşadığınız bölgedeki insanlar sizi koruyorsa kendinizi güvende hissedersiniz ve sizde onları korumaya çalışırsınız.
Bunlardan sadece biri bile bizi korumuyorsa güvensiz hissederiz ve tekrar korunma ihtiyacımızı karşılamak için adımlar atmaya başlarız.
Bunlar ihtiyaçlarımızdır. İnsan dışında sonsuz bileşen daha vardır ve onlarda bizi koruduğu sürece güvende hissederiz. Benzer şekilde bunlardan biri bile bizi korumuyorsa güvensiz hissederiz ve tekrar korunma ihtiyacımızı karşılamak için adımlar atmaya başlarız.
Burada en tehlikeli iki durum şunlardır;
- Doğa kaynaklı güvensizlik: Deprem, sel ve yangın gibi doğal afetler, Bunlar güvensiz ve korku içinde hissedip, müdahale edemeyeceğiniz en tehlikeli durumlardır.
- İnsan kaynaklı güvensizlik: Halk arasında “tezgâha getirme, oyuna gelmek” diye bilinen bu durum, en tehlikeli olanıdır. Burada aileniz, iş yeriniz, yöneticileriniz, ülkeniz, arkadaşlarınız bunlardan biri ya da birden fazlası sizi koruyormuş gibi görünür ve güveninizi kazanır. Oyuna alet olduğunuzu fark etmemişsinizdir.
Tezgâh; “Ben yanındayım, seni destekliyorum” şeklinde başlar ve sonra işler istenildiği gibi gitmediği zaman “Bu sonuçta bizim de payımız var sorumluluğu paylaşıyoruz” demek yerine “Beklentiyi karşılayamayan sensin, bizimle bir ilgisi yok” ya da “Başına talihsiz şeyler gelmiş olabilir ancak bu durumun bizimle ilgisi yok, haksızlığa uğradığını düşünüyorsan gidip hakkını istediğin şekilde arayabilirsin, sana destek olmayacağız…” şeklinde tamamlanır.
Sonuç istenildiği gibi olmayınca sizi neden korusunlar ki? Size neden destek olmaya devam etsinler? İstenmeyen bir sonuç oluştuğunda destek olmaya devam ederlerse kendileri de zarar görecek.
İnsanlar, kendilerine fayda sağlayacak ya da zarar getirmeyecek durumlarda iyilik yapar.
Bu doğa kanunudur ve hayatın alfabesidir.
Akıllı insanlar ise krizleri fırsata çevirir. Zor zamanınızda destek olarak bu yardımı bir yatırım gibi görürler. "Ona yardım etmenin bana bir zararı yok, belki ileride faydasını görürüm" düşüncesiyle hareket ederler.
Sevgi ve Nefret aynı tohumundan çıkmış iki çiçektir. Sevgi veya nefreti öğretmek aynı sonuçları doğurur. Kendini ve etrafını korumayı öğrenmek, sevgi ve nefret duygularını beslemekten çok daha değerli olduğunu düşünüyorum çünkü insan yaradılış gereği güven içinde olduğunu bildiği zaman, içindeki sevgiyi göstermeye ve yaymaya başlar.
Tüm inanç sistemleri “Güven” üzerine kurulmuştur. Tanrı, bu bağlamda mutlak güç ve güven simgesi olarak görülür. Zor zamanlarda insanlar ona sığınır ve yardım bekler.
Burada yazdıklarım acımasızlık değil, hayatın gerçekleridir. Bu gerçekleri, yani "alfabe"yi, çocuklara küçük yaşlardan itibaren öğretmeliyiz. Matematik, fizik, coğrafya gibi derslerden önce, bu temel bilgileri öğretmek gerektiğine inanıyorum.
İyilik yapmayı öğretmek yerine iyilik yapmaya neden ihtiyacımız olduğunu öğretelim.
İnsan, bunları öğrendikten sonra gerçekten bu Hayat’ta yaşamaya başlayabilir ve burada yazdıklarım henüz bu "alfabe"nin giriş kısmıdır…
Sağlıkla kalın.