Eşber Oktay
Köşe Yazarı
Eşber Oktay
 

The Oyun - 6.bölüm

Bir sonraki toplantımızda yöneticime görüştüğüm pozisyon ile ilgili bana henüz cevap gelmediğinden bahsettim ve “Sizinle görüştüler mi?” diye sordum. O da “Görüştüğün yönetici bana “Eşber dürüst ve güvenilir biri mi?' diye sordu. Ben de %100 cevabını verdim ve bundan sonrası artık onun bileceği kısım… Sana henüz dönüş yapmamış olmaları negatif olduğu anlamına gelmez, süreç devam ediyor demektir, bu iyi bir şey” dedi. Sonra da “Bazen maalesef böyle olabiliyor, yani bazen aynı anda 3-4 tane pozisyondan kabul alıyorsun, hangisini seçeyim diyebiliyorsun. Bazen de bu şekilde denk gelmeyebiliyor” diyerek kendince sağduyulu cevaplar verdi ama artık ben onunla aynı noktada değildim. Ona, “Bana yazdığınız PDF döküman eğer bu görüştüğüm yönetici tarafından bilinirse, benimle ilgili pozitif düşünse bile negatife dönebilir,” dedim. Yöneticim ise, “O dökümanı biz kendi içimizde değerlendirme olarak yazdık, hem başkası nereden bilebilir ki?” diye sordu. Ben de “Bilmiyorum” dedim. Benim bu cevabımdan dolayı bozardığını fark ettim ve bana, “O dosyada yazılanların hangisi yanlış?” diye kendini ispatlamak için sordu. Ben de “Ben o dosyaya asla imza atmam” dedim. Bunu dedikten sonra, neredeyse 55 yaşında, 20 senedir yöneticilik yapan, anadili gibi Almanca, İngilizce ve Türkçe konuşan mühendis yöneticim, “Sen şu an beni yalancılıkla itham ediyorsun” diye karşımda çıldırdı ve “Şu an bütün toplantılarımı iptal ediyorum, seninle tek tek o dosyanın üzerinden geçeceğiz” dedi. Karşımda sanki bir anda filmlerde gördüğüm “Kırmızı alarm, kırmızı alarm” şeklinde acil tuşuna basılmış gibi tepki veren bir insan vardı. Sonra benim için yazılan 5 sayfalık dökümanı açıp cümle cümle okumaya başladı ve her cümlenin sonunda “Katılıyor musun?” diye sormaya başladı. Bir, “Katılıyorum” … iki, “Katılıyorum” dedikten sonra, “Ben bu cümleye katılmıyorum” dedim ve o zamana kadar çıldırmış vaziyette olan insan duruldu. Bana, “Bu bilgiyi veren kişi bana yanlış vermiş ozaman” dedi ve telefonunu eline alıp onu aramaya çalıştı. Ben de tam o an, “Size gelen bilgiden haberim yok ama bunu oraya yazan sizsiniz ve altında sizin imzanız var” dedim. Bunu deyince telefonu bıraktı. “İsterseniz devam edelim çünkü devamında katılmadığım başka cümleler de var,” dedim. O da bana, “Gerek yok” dedi çünkü bir cümlenin bile yanlış olması, imzaladığı dokümanın yanlış olduğunun zaten kanıtıydı ve bunu anladığı için geri kalan yanlışları da bulmaya gerek görmedi. Devam etseydik, onu karşımda daha fazla rezil edecektim. Sonra ben şunu dedim: “Bu dökümanı bana bildirdiniz ve benden imza beklemediniz, yani istediğinizi yazmakta zaten özgürdünüz. Bu sebeple ben asla imza atmazdım. İlave olarak, bu dökümanın yazıldığı toplantıda ben de vardım ve 1,5 saat boyunca sizlerle görüştüm. Bu dökümanı bana göndermeniz için benimle toplantı yapmanıza gerek yokmuş, yani ben hiç gelmeseydim de bunları zaten bana gönderebilirdiniz. Benim o toplantıdaki konuştuklarım burada yazmıyor,” dedim ve konu tamamen dağıldı. Yaptığı yanlışı anlasa da karşımdaki bir yöneticiydi yani otoriteydi. Bende olmayan yetkilere sahipti ve asla geri adım atmadı. O andan sonra, şimdiye kadar kullandığı otoriter gücünü daha fazla kullanmaya başladı ve artık bana verilen yeni görevler için zerre kadar çalışma hevesim kalmamıştı. Ben üç yetişkin olarak, insan kaynakları – yöneticim ve benim görüştüğümüz toplantıyı temiz bir sayfa olarak düşünmüştüm ama dediğim gibi, meğer o toplantı zaten ellerini yıkayıp üzerime sifon çektikleri toplantıymış. Yani benim o şirketteki ölüm fermanım imiş. Bu toplantıdan üç gün sonra, yöneticime onunla görüşmek istediğimi söyledim ve artık savunmamı indirmiştim. Yöneticime, “Şirketten ayrılmak istiyorum ve ben istifa etmem. Haklarımı alacak şekilde ayrılmama onay verirseniz ayrılacağım” dedim. Yöneticim beni destekledi ve “İnsan kaynaklarıyla bu konuyu konuşabilirsin, benim onayımın olduğunu da söyleyebilirsin” dedi. Ben bu toplantı öncesinde gerekli hukuki süreçleri başlatacak şekilde adımlarımı zaten atmıştım. Haklarımı alacak şekilde ayrılmamı eğer yöneticim onaylamasaydı, elimdeki kanıtları mahkemeye verecektim. Görüştüğüm avukatım, “Raporlu olduğunu bilmesine rağmen senden iş istemek mobbingin kesin kanıtıdır. Dava açar haklarını alırız” dediği için rahattım. Haklarımı alacak şekilde ayrılacağım için mobbing davası açmama gerek kalmadı. Ama ben yine de dava açmak ve bu konunun duyulmasını, bilinmesini istedim. Manevi tazminat da almak istedim. İşte burada uygulanan “Profesyonel Mobbing” devreye giriyor. Avukatım şunu dedi: “Sana mobbing var ve haklarını alırız, bu kesin ama hakaret yok. Hakaret olmadığı için manevi tazminat davası açsak bile alamayız. Yani madem haklarını ödeyeceklermiş, bu durumda zaten en faydalı olacak şekilde ayrılıyorsun” Profesyonel Mobbing: İş, aile ve bütün sosyal hayat dengenizi altüst edebilir, ispatı da yoktur. Hayat kalitenizi azaltır ve depresyona bile girebilirsiniz. Terapistleri zengin eden bir yöntemdir. Buna şirketler “Baskı altında çalışmak” diyorlar ve onlara göre yasal sınırlar içinde olduğu sürece bu asla mobbing değildir. Bundan zevk alan insanlarda vardır ve şirketlerin en sevdiği çalışan tipi bu insanlardır. Özetle kendini ve kurumunu koruyacağım diye her türlü orantısız gücü yasalar dahilinde uygulamayı kendine hak gören insanlar, şirketlerin en gözde çalışanlarıdır. Bu yorumuma itirazı olan kurumsal şirket çalışanları varsa, bana yorumlarını göndermelerini rica ediyorum. O zaman mahkemeye vermediğim sürecimi, şimdi yazarak paylaşıyorum. Benim bütün amacım, daha çok insanın ve şirketlerin bu durumu bilmesini sağlamaktır. İnsani bir payda da buluşabilmenin mümkün olduğuna herkesin inanmasına destek olmaktır. Amacım, hayata katkı sağlamak. Konu hiç buralara gelmeyebilirdi. Mayıs ayında yaptığım sunum sonrası, suçsuz yere olumsuz geribildirim almam ve sonrasında terfi hakkımın elimden alınmasıyla başlayan bu süreçte, eğer beni dinlemiş olsalardı ve beni önemsemiş olsalardı, belki de ben hâlâ mutlu mesut o departmanda çalışmaya devam ediyordum. Bu yazım da buraya kadar. Özel hayatımla olan kısmı ve final oyununu sonraki yazımda anlatacağım. Sağlıkla kalın.
Ekleme Tarihi: 09 Eylül 2024 - Pazartesi
Eşber Oktay

The Oyun - 6.bölüm

Bir sonraki toplantımızda yöneticime görüştüğüm pozisyon ile ilgili bana henüz cevap gelmediğinden bahsettim ve “Sizinle görüştüler mi?” diye sordum. O da “Görüştüğün yönetici bana “Eşber dürüst ve güvenilir biri mi?' diye sordu. Ben de %100 cevabını verdim ve bundan sonrası artık onun bileceği kısım… Sana henüz dönüş yapmamış olmaları negatif olduğu anlamına gelmez, süreç devam ediyor demektir, bu iyi bir şey” dedi.

Sonra da “Bazen maalesef böyle olabiliyor, yani bazen aynı anda 3-4 tane pozisyondan kabul alıyorsun, hangisini seçeyim diyebiliyorsun. Bazen de bu şekilde denk gelmeyebiliyor” diyerek kendince sağduyulu cevaplar verdi ama artık ben onunla aynı noktada değildim.

Ona, “Bana yazdığınız PDF döküman eğer bu görüştüğüm yönetici tarafından bilinirse, benimle ilgili pozitif düşünse bile negatife dönebilir,” dedim. Yöneticim ise, “O dökümanı biz kendi içimizde değerlendirme olarak yazdık, hem başkası nereden bilebilir ki?” diye sordu. Ben de “Bilmiyorum” dedim.

Benim bu cevabımdan dolayı bozardığını fark ettim ve bana, “O dosyada yazılanların hangisi yanlış?” diye kendini ispatlamak için sordu. Ben de “Ben o dosyaya asla imza atmam” dedim. Bunu dedikten sonra, neredeyse 55 yaşında, 20 senedir yöneticilik yapan, anadili gibi Almanca, İngilizce ve Türkçe konuşan mühendis yöneticim, “Sen şu an beni yalancılıkla itham ediyorsun” diye karşımda çıldırdı ve “Şu an bütün toplantılarımı iptal ediyorum, seninle tek tek o dosyanın üzerinden geçeceğiz” dedi. Karşımda sanki bir anda filmlerde gördüğüm “Kırmızı alarm, kırmızı alarm” şeklinde acil tuşuna basılmış gibi tepki veren bir insan vardı.

Sonra benim için yazılan 5 sayfalık dökümanı açıp cümle cümle okumaya başladı ve her cümlenin sonunda “Katılıyor musun?” diye sormaya başladı. Bir, “Katılıyorum” … iki, “Katılıyorum” dedikten sonra, “Ben bu cümleye katılmıyorum” dedim ve o zamana kadar çıldırmış vaziyette olan insan duruldu. Bana, “Bu bilgiyi veren kişi bana yanlış vermiş ozaman” dedi ve telefonunu eline alıp onu aramaya çalıştı. Ben de tam o an, “Size gelen bilgiden haberim yok ama bunu oraya yazan sizsiniz ve altında sizin imzanız var” dedim. Bunu deyince telefonu bıraktı. “İsterseniz devam edelim çünkü devamında katılmadığım başka cümleler de var,” dedim. O da bana, “Gerek yok” dedi çünkü bir cümlenin bile yanlış olması, imzaladığı dokümanın yanlış olduğunun zaten kanıtıydı ve bunu anladığı için geri kalan yanlışları da bulmaya gerek görmedi. Devam etseydik, onu karşımda daha fazla rezil edecektim.

Sonra ben şunu dedim: “Bu dökümanı bana bildirdiniz ve benden imza beklemediniz, yani istediğinizi yazmakta zaten özgürdünüz. Bu sebeple ben asla imza atmazdım. İlave olarak, bu dökümanın yazıldığı toplantıda ben de vardım ve 1,5 saat boyunca sizlerle görüştüm. Bu dökümanı bana göndermeniz için benimle toplantı yapmanıza gerek yokmuş, yani ben hiç gelmeseydim de bunları zaten bana gönderebilirdiniz. Benim o toplantıdaki konuştuklarım burada yazmıyor,” dedim ve konu tamamen dağıldı.

Yaptığı yanlışı anlasa da karşımdaki bir yöneticiydi yani otoriteydi. Bende olmayan yetkilere sahipti ve asla geri adım atmadı. O andan sonra, şimdiye kadar kullandığı otoriter gücünü daha fazla kullanmaya başladı ve artık bana verilen yeni görevler için zerre kadar çalışma hevesim kalmamıştı. Ben üç yetişkin olarak, insan kaynakları – yöneticim ve benim görüştüğümüz toplantıyı temiz bir sayfa olarak düşünmüştüm ama dediğim gibi, meğer o toplantı zaten ellerini yıkayıp üzerime sifon çektikleri toplantıymış. Yani benim o şirketteki ölüm fermanım imiş.

Bu toplantıdan üç gün sonra, yöneticime onunla görüşmek istediğimi söyledim ve artık savunmamı indirmiştim. Yöneticime, “Şirketten ayrılmak istiyorum ve ben istifa etmem. Haklarımı alacak şekilde ayrılmama onay verirseniz ayrılacağım” dedim. Yöneticim beni destekledi ve “İnsan kaynaklarıyla bu konuyu konuşabilirsin, benim onayımın olduğunu da söyleyebilirsin” dedi.

Ben bu toplantı öncesinde gerekli hukuki süreçleri başlatacak şekilde adımlarımı zaten atmıştım. Haklarımı alacak şekilde ayrılmamı eğer yöneticim onaylamasaydı, elimdeki kanıtları mahkemeye verecektim. Görüştüğüm avukatım, “Raporlu olduğunu bilmesine rağmen senden iş istemek mobbingin kesin kanıtıdır. Dava açar haklarını alırız” dediği için rahattım. Haklarımı alacak şekilde ayrılacağım için mobbing davası açmama gerek kalmadı.

Ama ben yine de dava açmak ve bu konunun duyulmasını, bilinmesini istedim. Manevi tazminat da almak istedim. İşte burada uygulanan “Profesyonel Mobbing” devreye giriyor. Avukatım şunu dedi: “Sana mobbing var ve haklarını alırız, bu kesin ama hakaret yok. Hakaret olmadığı için manevi tazminat davası açsak bile alamayız. Yani madem haklarını ödeyeceklermiş, bu durumda zaten en faydalı olacak şekilde ayrılıyorsun”

Profesyonel Mobbing: İş, aile ve bütün sosyal hayat dengenizi altüst edebilir, ispatı da yoktur. Hayat kalitenizi azaltır ve depresyona bile girebilirsiniz. Terapistleri zengin eden bir yöntemdir. Buna şirketler “Baskı altında çalışmak” diyorlar ve onlara göre yasal sınırlar içinde olduğu sürece bu asla mobbing değildir. Bundan zevk alan insanlarda vardır ve şirketlerin en sevdiği çalışan tipi bu insanlardır. Özetle kendini ve kurumunu koruyacağım diye her türlü orantısız gücü yasalar dahilinde uygulamayı kendine hak gören insanlar, şirketlerin en gözde çalışanlarıdır. Bu yorumuma itirazı olan kurumsal şirket çalışanları varsa, bana yorumlarını göndermelerini rica ediyorum.

O zaman mahkemeye vermediğim sürecimi, şimdi yazarak paylaşıyorum.

Benim bütün amacım, daha çok insanın ve şirketlerin bu durumu bilmesini sağlamaktır. İnsani bir payda da buluşabilmenin mümkün olduğuna herkesin inanmasına destek olmaktır. Amacım, hayata katkı sağlamak.

Konu hiç buralara gelmeyebilirdi. Mayıs ayında yaptığım sunum sonrası, suçsuz yere olumsuz geribildirim almam ve sonrasında terfi hakkımın elimden alınmasıyla başlayan bu süreçte, eğer beni dinlemiş olsalardı ve beni önemsemiş olsalardı, belki de ben hâlâ mutlu mesut o departmanda çalışmaya devam ediyordum.

Bu yazım da buraya kadar. Özel hayatımla olan kısmı ve final oyununu sonraki yazımda anlatacağım.

Sağlıkla kalın.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve okurmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.