“Birlikteyken kendinizi kaybedeceğiniz ve birlikte kendinizi bulduğunuz kişi aynı kişi ise hayat arkadaşınızı buldunuz demektir.” Bu sözü duymuşsunuzdur. Genel olarak bu söze hak veren ve kendini aşkının yanında kaybetmeyi uman insanlar da vardır diye düşünüyorum. Ancak, bu sözde çok ciddi bir hata var. Beraberlik yok. Tek taraflı kör kütük âşık olmanın tanımı gibi olmuş.
Doğrusu şudur: Birlikteyken birbirinizi kaybettiğiniz ve birlikteyken tekrar birbirinizi bulduğunuz kişi ile siz “Bir” olmuşsunuzdur ve hayat arkadaşınızı bulmuşsunuzdur.
Âşık olmak tehlikelidir. Âşık olmak öyle bir güç ki, kendimizi fark etmeden feda edebiliriz, manipülasyona açık hale gelebiliriz. Aşk anlarında farkındalığımız çok düşük olduğu için köle olduğumuzu bile fark etmeyebiliriz.
Şimdi burada biraz yavaşlayalım ve sevgimizin kıymetini bilmeyenlerin yasını tutalım.
Burada eğer yas tutuyorsanız, kendinize şefkatinizi hatırlamışsınızdır ve sizi seven kendinizle tekrar kucaklaşıyorsunuzdur. Ağlamak serbest.
Yas, insanı tekrar canlandıracak kadar güçlü bir bağdır. Yas tutmak canlılıktır.
İsterseniz okumayı burada bırakabilirsiniz.
Lütfen devamı için hazır olduğunuzda okuyun, çünkü yas tutmak eğitim ve güç gerektirir.
Âşık olmak duyguların en güzeli ve aynı zamanda en güçlüsüdür.
“Aşk’a uçarsan kanatların yanar
Aşk’a uçmazsan kanat neye yarar?
Aşk’a varınca kanadı kim arar?”
“Bu dansı yapmayacaksan neden yaşarsın?”
İlk üç satırı bilirsiniz, sırasıyla Sadi Şirazi, Mevlâna ve Yunus Emre söylemiştir.
Sonuncuyu ben yazdım.
Buradan da anlayacağınız gibi, âşık olunca canınız yanacaktır. Bu kesin.
Seven insan üzülür. Üzülmekten korkan âşık olamaz. Âşık olmayan, hayatı gönülden yaşayamaz.
Burada maalesef görev bilinciyle, duygularıyla bağlantı kurmadan, kendisini arka plana atan ve etrafının isteklerini kendinden daha önemli gören insanlardan bahsediyorum. Bu insanlara ilave, bazen etrafımızda “inatçı” insanlar da görürüz. Onlar hayatlarında değişiklik olsun istemezler. Allah korusun çok severler filan âşık olurlar diye ödleri kopar. Bu iki grup, hayatı seyreden insanlardır. Bu tip insanlar halinden memnun değildir. Görünüşte özgür ama içerde ruhları tutsaktır. Zindana atılmış bir tutsak bile, yaşadıklarını kabul edip eğer içinde kendini ifade etme ihtiyacı taşıyorsa bu insanlardan daha özgürdür. Tutsak hallerine isyan etmeden normal günlük hayatlarını yaşamaya devam ederler. Bu insanları bildiniz…
Benim anlatmaya çalıştığım bu insanlar değil.
Benim anlatmaya çalıştığım, aşkla hayata bağlı ve aşkına sahip çıkan insanlar.
Aşk öyle kıymetli ve öyle kırılgandır ki, sevginizin değerini bilmeyen ile paylaşmak size zarar verir. Sizi aşağı çekebilirler. Bu durum hem erkek hem kadın için geçerlidir. Sevginizle “Bir” olmaya cesareti olmayana âşık olunmaz. Olmuşsanız, iki korkak insan birbirini bulmuştur ya da mantık evliliğidir. Bu iki durumda da aşk yoktur. Âşık olduğunuzu zannetmişsinizdir.
Mantık evliliklerini krallar ve kraliçeler yapar. Onların da kimle evleneceği doğdukları gün aşağı yukarı bellidir. Stratejik olarak beraber olurlar. Sorumluluklarını ve sahip oldukları aile gücünü, aşk gibi tehlikeli bir duygu için riske atmazlar.
Kral, kraliçe olmayacaksanız ve ilişkinizin içinden çıkamıyorsanız, kendinize şu soruları sorabilirsiniz: Şu an bu ilişkide kalarak hangi ihtiyaçlarımı karşılıyorum? Şu an bu ilişkiyi devam ettirerek, hayatımda nelere “Evet” diyorum? Bu sorulara kendiniz için %100 dürüst cevap verin. Dürüst cevaplar, kendinizle bağlantınızı güçlendirecektir ve ilişkinizin devamlılığı ya da bitmesi durumlarına hazırlanmanıza yardımcı olacaktır.
Şimdi tekrar baştaki sözü yazıyorum: Birlikteyken birbirinizi kaybettiğiniz ve birlikteyken tekrar birbirinizi bulduğunuz kişi ile siz “Bir” olmuşsunuzdur ve hayat arkadaşınızı bulmuşsunuzdur.
Buna sahip olmak her insanın hakkıdır. Hakkın olanı arayıp bulmak ve hakkına sahip çıkmak insanlık vazifesidir. İnsanın çift yaratıldığına inanıyorum ve çiftini bulma isteği her insanın doğasında vardır. Hakkın olan karşına çıkmıyorsa da buna “Nasip” denir, “Şans” denir. Bahtımız açık olsun. Bahtımız kapalı ise yapacak bir şey yoktur.
Âşık olmak sadece bir insana duyulabilecek bir duygu değildir. En değerli duygunuzu kiminle ya da neyle paylaşmak isterseniz onunla paylaşırsınız. Belki de en değerli duygunuzu kendinizden başkasına emanet edemeyebilirsiniz… belki de yanlış kişilerle paylaşmış olabilirsiniz… “Aşkın gözü kördür” sözü buradan gelir.
Aşk tehlikelidir ve bu durum aramaktan vazgeçmek anlamına gelmez. Nasibe, şansa kalmıştır. Kendinize şans yaratamazsınız. Bu konuda hayatın getireceklerine de isyan edemezsiniz. İsyan etseniz de zaten bir şey değişmez. Bu hayat yoludur ve yol üzerinde nasıl ilerlemek istediğimiz bize kalmıştır. Denemekten korkmamak önemlidir. “Hayır” diyebildiğimiz ve kendimizi koruyabildiğimiz sürece güvendeyiz.
Hayat müthiştir. Her an aşk gelebilir ve bunun matematiği yoktur. Aşk gelince, onu içeri almayacak kadar yürekli biri var mı bilmiyorum. “Sıra âşık olmaya gelmiyor” diyorsanız, bir nevi bitkisel hayatta olduğunuzu, kendi hayatınızın kontrolünü tamamen kaybettiğinizi kabul ediyorsunuz demektir. Yani bitkisel hayatta değilsek, hayattan tamamen kopmuş ve ölmek için yalvarmıyorsak, âşık olmak isteriz.
Bu konuda son olarak şunu paylaşmak istiyorum: Atatürk’ün hiç çocuğu olmadı. Onda öyle bir vatan sevgisi ve vatana hizmet etme aşkı vardı ki, bunu dengeleyebilecek bir kadın karşısına çıkmadı. Eğer çıkmış olsaydı, Atatürk daha uzun yaşardı. Çünkü onu dengeleyebilecek kadın, kendine daha sağlıklı davranmasına da yardımcı olurdu. Birbirlerine duydukları sevgi sayesinde Atatürk daha sağlıklı beslenir ve daha uzun yaşardı. Bunlara ilave, rahmetli Süleyman Seba’nın Beşiktaş’a olan hislerini “aşk” dışında nasıl ifade edebiliriz? Fazıl Say’ın piyanosuna ve müziğe olan hissiyatını “aşk” dışında nasıl ifade edebiliriz? Bu örnekler çoğaltılabilir. Demeye çalıştığım şu: Aşk sadece insana duyulmaz.
Sağlıkla kalın.