Bazı filmlerde görürüz, "Bu film gerçek bir hikâyeden uyarlanmıştır" diye başlar. Ben de size gerçek bir hikâye anlatacağım.
Okurken kendinizi hikayedeki kahramanlar yerine koymaya çalışmayın çünkü bazı şeyler sadece yaşanınca anlaşılabilir. Ancak yinede okursanız, bir gün sizin veya sevdiklerinizin başınıza gelirse sağ duyulu ve yardımsever biri olduğunuza ikna olabilirsiniz.
Mucizelere inanmayı seven bir yanınız varsa, hikaye daha çok ilginizi çekebilir…
29 Şubat Gece 02:03 İngiltere, (TR saatiyle 05:03)
Telefon çalar, arayan eşimin kız kardeşi: “Babamız beyin kanaması geçirdi, Üniversite Hastanesi acilindeyiz. Dr’lar durumunun kritik olduğunu söylüyorlar. Görmek isterseniz bilginiz olsun … “
Böyle bir telefon geldikten sonra hayatınızdaki bütün öncelikler değişiyor. Aramayı yapabilmek için eşimin annesi ve kardeşi yaklaşık 4 saattir muhakeme yapıyorlarmış ”Durumun ciddiyetine göre haber verelim çünkü İngiltere’deler ve panik olup hemen gelmek isteyebilirler…“
Bu muhakemeyi yapmadan önce, TR’de gece 00:30 sularında kayınpederimin başı dönüyor ve
annemde “Kalk bir elini yüzünü yıka, biraz su iç öyle gel uyu” diyor. Bunun için ayağa kalkan
babam, yavaşça yere çömeliyor ve öyle kalıyor… ilk başta anlam veremiyorlar. Tansiyonu düştü galiba diye düşünüyorlar. Sonra babamın uyanmakta zorlandığını görünce 112 Acil’i arıyorlar. Ambulansla hastaneye gittikleri zaman bile “Sanırım bir serum alır, kendine gelir sonra eve döneriz“ diye düşünüyorlar. O an bir daha eve dönemlerinin 6.5 ay sonra olacağını bilmiyorlardı…
Dr’lar ilk müdahale sonrasında “Şuan yoğun şekilde beyin kanaması geçiriyor, acilen ameliyata almamız gerekiyor ancak INR değeri ameliyata alabilmemiz için olması gerekenden fazla yüksek, önce onu dengelememiz gerekiyor sonra ameliyata alabiliriz. Şuan yoğun bakımlarda yer yok, civar hastanelere de haber verdik. Durumu kritik. İsterseniz yakınlarınıza haber verebilirsiniz … “ demişler.
Bize 02:03’de gelen haber bu süreçlerden geçmişti ve yapabildiğimiz en hızlı şekilde evden
çıktık. İlk tren- ilk uçakla beraber bir an evvel Bursa’ya ulaşmaya çalışıyorduk. Yolda gelirken eşim: ”Bizim İngiltere’de ne işimiz var… böyle bir durumda babamın yanında olmak varken, şimdi acaba ölmeden önce son kez görebilecekmiyim diye düşünüyorum“ düşünceleriyle geliyorduk.
Yaklaşık 14 saat sonra vardık.
Vardığımız zaman kayınpederim hala ameliyata alınmamıştı, yoğun bakımında müsaitliği olan bir hastaneye sevk edilmişti ve Dr’lar hala kan değerlerini ameliyata uygun hale getirmeye çalışıyorlardı. Normalde bu tip beyin kanaması geçirenlerin vakit kaybetmeksizin ameliyata alınması gerekirken, yıllar önce kayınpederim y kalp ameliyatı geçirdiği için kan sulandırıcı kullanıyordu. INR değeri bu sebeple yüksekti. Kalbin çalışması etkilenmesin diye bu değer kademeli olarak yavaş yavaş düşürülüyordu ve beyin kanaması sonrası yaklaşık 30 saat sonra sabah 7:00’de ameliyata alındı. Ameliyata alınma süresinin uzamasıyla hasar oluşma riski, kalıcı veya kısmi felç, hafıza kaybı vb oluşma ihtimalleri artırıyordu.
Ameliyatı tamamlandı ve yoğun bakıma alındı.
Yoğun bakıma alındıktan sonra haftada iki gün, bir kişi 5 dk görecek şekilde ziyaret saatlerinde görebiliyorduk. Kızları, görebildikleri 5dk içinde “Baba biz buradayız, korkma. İyileşip dönmeni sabırsızlıkla bekliyoruz ... “ diyorlardı. Yoğun bakımda yatan hastalar için haftaiçi hergün 13:00-14:00 arası Dr’lar bilgi veriyordu.
Ondördüncü günden sonra Dr’lar günlük verdikleri bilgilere ilave olarak “Bilinci hala yerine gelmedi, uyandırmaya çalışıyoruz ancak uyanmıyor ve bu durumda maalesef kalıcı felç riski arttırıyor…“ demeye başladılar. Boğazından nefes alabilmesi için trakeostami ve midesinden direk beslenebilmesi için PEG takıldı. Yoğun bakımda yatan onlarca hasta vardı ve ziyaret için bekleyen çok fazla hasta yakını oluyordu. Her gittiğimizde en az bir ailenin sinir krizi geçirdiğine, yoğun bakımda yatan hastasının durumunu kaldıramadığına şahit oluyorduk.
Bazıları yeni yoğun bakıma alınmış, bazıları uzun süredir orada yatıyor ve bazıları da
çıkarılıyordu. Günlük sirkülasyon çok yüksekti.
Orada yaşanan, beni en çok etkileyen olaylardan biri;
Dr:Teyzecim sen hastaneye neden tek geldin? Ben sana telefonda tek gelme dedim, oğlunla kızınla geliyordun ... beraber gelin, tek gelme diye sana telefonda söyledim.
Yaşlı kadın: Dayanamadım geldim. Eşimi yakından görmek istedim.
Dr: Teyzecim, eşini birazdan tomografiye götüreceğiz. Amca yaklaşk üç aydır yoğun bakımda
yatıyor ve artık bizim komutlarımıza tepki vermiyor. Bugün tomografi çekilirken eğer beyin
damarları içinde kan akışı görmezsek, size beyin ölümü gerçekleşti diyeceğim. Ben sana yalan
da söyleyemem, sana umutta veremem. Bu yüzden demiştim sana bugün yalnız gelme diye.
Yaşlı kadın bu sözlerin üzerine yüzünü aşağı eğdi ve böyle incecik ağlamaya başladı.
Ağladığının sesi dışardan duyulmasın diye kafasını kaldırmıyordu.
Dr: Teyzecim istersen şu camekanın orada bekleyebilirsin, eşini oradan götüreceğiz.
Yaşlı kadın, "Tamam” dedi ve o tarafa doğru yürüdü
Böyle sahneler yoğun bakımda çok kez oluyordu.