Genel olarak erkeğe "yiğit" veya "mert" denir ve öyle olması beklenir. Bu söylem genellikle kadınlara söylenmez, onlardan beklenmez. Bu yazımda, kadın-erkek arasındaki anlaşmazlıkları değil, "yiğitlik" ve "mertlik" kavramlarını ve bu kavramların içindeki şiddeti inceleyeceğim.
Yiğitlik ve mertlik kavramlarının zıttı kalleşlik ve dönekliktir. Bir çatışma anında iki taraf da kazanmak ister, kimse kaybetmek istemez. Çatışmada güçlü olan kazanır, güçsüz olan taraf ise kaybedeceğini anlasa da kazanmak isteyebilir. “Bükemediğin eli öpeceksin” sözü mert insanlar için geçerlidir ve bu söze göre kaybettiklerini kabul ederler. Buradan da anlaşılacağı gibi “mert olmak” her zaman kazandırmaz.
Güçsüz olduğunu fark eden taraf kazanmak isterse, bu durumda “mert” veya “yiğit” olmaya devam etmek anlamsızdır. Tabiri caizse, er meydanında yenemediğini, başka yollarla, türlü hilelerle, yalan dolanla, sahtekarlıkla, psikolojik üstünlükle, yıpratarak yenmeye çalışabilirler. “Aşkta ve savaşta her yol mübahtır” sözü buradan gelir. Bu söz her ne kadar “mert” veya “yiğit olmak” ile tamamen zıt olsa da burada en önemlisi kazanmak için sınırların ne kadar zorlanacağıdır. Sınırları zorlamak tehlikelidir.
Hayatta kazanmak ve kaybetmek vardır. Herkesin bu sonuçlara gösterdiği reaksiyon farklıdır. Buradan da anlaşılacağı gibi “güçlü olmak her zaman kazanmak için yeterli değildir”.
Kadınlar yaradılış itibariyle erkeklerden güçsüz oldukları için farklı yöntemler uygulamaya daha meyillidirler çünkü kadınlar da kazanmak isterler. Kaybetmeyi kimse istemez. Erkeğin fiziksel gücü kadına göre yaradılış gereği orantısız fazladır ve bu gücün karşısında kadının kazanabilmesi için akıl gücünü daha çok kullanması gerekir. Bu durum insanlar için geçerlidir, dişi olanın daha güçlü olduğu hayvanlar da vardır.
Aklını kullanamayan erkek, akıllı kadının elinde kukla olur. Kadın bir kez erkeği avcunun içine alırsa, ona istediğini yaptırır. Buradan sonrası artık kadının insafına kalmıştır.
Kadınlar için meşhur bir söz vardır: “Erkek gibi olmaya çalışma, onun kanına gir ve onu kral yap. Kralı kendine köle yap”. Bunu yapabilecek kadın çok azdır. Kral olabilecek erkek de çok azdır çünkü hem yiğit hem akıllı erkek azdır. Böyle erkekler de kadını avcunun içine alırsa, gerisi erkeğin insafına kalmıştır.
Aklını kullanmadan, fiziksel gücüyle ve tahakküm etkisiyle kadına üstünlük kuran erkekler, günümüzde maalesef “kadına şiddetin” temelini oluştururlar ve burada ahlaktan bahsedilemez. Kabadayılıkta bir söz vardır: “Kadına, yaşlıya, çocuğa el kalkmaz” diye. Bu sözün anlamı “Gücün senden güçsüze mi yetiyor… erkekliğin bu kadar mı?” demektir ve bu suçu işleyen erkeklerde ahlaktan söz edilemez.
Benzer şekilde, kadınlık özelliklerini kullanarak erkeğe üstünlük kuran ve onun aklını başından alan kadın için de ahlaktan söz edilemez. Bunları bilerek “erkek-kadın” arasında ilişkiyi dengeli yönetebilen erkeğe “Gentleman”, kadına da “Lady” denir. Türkçe ’de “Beyefendi ve Hanımefendi” olarak biliriz. Bir beyefendi ile bir hanımefendi arasındaki aşk ilişkisi yaşanılabilecek en güzel ilişkidir. Böyle bir ilişkide “erkek” ve “kadın” rolleri nettir. Birbirlerinden rol çalmalarına gerek kalmaz.
Benim yorumum, “hanımefendi-beyefendi” ilişkisine sahip olmanın doğuştan herkesin hakkı olduğudur. Böyle bir ilişkiye sahip olmak kendini tanımak ve eğitim ile mümkündür. Sahip olanlar da “nasıl güzel bir şeye...” sahip olduklarının farkına vararak, ilişkilerini arada tazelemeleri gerektiğini bilirler. Erkek sevmeyen kadınlar, henüz bir centilmen ile karşılaşmamışlardır. Benzer şekilde kadınlardan korkan erkekler de henüz bir hanımefendi ile karşılaşmamıştır. Bu işlerde takdir edersiniz ki “nasiptir...”
Umarım bu yazımda, herkese yiğitçe davranılamayacağını ve kadın-erkeğin yaradılıştan güç farkları sebebiyle anlaşmazlıklar yaşamasının doğal olduğunu aktarabilmişimdir. Burada “yiğitlik” kavramı ile “erkek-kadın” ilişkileri arasındaki ilişkiyi incelemeye çalıştım.
“Yok sayılmak, görülmemek, duyulmamak, anlaşılmamak” sadece erkek-kadın ilişkilerinde değil, bütün ilişkilerde şiddetin temeli olduğunu düşünüyorum. Şiddetin olduğu yerde yiğitlik yapmak, ayazda ceketsiz yürümeye benzer. “Cahil cesur olur” sözünü bilirsiniz. “Erkek kadından daha cesur olmalıdır” düşüncesinin içindeki tuzağı bu yazımda ifade etmeye çalıştım. Erkekler yaradılışları gereği kadınlardan zaten daha güçlü ve cesurdur.
Günümüz toplumunda, erkeğe ve kadına biçilen toplumsal rollerden dolayı “cesur olmak” ile “karşındakini yok saymak” arasındaki farkı bilmeyen insanlar, sizi korkak olmakla veya cesur olmamakla suçlayabilirler. Sizi şiddet uygulamaya teşvik ettiklerinin farkında olmayabilirler. Bu konuda uyanık olmak için, eğer rahatsız hissediyorsak kendimize şu soruları sorabiliriz: “Benden bekleneni yapmam konusunda gönlüm rahat mı? Gerçekten bunu yapmayı istiyor muyum?” Bu sorular, kendimizle bağlantımızı hatırlamamıza ve daha bilinçli tercihler yapmamıza yardımcı olacaktır.
Ben bu dünyaya “erkek” cinsiyetinde geldim ve yaklaşık 35 senelik hayatımda cinsiyetimden memnunum. Doğduğumdan itibaren benden beklenen “erkeğe biçilen roller” adı altında davranışların olduğunu ve bu beklentilerin bütün yaşantımı etkilediğine defalarca şahit olmuşumdur. Bu beklentilerin altında defalarca ezildiğimi buradan itiraf edebilirim. “Hayatı yaşarken, acaba gönlümden geçen kendi seçimlerimi ne kadar yaşayabildim?” sorusunu birçok kez düşünmüşümdür.
Yapabileceğimin en iyisinin, hayatın geliş şekline göre uyum sağlayabilmek olduğuna inanıyorum. Bu sayede hem kendimle hem karşı tarafla hem bulunduğum toplum ve hayat ile en faydalı bağlantıları kurmuş olurum.
Sağlıkla kalın.