Berna Deveci
Köşe Yazarı
Berna Deveci
 

Eğitim mi? Öğretim mi?

Yeni yıla girerken herkesin birbirine mutlu, sağlıklı, huzurlu yıllar dilemesi adetten midir? İlk kim diledi acaba yeni yıl dileğini? Biliyor muydu o ilk dileyen kişi her gelen yılın bir önceki yılı aratacağını! Yeni yıla girerken bu tarz sorular da geliyorsa aklınıza doğru köşedesiniz. Bugün eğitim mi öğretim mi sorunsalını çarpıcı bir yerden örnek vererek sizlere anlatmaya çalışacağım. Haydi başlayalım! Efendim, yılbaşı Hz. İsa’nın doğum gününe denk gelen 25 Aralık’ın 31 Aralık gününe yakın olması sebebiyle zamanla sınırları birbirinin içine geçmiş, her ülkenin mitolojik bir hikâye ve ritüel kattığı, miladi takvimi kullanan Müslüman ve Yahudi ülkelerde de kutlanmasından kaynaklı dünyanın en absürt kafa karışıklığı yaratan içinden çıkılmaz sorunudur. Keşke dünyanın bütün sorunları bunlar olsa! Hz. İsa’nın doğumu kutlaması geleneği Hristiyanlığın ilk üç yüz yıllık diliminde yoktu. İsa’nın mucizevî olarak babasız doğumu, (Matta:18-23; Luka1:26-38) Hıristiyan İnancına göre çarmıhta ölümü (Matta27:33-50) ve üç gün sonra dirilmesi, (Matta28:1-9) olayları baz alınarak Roma Katolik kilisesi döneminde başlayan, içine pagan adetlerinin de katıldığı tahmin edilmektedir. İlk defa IV. yüzyılın ortalarına doğru, 336 yılları cıvarı Roma Katolik kilisesinde başladığı ve bu kutlamalar için 25 Aralık tarihinin esas alındığı kabul edilir. Noel, Latince’de “Tanrı’nın doğum günü” anlamına gelir. Yine İsa Mesih’in doğum günü kutlaması anlamına gelen ‘dies natalis’(doğum günü) teriminin Fransızca karşılığının (Noël) kelimesi olduğu görülmektedir.  Bu terim diğer Batı dillerinde “natale” (İtalyanca), cristes-maesse (eski İng.), kerst-misse (Danca) gibi kalıplarla karşılanmış, günümüz İngilizcesine de Christ (İsa) mass (ayin/kutlama/dua) son hali ile ise Christmas  kelimesine evrilmiştir. (1) İsa’nın doğum gününü kutlamaya başlayan pagan Roma halkının en güçlü paganist inancı güneşin doğum kutlanması ritüeliydi. Romalılar, bu ve benzeri paganist alışkanlıklarını terk etmeyerek eski geleneklerini Hıristiyan inancı ile bütünleştirmişlerdir. Hristiyan Pagan kültürünün “Yenilmez Güneş” figürünü günah ve kötülüğü ortadan kaldıran, karanlık ve ölümün yenemediği bir güneş olarak kabul ettikleri İsa ile özdeşleştirilmiş ve böylece 1123’te ortaya çıkan, 1568’den itibaren ise İsa’nın “evrenin nuru” olarak kabul edilmesi geleneğini başlatmıştır. Noel babayı ise bilmeyen yok diye tahmin ediyorum. Aziz Nicolas MS. 300 yıllarında Patara (Fethiye yakınlarında bir antik kent) olarak bilinen Demre (Antalya-Kale) ’de doğmuştur. 6 Aralık 343’te öldüğünde anısına her yıl Hıristiyanlar tarafından, 6 Aralık’ta dinî törenler düzenlenmeye başlanmış; ünü önce İtalya’da, IX. yüzyıldan sonra Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde yayılarak Noel baba mitine dönüşmüştür. İhtiyaç sahiplerine ve çocuklara yardımcı olmayı seven, hediyelerini vermek için bir eşek veya ren geyiğiyle koşulu bir kızağa binerek gezen, sırtında içi dolu bir heybe ile dolaşan, armağanları evlerin bacasından atan bir kişi olarak hikâye edilmiştir. Bacadan indiği ve armağanları bıraktığı öyküsü de yaygındır. Önce Almanya’da daha sonra birçok ülkede Noel Baba hikayeleri sevilmiş ve benimsenmiştir. Son olarak Amerika’ya yerleşen Hollandalı göçmenler Noel baba geleneğinde birlikte götürdükleri için ünlenmiştir diyebiliriz. Gerçekte zayıf ve uzun boylu olan Aziz Nicolas Amerika’da şişman ve neşeli bir adam olarak resmedilmiş, siyah piskoposluk kıyafeti ise etkileyici bir renk olarak kırmızıya dönüştürülmüştür. (1) 25 Aralık günü yapılan bir başka pagan adeti de ‘tutuşturma ateşleri’ âdetidir. Yule kütüğü (güney ve kuzey yarım kürede kutlanan pagan festivallerinden bir tanesidir. Kuzeyde 22 Aralık, güneyde ise 21 Haziran tarihlerinde kutlanır.) geleneği Noel ağacındaki ışıklı süslerin kaynağıdır.  Yule ritüeline göre kütüğün tutuşturulması ölümsüzlüğü temsil etmekteydi. Kötü ruhları ve canavarları komaya yarıyordu. Yunan-Roma Pagan kültürlerindeki Yunan Tanrısı Attis’in ortaya çıkışı da yine bu çam ağacı ritüelinden kaynaklanmaktadır. Attis’in çam ağacında yeniden vücut bulduğuna ve çam ağacına bereket sembolü olduğuna inanılmaktaydı. Noel ağacıyla ilgili bir başka kaynak da eski bir İskandinav Efsanesidir. İskandinav tanrılarından Odin’in kendisini feda edişi Hıristiyanlarca, İsa’nın çarmıha gerilişine benzetilmiştir. Bu mitlerin Anadolu’daki karşılığı ise; Firig Ana Tanrıçası Kybele’nin sevgilisi Attis’in kültü olan çam ağacı ile ilgili hikayedir. Efsaneye göre Kybele Attis’e âşık olur ve onun evlenmesine müsaade etmez. Bunun üzerine Attis protesto mahiyetinde kendini hadım eder. Kybele bundan pişmanlık duyar ve onu çam ağacı yaparak kutsal kılar. Daha sonra bu kutsallık Romalılara geçmiştir. Görüldüğü gibi yılbaşı gecelerini süsleyen çam ağacının yeni yıla girmekle hiçbir ilgisi yoktur. Ağaca asılan küçük ay, güneş ve yıldız süsleri de Babil tanrısının simgeleri olup Hıristiyanlığa Yunan ve Roma yoluyla girerek zamanımıza kadar gelmiştir. Bu pagan unsurlar eski adetlerini terk edemeyen ve gereği kadar Hristiyan olarak eğitilemeyen halk tarafından dinsel ritüellerini yaşatmanın bir başka versiyonu olmuştur. (1) Eğitilemeyen halk! İşte bütün mesele bu. Eğitim: Zihnimizde bulunan teorik bilgilerin pratiğe dökülmesidir. Öğretim ise: zihnimizdeki bilgilerin beynimizde teorik olarak tutulması işlemidir. Yani demek istiyorum ki biz öğreniyoruz ama eğitilmiyoruz. Bu bin yıllardır böyleydi. Günümüzde de değişmedi. Ezber bilgileri aklımızda tutuyor olabiliriz. Ama öğrendiklerimizi pratiğe dökemiyorsak eğitim tamamlanmış olmuyor. Eğitimli insan demek öğrendiği yani öğretilen bilgileri davranışa dönüştüren insan demektir. Yerlere çöp atmamayı okulda öğreniriz. Ama arabanız kirlenmesin diye camı açarak içtiğiniz sigaranın külünü yola doğru silkeliyorsanız ya da yediğiniz bir yiyeceğin poşetini dışarı atıyorsanız öğrendiniz ama eğitilmediniz demektir. İşte dünyanın da ülkemizin de en büyük sorunu budur. En son yazımda sizlere Suriye’deki etnik gurupların yüzdelik listesini vermiştim. Dikkatli okuyucularım beni uyardı. Bu bilgiler haber kaynakları ile çelişiyor diye. Elbette çelişiyor. Ben biliyorum zaten çeliştiğini. Ama yararlandığım kaynak ülkemizin güvenilir bir kaynağı idi. Şimdi biz neye inanalım. Amacım gelen tepkilere göre size bu cevabı yazmaktı. Beni yanıltmadığınız ve sorguladığınız için teşekkür ederim. Maalesef Türkiye’de insanlar çok uzun zamandır sorgulayarak, araştırarak en sonunda da akıl ve vicdan süzgecinden geçirerek bilgiye ulaşıyor. Bu çok yorucu bir süreç olduğu için maalesef çoğu kişi günü yaşamayı, sorgulamamayı, bakmamayı seçiyor. İşte bu en tehlikelisi. Gençlerimize, çocuklarımıza her baktığımda içim acıyor. Koşup gidip boyunlarına sarılıp “yavrum ne olur sorgulamadan sana öğretilenleri alıp cebine koyma” demek istiyorum. O körpe beyinlere doğruluğu kanıtlanmış bilgiler sunulsun istiyorum. Biz yaptık oldular ile öğretmeye kalkarsak gençlerimizi, bilgiler sorgulanmadan alınacak, hafızalarda tutulacak, ezberlenecek davranışa dönüşmeyecektir. Toplumun gelişmişlik düzeyi okuma yazma seviyesinden çok sorgulayan beyinler ile ölçülmelidir. Bugün bilginin bizlere küçücük bir tık kadar yakın olduğu Dünyamız, artık kocaman bir köydür. Haliyle ülkeler geçmişte olduğundan daha hızlı birbirlerinden etkileniyorlar. Buna dinsel geleneklerin eğlenceli, mutlu, neşeli kutlamalara dönüşmesi de dahildir. Bunun böyle olmadığı hala inatla kabul ettirilmeye çalışılıyor. Bunu üzücü bir haberden örneklendireyim sizlere: Köklü bir üniversitemizin bir gurup öğrencisi yılbaşı için okul bahçesinde bir ağaç süslemişti. Ne gariptir ki üniversite yönetimi tarafından bu süslemeler sökülmüştü. Ve hatta bir gurup öğrenci de ağacın önünde namaz kılmıştı. Son gelinen durumda ağaç süslü mü süslü değil mi araştırma gereği duymadım. Çünkü en demokratik olması gereken yerde bile bu yaşanıyorsa sözün koskocaman bir duvara tosladığı yerdeyiz demektir. Ne diyeyim. 2025’te bu tosladığımız duvarların kalkmasını diliyorum. Başka da bir şeycikler istemem. Yararlanılan Kaynaklar: Esgin, M. (2016). Hristiyanlık ’ta Noel Bayramının Ortaya Çıkışı ve Türkiye’deki yansımaları. Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi https://onedio.com/haber/universitede-yilbasi-agici-krizi-buyuyor-agac-onunde-namaz-kilarak-protesto-ettiler-1264053  
Ekleme Tarihi: 31 Aralık 2024 - Salı
Berna Deveci

Eğitim mi? Öğretim mi?

Yeni yıla girerken herkesin birbirine mutlu, sağlıklı, huzurlu yıllar dilemesi adetten midir? İlk kim diledi acaba yeni yıl dileğini? Biliyor muydu o ilk dileyen kişi her gelen yılın bir önceki yılı aratacağını! Yeni yıla girerken bu tarz sorular da geliyorsa aklınıza doğru köşedesiniz. Bugün eğitim mi öğretim mi sorunsalını çarpıcı bir yerden örnek vererek sizlere anlatmaya çalışacağım. Haydi başlayalım!

Efendim, yılbaşı Hz. İsa’nın doğum gününe denk gelen 25 Aralık’ın 31 Aralık gününe yakın olması sebebiyle zamanla sınırları birbirinin içine geçmiş, her ülkenin mitolojik bir hikâye ve ritüel kattığı, miladi takvimi kullanan Müslüman ve Yahudi ülkelerde de kutlanmasından kaynaklı dünyanın en absürt kafa karışıklığı yaratan içinden çıkılmaz sorunudur. Keşke dünyanın bütün sorunları bunlar olsa!

Hz. İsa’nın doğumu kutlaması geleneği Hristiyanlığın ilk üç yüz yıllık diliminde yoktu. İsa’nın mucizevî olarak babasız doğumu, (Matta:18-23; Luka1:26-38) Hıristiyan İnancına göre çarmıhta ölümü (Matta27:33-50) ve üç gün sonra dirilmesi, (Matta28:1-9) olayları baz alınarak Roma Katolik kilisesi döneminde başlayan, içine pagan adetlerinin de katıldığı tahmin edilmektedir. İlk defa IV. yüzyılın ortalarına doğru, 336 yılları cıvarı Roma Katolik kilisesinde başladığı ve bu kutlamalar için 25 Aralık tarihinin esas alındığı kabul edilir. Noel, Latince’de “Tanrı’nın doğum günü” anlamına gelir. Yine İsa Mesih’in doğum günü kutlaması anlamına gelen ‘dies natalis’(doğum günü) teriminin Fransızca karşılığının (Noël) kelimesi olduğu görülmektedir.  Bu terim diğer Batı dillerinde “natale” (İtalyanca), cristes-maesse (eski İng.), kerst-misse (Danca) gibi kalıplarla karşılanmış, günümüz İngilizcesine de Christ (İsa) mass (ayin/kutlama/dua) son hali ile ise Christmas  kelimesine evrilmiştir. (1)

İsa’nın doğum gününü kutlamaya başlayan pagan Roma halkının en güçlü paganist inancı güneşin doğum kutlanması ritüeliydi. Romalılar, bu ve benzeri paganist alışkanlıklarını terk etmeyerek eski geleneklerini Hıristiyan inancı ile bütünleştirmişlerdir. Hristiyan Pagan kültürünün “Yenilmez Güneş” figürünü günah ve kötülüğü ortadan kaldıran, karanlık ve ölümün yenemediği bir güneş olarak kabul ettikleri İsa ile özdeşleştirilmiş ve böylece 1123’te ortaya çıkan, 1568’den itibaren ise İsa’nın “evrenin nuru” olarak kabul edilmesi geleneğini başlatmıştır. Noel babayı ise bilmeyen yok diye tahmin ediyorum. Aziz Nicolas MS. 300 yıllarında Patara (Fethiye yakınlarında bir antik kent) olarak bilinen Demre (Antalya-Kale) ’de doğmuştur. 6 Aralık 343’te öldüğünde anısına her yıl Hıristiyanlar tarafından, 6 Aralık’ta dinî törenler düzenlenmeye başlanmış; ünü önce İtalya’da, IX. yüzyıldan sonra Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde yayılarak Noel baba mitine dönüşmüştür. İhtiyaç sahiplerine ve çocuklara yardımcı olmayı seven, hediyelerini vermek için bir eşek veya ren geyiğiyle koşulu bir kızağa binerek gezen, sırtında içi dolu bir heybe ile dolaşan, armağanları evlerin bacasından atan bir kişi olarak hikâye edilmiştir. Bacadan indiği ve armağanları bıraktığı öyküsü de yaygındır. Önce Almanya’da daha sonra birçok ülkede Noel Baba hikayeleri sevilmiş ve benimsenmiştir. Son olarak Amerika’ya yerleşen Hollandalı göçmenler Noel baba geleneğinde birlikte götürdükleri için ünlenmiştir diyebiliriz. Gerçekte zayıf ve uzun boylu olan Aziz Nicolas Amerika’da şişman ve neşeli bir adam olarak resmedilmiş, siyah piskoposluk kıyafeti ise etkileyici bir renk olarak kırmızıya dönüştürülmüştür. (1)

25 Aralık günü yapılan bir başka pagan adeti de ‘tutuşturma ateşleri’ âdetidir. Yule kütüğü (güney ve kuzey yarım kürede kutlanan pagan festivallerinden bir tanesidir. Kuzeyde 22 Aralık, güneyde ise 21 Haziran tarihlerinde kutlanır.) geleneği Noel ağacındaki ışıklı süslerin kaynağıdır.  Yule ritüeline göre kütüğün tutuşturulması ölümsüzlüğü temsil etmekteydi. Kötü ruhları ve canavarları komaya yarıyordu. Yunan-Roma Pagan kültürlerindeki Yunan Tanrısı Attis’in ortaya çıkışı da yine bu çam ağacı ritüelinden kaynaklanmaktadır. Attis’in çam ağacında yeniden vücut bulduğuna ve çam ağacına bereket sembolü olduğuna inanılmaktaydı. Noel ağacıyla ilgili bir başka kaynak da eski bir İskandinav Efsanesidir. İskandinav tanrılarından Odin’in kendisini feda edişi Hıristiyanlarca, İsa’nın çarmıha gerilişine benzetilmiştir. Bu mitlerin Anadolu’daki karşılığı ise; Firig Ana Tanrıçası Kybele’nin sevgilisi Attis’in kültü olan çam ağacı ile ilgili hikayedir. Efsaneye göre Kybele Attis’e âşık olur ve onun evlenmesine müsaade etmez. Bunun üzerine Attis protesto mahiyetinde kendini hadım eder. Kybele bundan pişmanlık duyar ve onu çam ağacı yaparak kutsal kılar. Daha sonra bu kutsallık Romalılara geçmiştir. Görüldüğü gibi yılbaşı gecelerini süsleyen çam ağacının yeni yıla girmekle hiçbir ilgisi yoktur. Ağaca asılan küçük ay, güneş ve yıldız süsleri de Babil tanrısının simgeleri olup Hıristiyanlığa Yunan ve Roma yoluyla girerek zamanımıza kadar gelmiştir. Bu pagan unsurlar eski adetlerini terk edemeyen ve gereği kadar Hristiyan olarak eğitilemeyen halk tarafından dinsel ritüellerini yaşatmanın bir başka versiyonu olmuştur. (1)

Eğitilemeyen halk! İşte bütün mesele bu. Eğitim: Zihnimizde bulunan teorik bilgilerin pratiğe dökülmesidir. Öğretim ise: zihnimizdeki bilgilerin beynimizde teorik olarak tutulması işlemidir. Yani demek istiyorum ki biz öğreniyoruz ama eğitilmiyoruz. Bu bin yıllardır böyleydi. Günümüzde de değişmedi. Ezber bilgileri aklımızda tutuyor olabiliriz. Ama öğrendiklerimizi pratiğe dökemiyorsak eğitim tamamlanmış olmuyor.

Eğitimli insan demek öğrendiği yani öğretilen bilgileri davranışa dönüştüren insan demektir. Yerlere çöp atmamayı okulda öğreniriz. Ama arabanız kirlenmesin diye camı açarak içtiğiniz sigaranın külünü yola doğru silkeliyorsanız ya da yediğiniz bir yiyeceğin poşetini dışarı atıyorsanız öğrendiniz ama eğitilmediniz demektir. İşte dünyanın da ülkemizin de en büyük sorunu budur.

En son yazımda sizlere Suriye’deki etnik gurupların yüzdelik listesini vermiştim. Dikkatli okuyucularım beni uyardı. Bu bilgiler haber kaynakları ile çelişiyor diye. Elbette çelişiyor. Ben biliyorum zaten çeliştiğini. Ama yararlandığım kaynak ülkemizin güvenilir bir kaynağı idi. Şimdi biz neye inanalım. Amacım gelen tepkilere göre size bu cevabı yazmaktı. Beni yanıltmadığınız ve sorguladığınız için teşekkür ederim. Maalesef Türkiye’de insanlar çok uzun zamandır sorgulayarak, araştırarak en sonunda da akıl ve vicdan süzgecinden geçirerek bilgiye ulaşıyor. Bu çok yorucu bir süreç olduğu için maalesef çoğu kişi günü yaşamayı, sorgulamamayı, bakmamayı seçiyor. İşte bu en tehlikelisi. Gençlerimize, çocuklarımıza her baktığımda içim acıyor. Koşup gidip boyunlarına sarılıp “yavrum ne olur sorgulamadan sana öğretilenleri alıp cebine koyma” demek istiyorum. O körpe beyinlere doğruluğu kanıtlanmış bilgiler sunulsun istiyorum. Biz yaptık oldular ile öğretmeye kalkarsak gençlerimizi, bilgiler sorgulanmadan alınacak, hafızalarda tutulacak, ezberlenecek davranışa dönüşmeyecektir. Toplumun gelişmişlik düzeyi okuma yazma seviyesinden çok sorgulayan beyinler ile ölçülmelidir.

Bugün bilginin bizlere küçücük bir tık kadar yakın olduğu Dünyamız, artık kocaman bir köydür. Haliyle ülkeler geçmişte olduğundan daha hızlı birbirlerinden etkileniyorlar. Buna dinsel geleneklerin eğlenceli, mutlu, neşeli kutlamalara dönüşmesi de dahildir. Bunun böyle olmadığı hala inatla kabul ettirilmeye çalışılıyor. Bunu üzücü bir haberden örneklendireyim sizlere: Köklü bir üniversitemizin bir gurup öğrencisi yılbaşı için okul bahçesinde bir ağaç süslemişti. Ne gariptir ki üniversite yönetimi tarafından bu süslemeler sökülmüştü. Ve hatta bir gurup öğrenci de ağacın önünde namaz kılmıştı. Son gelinen durumda ağaç süslü mü süslü değil mi araştırma gereği duymadım. Çünkü en demokratik olması gereken yerde bile bu yaşanıyorsa sözün koskocaman bir duvara tosladığı yerdeyiz demektir.

Ne diyeyim. 2025’te bu tosladığımız duvarların kalkmasını diliyorum. Başka da bir şeycikler istemem.

Yararlanılan Kaynaklar:

  1. Esgin, M. (2016). Hristiyanlık ’ta Noel Bayramının Ortaya Çıkışı ve Türkiye’deki yansımaları. Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
  2. https://onedio.com/haber/universitede-yilbasi-agici-krizi-buyuyor-agac-onunde-namaz-kilarak-protesto-ettiler-1264053

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve okurmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.