Berna Deveci
Köşe Yazarı
Berna Deveci
 

İÇSES

Demokrasi ile yönetilen ülkelerin tarihleri incelendiğinde: Bu mücadelenin çok uzun bir süreç olduğu, en az bir kaç nesilin harap olduğu, çok büyük zorbalıklar, adaletsizlikler ve haksızlıklar ile karşı karşıya kalındığı; iktidar sahiplerinin ve varsılların şatafatlı hayatlarını, elde ettikleri kazanımlarını ve koltuklarını kaybetmemek için kuralları kendi çıkarları lehinde  değiştirdikleri, kendileri dışında kimseyi düşünmedikleri ve memleketlerinin çıkarlarını umursamadıkları görülür. Ülkemizde de durum malesef uzun zamandır tam olarak böyle... Açıkça görülmektedir ki daha gidilecek çok uzun bir yol, aşılması gereken türlü badireler var!  Türk halkı keskin çizgilerle uzlaşmayacak şekilde iki farklı kutba bölünmüş; toplumun büyük bir kesimi eşitlikten, hak, hukuk ve adil bir yönetimden yoksun bırakılmıştır. Hak eden ne kadar çalışmış ve başarmış olursa olsun hakkını alamamıştır. Herkesin bildiği bu gerçekler gün gibi ortadadır. Mış gibi yapanların atları Üsküdar'ı geçmiştir!  Yargı, yasama, yürütme, denetim mış gibi yapanların emrindedir. Kısaca özetlediğim bu durum, demokrasinin tam olarak oturmadığının kanıtı değil de nedir! Bugün geldiğimiz noktada cumhuriyet tarihinde darbe ve sıkı yönetim dönemlerinde bile yaşanmayan hukuksuzluklarla karşı karşıya kaldığımız gerçeği yüzümüze yüzümüze vuruyor. Ekonomik darboğaz ve gençlerin umutsuzluğu da cabası! Peki ne yapacağız? Bu devran ne zaman dönecek? Bu sorunun cevabı milli mücadele tarihimizde gizli: O dönemde halk, daha Mustafa Kemal 1919'da Samsun'a çıkmadan önce, kendiliğinden olanlara dur demişti! Hasan Tahsin çabasının boşuna olduğunu bildiği halde o ilk kurşunu atmıştı! Sütçü İmam birilerinin gelip kurtarıcı olmasını beklemeden harekete geçmişti! Bütün o çabalara karşı padişahın güçleri yine karşı çıkıyordu halka tıpkı bugün de olduğu gibi... Yine halk yalnız, güçsüz, çok namüsait bir durumdaydı. Ama bir farkla! Padişahın güçlerinin bir kısmı halka karşı padişahın haksız, hukuksuz, hiç de adil olmayan ve halkın güvenliğini hiçe sayan kurallarına dur demişti. Halkla birlik olmuştu. Bütün yapılan ve yapılmakta olan haksızlıklara birlikte direnmişti. Çok sert esen rüzgarları tersine çevirebilmişti böylece. Bugün ise varlık sebebi halkın canını, malını, güvenliğini korumak olan teşkilatlar halka karşı muktedirleri koruyor. Bağımsız karar verebilme yeteneklerini kaybettiler. Çünkü  yıllar içerisinde iktidar sahipleri kuralları kendi çıkarlarına göre değiştirdi. Bu düzen böyle gittiği sürece halk yaptığı her türlü taşkınlıkta yasalar karşısında suçlu durumda kalacak, kalmaya devam edecektir. Yeni bir şey yapmalı. Ama ne? Boykot? Yürüyüş? Basın açıklaması? Ne yapılırsa yapılsın iktidardan çıkarı olanlar, koltuklarına var güçleriyle yapışanlar yalanlarla manüpleye devam edecektir. Sözlerim moralinizi bozmasın. İç sesinize güvenin. O susmadığı sürece gelecekten umudumuzu kaybedemeyiz. Eninde sonunda varlığını halktan alan teşkilatlar da şapkalarını önlerine alıp düşünecek, böyle devam edilmeyeceği ayırdına varacaklardır. Sağduyulu karar ve hareketleri çok yakında göreceğimizden çok eminim. En kötü insanın bile iç sesi doğruyu fısıldar derinlerden bir yerlerden. "Yanlış yapıyorsun. Hak yiyorsun. Bunun sonsuza kadar sürmeyeceğini biliyorsun değil mi?" Der. Kulaklarında gümbürdeyen iç sesini bastırmaya çalışan kişi bu durumdan rahatsız daha da çok şiddetlenir. Gözü döner. Ne yaptığını düşünmeden bastırır, bastırır, bastırır var gücüyle o sesi. Nafile çabadır o. İçten derinden gelen ses susmaz! Daha da yükselir. Türkiye'nin iç sesi şu sıralar çığlık çığlığa bağırıyor: " Umutsuz durumlar yoktur. Umutsuz insanlar vardır... Mücadele yolu çok uzundur. Ama başaracağız. Dinlenmemek üzere yola çıkanlar kazanır.Ne olursa olsun güzel günler gelecektir. Her şey çok güzel olacak. Kurtuluş yok tek başına." Duyuyor musunuz?
Ekleme Tarihi: 26 Mart 2025 - Çarşamba
Berna Deveci

İÇSES

Demokrasi ile yönetilen ülkelerin tarihleri incelendiğinde: Bu mücadelenin çok uzun bir süreç olduğu, en az bir kaç nesilin harap olduğu, çok büyük zorbalıklar, adaletsizlikler ve haksızlıklar ile karşı karşıya kalındığı; iktidar sahiplerinin ve varsılların şatafatlı hayatlarını, elde ettikleri kazanımlarını ve koltuklarını kaybetmemek için kuralları kendi çıkarları lehinde  değiştirdikleri, kendileri dışında kimseyi düşünmedikleri ve memleketlerinin çıkarlarını umursamadıkları görülür.

Ülkemizde de durum malesef uzun zamandır tam olarak böyle... Açıkça görülmektedir ki daha gidilecek çok uzun bir yol, aşılması gereken türlü badireler var!  Türk halkı keskin çizgilerle uzlaşmayacak şekilde iki farklı kutba bölünmüş; toplumun büyük bir kesimi eşitlikten, hak, hukuk ve adil bir yönetimden yoksun bırakılmıştır. Hak eden ne kadar çalışmış ve başarmış olursa olsun hakkını alamamıştır. Herkesin bildiği bu gerçekler gün gibi ortadadır. Mış gibi yapanların atları Üsküdar'ı geçmiştir!  Yargı, yasama, yürütme, denetim mış gibi yapanların emrindedir.

Kısaca özetlediğim bu durum, demokrasinin tam olarak oturmadığının kanıtı değil de nedir!

Bugün geldiğimiz noktada cumhuriyet tarihinde darbe ve sıkı yönetim dönemlerinde bile yaşanmayan hukuksuzluklarla karşı karşıya kaldığımız gerçeği yüzümüze yüzümüze vuruyor.

Ekonomik darboğaz ve gençlerin umutsuzluğu da cabası!

Peki ne yapacağız? Bu devran ne zaman dönecek?

Bu sorunun cevabı milli mücadele tarihimizde gizli: O dönemde halk, daha Mustafa Kemal 1919'da Samsun'a çıkmadan önce, kendiliğinden olanlara dur demişti! Hasan Tahsin çabasının boşuna olduğunu bildiği halde o ilk kurşunu atmıştı! Sütçü İmam birilerinin gelip kurtarıcı olmasını beklemeden harekete geçmişti!

Bütün o çabalara karşı padişahın güçleri yine karşı çıkıyordu halka tıpkı bugün de olduğu gibi... Yine halk yalnız, güçsüz, çok namüsait bir durumdaydı. Ama bir farkla! Padişahın güçlerinin bir kısmı halka karşı padişahın haksız, hukuksuz, hiç de adil olmayan ve halkın güvenliğini hiçe sayan kurallarına dur demişti. Halkla birlik olmuştu. Bütün yapılan ve yapılmakta olan haksızlıklara birlikte direnmişti. Çok sert esen rüzgarları tersine çevirebilmişti böylece.

Bugün ise varlık sebebi halkın canını, malını, güvenliğini korumak olan teşkilatlar halka karşı muktedirleri koruyor. Bağımsız karar verebilme yeteneklerini kaybettiler. Çünkü  yıllar içerisinde iktidar sahipleri kuralları kendi çıkarlarına göre değiştirdi. Bu düzen böyle gittiği sürece halk yaptığı her türlü taşkınlıkta yasalar karşısında suçlu durumda kalacak, kalmaya devam edecektir.

Yeni bir şey yapmalı. Ama ne? Boykot? Yürüyüş? Basın açıklaması?

Ne yapılırsa yapılsın iktidardan çıkarı olanlar, koltuklarına var güçleriyle yapışanlar yalanlarla manüpleye devam edecektir.

Sözlerim moralinizi bozmasın. İç sesinize güvenin. O susmadığı sürece gelecekten umudumuzu kaybedemeyiz. Eninde sonunda varlığını halktan alan teşkilatlar da şapkalarını önlerine alıp düşünecek, böyle devam edilmeyeceği ayırdına varacaklardır. Sağduyulu karar ve hareketleri çok yakında göreceğimizden çok eminim.

En kötü insanın bile iç sesi doğruyu fısıldar derinlerden bir yerlerden. "Yanlış yapıyorsun. Hak yiyorsun. Bunun sonsuza kadar sürmeyeceğini biliyorsun değil mi?" Der. Kulaklarında gümbürdeyen iç sesini bastırmaya çalışan kişi bu durumdan rahatsız daha da çok şiddetlenir. Gözü döner. Ne yaptığını düşünmeden bastırır, bastırır, bastırır var gücüyle o sesi. Nafile çabadır o. İçten derinden gelen ses susmaz! Daha da yükselir.

Türkiye'nin iç sesi şu sıralar çığlık çığlığa bağırıyor: " Umutsuz durumlar yoktur. Umutsuz insanlar vardır... Mücadele yolu çok uzundur. Ama başaracağız. Dinlenmemek üzere yola çıkanlar kazanır.Ne olursa olsun güzel günler gelecektir. Her şey çok güzel olacak. Kurtuluş yok tek başına."

Duyuyor musunuz?

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve okurmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Gezgin
(26.03.2025 16:03 - #446)
Güzel bir yazı olmuş elinize saglik
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve okurmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.