Burcu Ateş
Köşe Yazarı
Burcu Ateş
 

Sesimi duyan var mı ?

Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde, saat 04.17 ‘de 7.7 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Hatay, Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Şanlıurfa, Gaziantep olmak üzere çevre illerde de yoğun olarak hissedildi.50 binin üzerinde  vatandaşımız hayatını kaybetti. Yüzlerce insan evsiz kaldı. Yıkılan binlerce binaya karşı Dünya’nın dört bir yanından gelen arama kurtarma ekipleri bile yetersiz geldi.Çok kayıplar verildi. Sesini duyuramayan çok canımız gitti. Eminim o gece,  bu felaketi yaşayanlar için saatler geçmek bilmedi.   Gözümüz kulağımız hep oradaydı. Türkiye’nin her yerinde, bu acıya tanık olan herkes bu korkuyu uzunca süre yaşadı. Uykularımız kaçtı. Yakınlarından haber bekleyenler, enkaz altından çıkarılan her bir vatandaşımızın sağ olması umuduyla dua edenler, orada olup yardım etmek isteyenler… Halkımız yekvücut olmuş, el birliği ile afet bölgesine akın etmeye başlamıştı. Bu anlara, yakından tanıklık etmiş biri olarak söylüyorum insan yemek yemeye, su içmeye, sıcacık yatağında yatmaya utanır mı? Utanırmış… Tüm ülke yardım konusunda seferber oldu. Arama kurtarma ekiplerinin yürüttüğü yoğun çalışmalar, kurulan sahra hastaneleri, yapılan insani yardımlar, sivil toplum kuruluşlarının göstermiş olduğu fedakârlık, büyük küçük demeden herkesin evinden, elinden gelen yardımlarla ihtiyacı olan birçok insana ulaşıldı. Ve tabi ki güzel Antalya’mız afet bölgesinden gelen herkese kucak açtı. Oteller müşteri almak yerine depremzedeleri ağırladı. Birlik ve beraberliğin önemini anladığımız günlerden geçtik. Yaralarımızı birlikte sardık. Ve şimdi üzerinden tam 1 yıl geçti. Âmâ yaşanılan acılar ve kayıpların sancısı geçmedi. Verilen sözler tutuldu mu? Böylesine acı ve kayıp yaşayan insanlarımızın dertlerine derman olabildik mi? Türkiye deprem kuşağında olan bir ülke. Coğrafi konumu gereği 1500’lü yıllardan bu yana çeşitli aralıklarla şiddetli depremlerle sarsılmıştır. Peki bu yaşanılan afetlerden almamız gereken dersi aldık mı? 99 depreminden bu yana yönetmeliğe uygun olduğunu düşündüğümüz, güvenle oturduğumuz binalarımız, evlerimiz yerle bir oldu. Önüne gelen müteahhitliğe soyunmamalıymış. Binaların tepelerine reklam için asılan kocaman tabelalara isim yazmakla da müteahhitlik olmuyormuş. Şehirleşmenin her geçen gün yaygınlaştığı Türkiye'de, her ne kadar yapılan birçok bina olsa da zemin etüdü, dayanıklılık ve pek çok etken de deprem konusunda şehirdeki riski arttırıcı güce sahip. Yani deprem değil çürük binalar yüzünden bunca acıyı yaşadık. Ya geç kalıyoruz, ya da önlem almıyoruz. Âmâ bir yerde hata yapıyoruz. Bizler de depreme karşı her an hazırlıklı olmak zorundayız. Ve bunun için gerekli güvenlik önlemlerini almalıyız. Deprem anında, panik yapmayarak doğru davranışlar sergileyerek hasarı azaltmak, hayatta kalmak mümkün olabilir. Deprem çantası hazırlamalı ve mutlaka yaşadığımız evlere deprem sigortası yaptırmalıyız. Telefonlarımıza AFAD, AKUT GÜVENDEYİM uygulamalarını indirmeliyiz. Evet, kurallar basit ve anlaşılır gibi gözükse de, o an yaşanılan durum karşısında, ne kadar soğukkanlı olabileceğimize bağlı bir durum bu. Yaşayan bilir derler ya… İşte öyle Devletimizin alabileceği en büyük önlemler ise; Yapı yönetmeliklerinin sıkılaştırılması Deprem öncesi hazırlık ve eğitim Acil müdahale ekiplerinin hazırlanması Ve en önemlisi finansal destek. Türkiye'de doğal afetlerle ilgili yetkili kurum AFAD. İçişleri Bakanlığına bağlı çalışıyor. Afet mevzuatını, göz önüne alarak bütün çalışmaları yapmaya elverişli şekilde bir bakanlık olarak teşkilatlanmasının, daha yararlı olacağı kanısındayım. Bakanlık olduğu anda, işi sadece afetler olacağından dolayı hem etkin çalışılabilir hem de yeterli bütçeye sahip olunabilir. Böylelikle, müdahale ve iyileştirme çalışmaları daha çabuk hayata geçecektir. Ne yazık ki depremler insanları, maruz kaldıkları ekonomik, psikolojik ve sosyal sorunlar yüzünden başka yerlere göç etmeye zorluyor. Doğup büyüdüğün memleketi geride bırakmak zorunda kalıyorsun. Tüm yaşanmışlıklara rağmen… Evlatlarını kaybeden anne babalar, sahipsiz kalan çocuklar, hayalleri hikayeleri yarım kalan gençler… Bu tarifsiz acıyı bir daha yaşamamak ümidiyle... UNUTMA SEVGİLİ OKUYUCU; Deprem, bize doğanın ne kadar güçlü olduğunu hatırlatır. Bu gücün üstesinden gelebilmek için bilinçli ve hazırlıklı olmalıyız.  
Ekleme Tarihi: 06 Şubat 2024 - Salı
Burcu Ateş

Sesimi duyan var mı ?

Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde, saat 04.17 ‘de 7.7 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Hatay, Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Şanlıurfa, Gaziantep olmak üzere çevre illerde de yoğun olarak hissedildi.50 binin üzerinde  vatandaşımız hayatını kaybetti. Yüzlerce insan evsiz kaldı. Yıkılan binlerce binaya karşı Dünya’nın dört bir yanından gelen arama kurtarma ekipleri bile yetersiz geldi.Çok kayıplar verildi. Sesini duyuramayan çok canımız gitti. Eminim o gece,  bu felaketi yaşayanlar için saatler geçmek bilmedi.

 

Gözümüz kulağımız hep oradaydı. Türkiye’nin her yerinde, bu acıya tanık olan herkes bu korkuyu uzunca süre yaşadı. Uykularımız kaçtı. Yakınlarından haber bekleyenler, enkaz altından çıkarılan her bir vatandaşımızın sağ olması umuduyla dua edenler, orada olup yardım etmek isteyenler… Halkımız yekvücut olmuş, el birliği ile afet bölgesine akın etmeye başlamıştı. Bu anlara, yakından tanıklık etmiş biri olarak söylüyorum insan yemek yemeye, su içmeye, sıcacık yatağında yatmaya utanır mı? Utanırmış…

Tüm ülke yardım konusunda seferber oldu. Arama kurtarma ekiplerinin yürüttüğü yoğun çalışmalar, kurulan sahra hastaneleri, yapılan insani yardımlar, sivil toplum kuruluşlarının göstermiş olduğu fedakârlık, büyük küçük demeden herkesin evinden, elinden gelen yardımlarla ihtiyacı olan birçok insana ulaşıldı.

Ve tabi ki güzel Antalya’mız afet bölgesinden gelen herkese kucak açtı. Oteller müşteri almak yerine depremzedeleri ağırladı. Birlik ve beraberliğin önemini anladığımız günlerden geçtik. Yaralarımızı birlikte sardık. Ve şimdi üzerinden tam 1 yıl geçti. Âmâ yaşanılan acılar ve kayıpların sancısı geçmedi. Verilen sözler tutuldu mu? Böylesine acı ve kayıp yaşayan insanlarımızın dertlerine derman olabildik mi?

Türkiye deprem kuşağında olan bir ülke. Coğrafi konumu gereği 1500’lü yıllardan bu yana çeşitli aralıklarla şiddetli depremlerle sarsılmıştır. Peki bu yaşanılan afetlerden almamız gereken dersi aldık mı? 99 depreminden bu yana yönetmeliğe uygun olduğunu düşündüğümüz, güvenle oturduğumuz binalarımız, evlerimiz yerle bir oldu. Önüne gelen müteahhitliğe soyunmamalıymış. Binaların tepelerine reklam için asılan kocaman tabelalara isim yazmakla da müteahhitlik olmuyormuş. Şehirleşmenin her geçen gün yaygınlaştığı Türkiye'de, her ne kadar yapılan birçok bina olsa da zemin etüdü, dayanıklılık ve pek çok etken de deprem konusunda şehirdeki riski arttırıcı güce sahip. Yani deprem değil çürük binalar yüzünden bunca acıyı yaşadık. Ya geç kalıyoruz, ya da önlem almıyoruz. Âmâ bir yerde hata yapıyoruz.

Bizler de depreme karşı her an hazırlıklı olmak zorundayız. Ve bunun için gerekli güvenlik önlemlerini almalıyız.

Deprem anında, panik yapmayarak doğru davranışlar sergileyerek hasarı azaltmak, hayatta kalmak mümkün olabilir.

Deprem çantası hazırlamalı ve mutlaka yaşadığımız evlere deprem sigortası yaptırmalıyız.

Telefonlarımıza AFAD, AKUT GÜVENDEYİM uygulamalarını indirmeliyiz. Evet, kurallar basit ve anlaşılır gibi gözükse de, o an yaşanılan durum karşısında, ne kadar soğukkanlı olabileceğimize bağlı bir durum bu. Yaşayan bilir derler ya… İşte öyle

Devletimizin alabileceği en büyük önlemler ise;

Yapı yönetmeliklerinin sıkılaştırılması

Deprem öncesi hazırlık ve eğitim

Acil müdahale ekiplerinin hazırlanması

Ve en önemlisi finansal destek.

Türkiye'de doğal afetlerle ilgili yetkili kurum AFAD. İçişleri Bakanlığına bağlı çalışıyor. Afet mevzuatını, göz önüne alarak bütün çalışmaları yapmaya elverişli şekilde bir bakanlık olarak teşkilatlanmasının, daha yararlı olacağı kanısındayım. Bakanlık olduğu anda, işi sadece afetler olacağından dolayı hem etkin çalışılabilir hem de yeterli bütçeye sahip olunabilir. Böylelikle, müdahale ve iyileştirme çalışmaları daha çabuk hayata geçecektir.

Ne yazık ki depremler insanları, maruz kaldıkları ekonomik, psikolojik ve sosyal sorunlar yüzünden başka yerlere göç etmeye zorluyor. Doğup büyüdüğün memleketi geride bırakmak zorunda kalıyorsun. Tüm yaşanmışlıklara rağmen…

Evlatlarını kaybeden anne babalar, sahipsiz kalan çocuklar, hayalleri hikayeleri yarım kalan gençler…

Bu tarifsiz acıyı bir daha yaşamamak ümidiyle...

UNUTMA SEVGİLİ OKUYUCU;

Deprem, bize doğanın ne kadar güçlü olduğunu hatırlatır. Bu gücün üstesinden gelebilmek için bilinçli ve hazırlıklı olmalıyız.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve okurmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.