Covid-19’un ekonomik yan etkileri ve Ukrayna’daki savaş enflasyonun hızla yükselmesine para politikalarının hızla normalleşmesine ve düşük büyüme, düşük yatırım döneminin başlamasına yol açtı.
Ülkemizin içinden geçtiği derin ekonomik kriz, TL ‘de yaşanan büyük değer kaybı ve yaşanan korkunç pahalılık, dikkate alınmadan asgari ücret artış oranını konuşmakta hiç anlamlı değil.
Yıllarca aynı sektörde çalışan insanların, günümüz şartlarında asgari ücretle geçinebileceğini düşünmek ne kadar komik. İnsanlar hayatta kalma mücadelesi veriyor. Ödedikleri kiralar asgari ücretten fazlası. Alınan ücretler çalışanın sadece kendini geçindirebileceği düzeyde olduğundan, bedensel ve fiziksel gelişimine uygun olmayacak işlerde, çocuk ve kadın işçiler de uzun mesai saatlerine maruz kalarak, hijyenik olmayan iş yerlerinde düşük ücretle çalışmak zorunda kalıyor.
Alınan ücret karşılığı gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçları karşılamamakta. Asgari ücrete yapılan zamların ardından gıdadan, giyime her şeye zam yapılmakta. Bu aldığımız paranın ertesi gününe ne kadar değersizleştiğini gösteriyor. Market raflarında, bir gün önce alamadığımız ürünü maaşa zam gelmesine rağmen, yine alamıyorsak burada bir dengesizlik mevcut. Bu ücretlerle insanın, çocuk okutması, istediğini giyebilmesi, yiyebilmesi, tatile gitmesi ne kadar da lüks haline geldi. Zaruri ihtiyaçlarımızı bile karşılayamaz olduk. Faturalarını ödeyemeyenler askıda ekmek sırası bekleyenler…
Kaliteli, yarınını düşünmeden yaşayabilen çok az insan vardır. Yıllarca emek verdiğimiz işimizde, aldığımız karşılık sadece karnımızı doyurmaya yetiyor. Yemek dediysek de sofralarda kırmızı ya da beyaz et yok eski usul tarhana çorbası yanında bulgur pilavı. Ek iş yaparak ailelerini, biraz daha ferah seviyede yaşatmak isteyen ebeveynler gece gündüz çalışmakta.
Zor bir darboğazdan geçiyoruz. Üç öğün dışardan yemek yiyebilen var mı? Ya da hesap yapmadan beğendiğini anında alabilen… Sürekli gelir gider dengesini korumaya çalışmak önümüzdeki ay bakarız demek, herkesi buhrana sürüklüyor. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin asgari ücretle ilgili 23.maddesinde ‘’Çalışan herkesin, kendisine ve ailesine insanlık onuruna yaraşır bir yaşam sağlayan ve gerektiğinde her türlü sosyal koruma yolları ile de desteklenen adil ve elverişli bir ücrete hakkı vardır. ’ilkesine yer verilmektedir. Keşke bu ilkeye sahip çıkılsa…
Yanıltıcı bir sarmal var.
Maaşlar artarken hayat pahalılığı da artıyor.
O ‘’artış’’ diye görülen ücret cebine kaşıkla girerken, kepçeyle gidiyor.
Alım gücü daralıyor. Sihirli kavram bu: Alım gücü!
Asgari ücreti arttırmaktan çok daha fazla işe yarayacak eylem, hayatı ucuzlatmak ve sosyal yapıyı güçlendirmek.
Katma değerin sıfırlanması gıdadan, temizlikten, kişisel bakım ürünlerine kadar ….Ki daha önce alınmadığını biliyoruz.
Toplu taşıma desteklenmeli
Fatura tariflerinde, dar gelirli güvencesiz ailelere yönelik özel destek programları olsa..
Askeri kantinler gibi alışveriş merkezleri olsa, hesaplı…
Askeri kantinler nasıl böylesine ucuz acaba, atla deve değil sanırım formülü..
‘’Asgari ücret artsın ‘’demek işin en kolaycılığı!
Alım gücü artmalı önce… Cebimize para girmiş ama marketten çıkarken çantamıza girenler azalmış. Bu değil mi asıl içimizi acıtan manzara…
UNUTMA SEVGİLİ OKUYUCU;
M.K. ATATÜRK’ÜN DE DEDİĞİ GİBİ, “EN BÜYÜK MAKAM, EN BÜYÜK HAK ÇALIŞANLARA AİT OLACAKTIR.’’