Dil bir iletişim aracı olmanın yanında toplumların ruhunu, karakterlerini ve kimliğini oluşturan yapı olarak ifade edilebilir. Toplumlar kullandıkları dil ile var olmuştur ve tüm birikimlerini, sahip oldukları dil ile gelecek nesillere aktarır ve yaşatırlar. Dolayışı ile milli varlığın sürdürülebilmesi için dilin korunmasını önemlidir. Mustafa Kemal Atatürk’e göre’ ’Kendi dili ile düşünemeyen bir ulus, bağımsız olamaz. Hiçbir ulus, dilindeki yabancı kültürlerin etkisini önlemeden kendini bulamaz’’ demiştir.
Türkiye’nin ana dili olarak kullandığı Türkçe, ne yazık ki her geçen gün bozulmaya ve yozlaşmaya başlıyor.
Türkçemizin gelişen teknoloji ile yabancılaşması
İletişim ağlarının çoğalmasıyla toplumlar arası etkileşim artış gösterdi. Ve bu tür gelişmeler diller üzerinde bazı tahribatlara yol açtı. Örneğin; internet dili olarak bilinen ’’Selam’’ yerine ‘‘slm’’ ‘’Merhaba’’ yerine ‘’mrb’’ gibi kısaltmalar bunun yanında ‘’Tamam’ ’yerine ‘’Okey’’ ‘’Hoş çakal’’ yerine ‘’bye bye’’ ve benzeri kalıp kullanımlarının Türkçeye zarar verdiği ortada. Yabancı dili olmayan kişilerin, sohbet esnasında cümle kurarken kelimelerinin aralarına sıkıştırdıkları, bir kaç yabancı sözcükle özenti gibi davranıp konuşması da cabası…
Gençlerin kendi aralarında konuştukları başka bir dil var…
Okul öncesi eğitim, ilk ve ortaöğretim, yükseköğretimde etkin bir Türkçe öğretimi yapılmalıdır.
Hatta Türkçeyi doğru kullanma bilincinin oluşturulması için öncelikle aileden başlanması gerekmektedir. Dilin bozulmasını önlemek ve yabancılaşmanın önüne geçmek adına Türk Dil Kurumu (TDK) ve aileden sorumlu Devlet Bakanlığı işbirliği ile ailelere yönelik özel programlar yapmalıdır.
Burası Türkiye… o zaman neden yabancı tabelalar
Özellikle gelir düzeyi yüksek semtlerde kullanılan argoyla karışık İngilizce Türkçe arası bir dil, sırf farklılık ve dikkat çekmek için kullanılan sözcükler ne yazık ki Türkçeyi kirletmeye devam ediyor. Türkiye’de üretilen malların sırf üzerinde yabancı bir isim var diye tercih edilmesi, mağaza veya herhangi bir cafe isminin yabancı olması bir de üstüne insanların bunu kalite olarak görmesi de ayrı bir olay… İş yerlerine ve ürünlerine ad vermede kurallar getirilmeli, Türkçe yazım kurallarına aykırı yazılış biçimleri ile ürün, kurum kuruluş adlarına izin verilmemelidir. Hatta yabancı tabelalara yüksek vergi getirerek Türkçe tabelalara ise kolaylık sağlanmalıdır. İçinde üniversitelerin, belediyelerin, sivil toplum örgütlerinin ve de devletin olduğu geniş bir katılımla hep birlikte çözüme kavuşturulmalıdır.
Caddeleri gezerken siz de yabancı bir ülkede gibi hissetmiyor musunuz kendinizi? Sanki öyle bir izlenim uyanıyor. Etrafımızdaki iş yeri tabelaları, duraklardaki reklamlar, restoranlardaki yabancı yazılı menüler ve daha fazlası… Artık sokakların da insanların da kendine ait bir sözlüğü olmuş. Aynı ülkede yaşadığımız insanlarla, aynı dili konuşamaz olmuşuz.
Türkçemizin ne denli yozlaştığını, kirlendiğini, bozulduğunu artık anlamayan ve dillendirmeyen kalmamıştır. Herkesin bildiği bu acı ve yalın gerçeği uzaktan izlemeyi bırakıp; bir yerden başlamalı Türkçeyi doğru kullanmalıyız. Türkçe yabancı dillerin etkisi altında unutuluyor. Dilde yozlaşmanın önüne geçmek adına yapılan çalışmalar ise, birkaç kitabın ve birkaç kongrenin ötesine geçemiyor… Dil elbette yasaklarla yasalarla korunamaz. Ancak bazı düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
Dil, bir ülkenin kimlik kartıdır.
Dil, bir ülkenin birliğinin ve bağımsızlığının en önemli simgesidir.
Unutma Sevgili Okuyucu,
Bir insanın yaşadığı toplum, dilini konuşabildiği kadar vardır.