Berna Deveci
Köşe Yazarı
Berna Deveci
 

Hangi yüzyılın maarifi

İnsanlık tarihi incelendiğinde ilk oluşan toplulukların yönetim biçimlerinin tanrısal, dini motifler etkisi altında oldukları görülür. Bu çok doğaldır. Dünyayı anlamaya çalışan insan şimşek, yağmur, gök gürültüsü gibi anlamlandıramadığı çeşitli doğa olaylarını göklerde yaşayan bir yaratıcının kendisine verdiği bir ceza olarak algılamıştır. Korkmuştur. Mücadele edemediği, yaşamını tehlikeye sokan her türlü iklim koşullarını ve olayları çevresindeki figürlere benzeterek tanrı ile ilişkilendirmiştir. Bazen devasa kayaları şekillendirmiş, bazen de toprak ve kilden yaptığı abartılı vücut uzuvları olan üç boyutlu heykeller ile kafasında yarattığı tanrı imajını betimlemiştir. Tek tanrılı dinlerin ortaya çıkışına kadar bu durum böyle devam etmiştir. Tek tanrılı dinler döneminde ise insan daha edilgendir. Kuralları bir elçi aracılığıyla Tanrı tarafından bizzat iletilen, hazır şablonlu, daha kolay, daha makul, sevgi, birlik, kardeşlik duyguları önde huzurlu bir inanç sistemine kavuşmuştur. Fakat bu durum süreklilik göstermemiştir. Din, başta eğitim olmak üzere, tarımsal faaliyetlerden ticari ilişkilere kadar insan yaşamının her alanına girmiştir. Bu durum din adamlarının doğal önder olarak ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Eğitim, Hristiyanlığın etkili olduğu coğrafyalarda kilise, Müslümanlığın etkili olduğu coğrafyalarda camiler/medreseler eliyle din adamlarının hazırladığı müfredatlar çerçevesinde yüzyıllar boyu verilmiştir. Din adamları felsefeden, astronomiye, matematikten sosyal bilgilere her konuda eğitici, öğretici misyonunu üstlenmişlerdir. 15. Yüzyıldan itibaren kiliselerin uhdesinde bulunan eğitim, Hristiyanlarca sorgulamaya başlamıştır. Bunda Osmanlı İmparatorluğu’nun üç kıtaya birden yayılmış olmasının etkisi büyüktür. Çünkü Avrupalılar Akdeniz, Karadeniz, Süveyş, Ege Denizi, baharat ve ipek transit yollarını elinde bulunduran Osmanlı’ya komisyon ödemeden Hindistan ve Uzakdoğu’ya ulaşmak istiyorlardı. Böylece yeni deniz yolları, dolayısıyla yeni karalar keşfettiler. O zamana kadar eksik ve hatalı çizilen haritaların doğruları çizildi. Dünyanın yuvarlak olduğu ispatlandı. Modern bilimlere önem verilmeye başlandı. Yeni dünyalar keşfedildikçe, açıklanamayan olaylar bilimin ışığında açıklandı. Kilisenin verdiği eğitim sorgulanmaya başladı. (1) Bu konuda en önemli gelişme rahip/keşiş Martin Luther’ in kilisenin öğrettiklerini sorgulaması ile başlar. Luther, endülüjans satışına inanmadığını açıkça beyan etmiştir. Hristiyan inancına göre; ölen kişi cennet ile cehennem arasında araf denilen bölgede günahlarından arındıktan sonra cennete gider. Endülüjans adlı belge günahlardan arınma süresini azaltacak olan kilisenin bizzat imzalayarak sattığı bir belgeydi. Luther, bu belgenin ahiretteki kurtuluşun sağlanmasına yardımcı olamayacağını, insanın ancak yaptığı hayırlar ve sağlam inancıyla Tanrının nezdinde kurtuluşa erebileceği fikrini savunmuştur. Fikirleri kabul görmediği için kiliseden atılmıştır. Luther, kilisenin kendisini atamayacağını, rahiplerin böyle bir yetkiyi Tanrı’dan almadıklarını, İncil’de bu konuda herhangi bir bilgi olmadığını söyleyerek rahipleri eleştirmiştir. İşte bu çatışma ve sonrasında gelişen olaylar modern eğitimin başlangıcı, din ve eğitimin birbirinden ayrılması gerektiği fikrinin ortaya atıldığı ilk kıvılcım kabul edilir. (2) Avrupa’nın modern yüzünün bugünkü noktaya ulaşması kolay olmamıştır. Kanlı çatışmalar, savaşlar, türlü badireler atlatmıştır. Bizler Atatürk gibi bir liderimiz olduğu için şanslıyız! Mı acaba! Hayır hayır! Şanslı değiliz. Çünkü bizdeki modernlik tepeden inme, bir anda olmuştur. Önce bunu bir kabul etmeliyiz. Avrupa’da 500 yılda çözülen modern eğitim öğretim meselesi bizim ülkemizde 10 yıl gibi kısa bir sürede çözülmüştür. Hiç şüphesiz bu övünülecek bir başarıdır. Fakat sakıncalı durumlara sebep olduğu gerçeğini de kabul etmeliyiz. İşte tam olarak dünden beri asıl gelmek istediğim nokta, size anlatmak istediğim asıl meseleler tam da buradan başlıyor. Neden olmadı? Eğitim sistemi neden bu kadar bozuldu? Bunun cumhuriyetin kurulduğu zamanki olaylarla bir ilgisi var mı? Neyi yanlış yaptık biz? Devrimlerin üzerinden 100 yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen hala bazı konularda toplumun bütün kesimlerinin ortak bir noktada buluşamaması acı vericidir. Sebep nedir? Sebep aslında gözümüzün önünde. Müslümanlığın sorguyu kabul etmiyor oluşudur! Çok mu sert oldu. Gerçeklerin sert ve ağır olma gibi bir özelliği var maalesef… Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda bilim, sanat, tarım, hayvancılık, para politikası, sanayi, teknik işler, kısacası bir ülkenin gelişmesine katkı sağlayacak alanların hiçbirisinde eğitimli, donanımlı yurttaşımız yoktu. Olanlar da bir elin parmakları kadardı. Mümkün olan en kısa sürede etkili bir kalkınma programı ile her alanda gelişmeler ivedilikle sağlanmalı, eğitim ve öğretime öncelik verilmeliydi. Günümüz penceresinden cumhuriyetin ilk yıllarına bakanlar, en çok da cumhuriyetin kuruluş aşamasındaki durumlar için bulduğu çözümleri eleştiriyorlar. Hukuk, medeni kanun, alfabe, ticaret hukuku Avrupa ülkelerinden adapte edildiği için ülkemizin bir türlü kendi öz benliğine kavuşamadığını, bu yasalar ve düzenlemeler yüzünden kimliğimizi, dilimizi, alfabemizi kaybettiğimizi dile getiriyorlar. Genç cumhuriyet kurulduğunda Avrupa’da bulunan devletlerin gelişimlerini tamamladıkları, modernleşme yolunda çok ileride oldukları bir gerçektir. Bu gerçeği gören 1923 TBMM ve Hükümeti, yetişmiş bilim insanlarını, sporcularını, tıp öğrencilerini, sanatçılarını başta Çanakkale olmak üzere Milli Mücadele yıllarında ve Büyük Taarruz’da kaybede kaybede büyük zorluklarla cumhuriyeti kurmuştu. İşte o gün kaybettiklerimizin yerine yenilerini koymak hiç kolay olmadı. Büyük bir mücadele, azim ve kararlılık sayesinde başarabildi cumhuriyet. Bugün ise hangi yüzyılın maarifi olduğu belli olmayan dayatılmakta olan yeni eğitim modeli toplumun ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktır. Keşke bıraksaydınız da dağınık kalsaydı. En azından başlığı öztürkçe yerine yüzyıllar öncesine ait Arapça’dan devşirme kelimelerden oluşmuyordu! Sahi bu hangi yüzyılın maarifi? Yarın: Cumhuriyet öncesi eğitim ve latin harflerinin kabulü Berna Deveci Yararlanılan Kaynaklar: Bozarslan M.B (2015), Osmanlı’dan Cumhuriyete Modern Eğitimin İnşası: Devletin Kurtarılmasından Devletin Kurulmasına. Gazi Üniversitesi Journal of Faculty of Economics and Administrative Science. V.17 Mark, J.J. (2021). Martin Luther , Word History Encyclopedia. https://www.worldhistory.org/trans/tr/1-19256/martin-luther/  
Ekleme Tarihi: 05 Haziran 2024 - Çarşamba
Berna Deveci

Hangi yüzyılın maarifi

İnsanlık tarihi incelendiğinde ilk oluşan toplulukların yönetim biçimlerinin tanrısal, dini motifler etkisi altında oldukları görülür. Bu çok doğaldır. Dünyayı anlamaya çalışan insan şimşek, yağmur, gök gürültüsü gibi anlamlandıramadığı çeşitli doğa olaylarını göklerde yaşayan bir yaratıcının kendisine verdiği bir ceza olarak algılamıştır. Korkmuştur. Mücadele edemediği, yaşamını tehlikeye sokan her türlü iklim koşullarını ve olayları çevresindeki figürlere benzeterek tanrı ile ilişkilendirmiştir. Bazen devasa kayaları şekillendirmiş, bazen de toprak ve kilden yaptığı abartılı vücut uzuvları olan üç boyutlu heykeller ile kafasında yarattığı tanrı imajını betimlemiştir. Tek tanrılı dinlerin ortaya çıkışına kadar bu durum böyle devam etmiştir.

Tek tanrılı dinler döneminde ise insan daha edilgendir. Kuralları bir elçi aracılığıyla Tanrı tarafından bizzat iletilen, hazır şablonlu, daha kolay, daha makul, sevgi, birlik, kardeşlik duyguları önde huzurlu bir inanç sistemine kavuşmuştur. Fakat bu durum süreklilik göstermemiştir. Din, başta eğitim olmak üzere, tarımsal faaliyetlerden ticari ilişkilere kadar insan yaşamının her alanına girmiştir. Bu durum din adamlarının doğal önder olarak ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Eğitim, Hristiyanlığın etkili olduğu coğrafyalarda kilise, Müslümanlığın etkili olduğu coğrafyalarda camiler/medreseler eliyle din adamlarının hazırladığı müfredatlar çerçevesinde yüzyıllar boyu verilmiştir. Din adamları felsefeden, astronomiye, matematikten sosyal bilgilere her konuda eğitici, öğretici misyonunu üstlenmişlerdir.

15. Yüzyıldan itibaren kiliselerin uhdesinde bulunan eğitim, Hristiyanlarca sorgulamaya başlamıştır. Bunda Osmanlı İmparatorluğu’nun üç kıtaya birden yayılmış olmasının etkisi büyüktür. Çünkü Avrupalılar Akdeniz, Karadeniz, Süveyş, Ege Denizi, baharat ve ipek transit yollarını elinde bulunduran Osmanlı’ya komisyon ödemeden Hindistan ve Uzakdoğu’ya ulaşmak istiyorlardı. Böylece yeni deniz yolları, dolayısıyla yeni karalar keşfettiler. O zamana kadar eksik ve hatalı çizilen haritaların doğruları çizildi. Dünyanın yuvarlak olduğu ispatlandı. Modern bilimlere önem verilmeye başlandı. Yeni dünyalar keşfedildikçe, açıklanamayan olaylar bilimin ışığında açıklandı. Kilisenin verdiği eğitim sorgulanmaya başladı. (1)

Bu konuda en önemli gelişme rahip/keşiş Martin Luther’ in kilisenin öğrettiklerini sorgulaması ile başlar. Luther, endülüjans satışına inanmadığını açıkça beyan etmiştir. Hristiyan inancına göre; ölen kişi cennet ile cehennem arasında araf denilen bölgede günahlarından arındıktan sonra cennete gider. Endülüjans adlı belge günahlardan arınma süresini azaltacak olan kilisenin bizzat imzalayarak sattığı bir belgeydi. Luther, bu belgenin ahiretteki kurtuluşun sağlanmasına yardımcı olamayacağını, insanın ancak yaptığı hayırlar ve sağlam inancıyla Tanrının nezdinde kurtuluşa erebileceği fikrini savunmuştur. Fikirleri kabul görmediği için kiliseden atılmıştır. Luther, kilisenin kendisini atamayacağını, rahiplerin böyle bir yetkiyi Tanrı’dan almadıklarını, İncil’de bu konuda herhangi bir bilgi olmadığını söyleyerek rahipleri eleştirmiştir. İşte bu çatışma ve sonrasında gelişen olaylar modern eğitimin başlangıcı, din ve eğitimin birbirinden ayrılması gerektiği fikrinin ortaya atıldığı ilk kıvılcım kabul edilir. (2)

Avrupa’nın modern yüzünün bugünkü noktaya ulaşması kolay olmamıştır. Kanlı çatışmalar, savaşlar, türlü badireler atlatmıştır. Bizler Atatürk gibi bir liderimiz olduğu için şanslıyız! Mı acaba! Hayır hayır! Şanslı değiliz. Çünkü bizdeki modernlik tepeden inme, bir anda olmuştur. Önce bunu bir kabul etmeliyiz. Avrupa’da 500 yılda çözülen modern eğitim öğretim meselesi bizim ülkemizde 10 yıl gibi kısa bir sürede çözülmüştür. Hiç şüphesiz bu övünülecek bir başarıdır. Fakat sakıncalı durumlara sebep olduğu gerçeğini de kabul etmeliyiz. İşte tam olarak dünden beri asıl gelmek istediğim nokta, size anlatmak istediğim asıl meseleler tam da buradan başlıyor. Neden olmadı? Eğitim sistemi neden bu kadar bozuldu? Bunun cumhuriyetin kurulduğu zamanki olaylarla bir ilgisi var mı? Neyi yanlış yaptık biz?

Devrimlerin üzerinden 100 yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen hala bazı konularda toplumun bütün kesimlerinin ortak bir noktada buluşamaması acı vericidir. Sebep nedir? Sebep aslında gözümüzün önünde. Müslümanlığın sorguyu kabul etmiyor oluşudur! Çok mu sert oldu. Gerçeklerin sert ve ağır olma gibi bir özelliği var maalesef…

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda bilim, sanat, tarım, hayvancılık, para politikası, sanayi, teknik işler, kısacası bir ülkenin gelişmesine katkı sağlayacak alanların hiçbirisinde eğitimli, donanımlı yurttaşımız yoktu. Olanlar da bir elin parmakları kadardı. Mümkün olan en kısa sürede etkili bir kalkınma programı ile her alanda gelişmeler ivedilikle sağlanmalı, eğitim ve öğretime öncelik verilmeliydi. Günümüz penceresinden cumhuriyetin ilk yıllarına bakanlar, en çok da cumhuriyetin kuruluş aşamasındaki durumlar için bulduğu çözümleri eleştiriyorlar. Hukuk, medeni kanun, alfabe, ticaret hukuku Avrupa ülkelerinden adapte edildiği için ülkemizin bir türlü kendi öz benliğine kavuşamadığını, bu yasalar ve düzenlemeler yüzünden kimliğimizi, dilimizi, alfabemizi kaybettiğimizi dile getiriyorlar.

Genç cumhuriyet kurulduğunda Avrupa’da bulunan devletlerin gelişimlerini tamamladıkları, modernleşme yolunda çok ileride oldukları bir gerçektir. Bu gerçeği gören 1923 TBMM ve Hükümeti, yetişmiş bilim insanlarını, sporcularını, tıp öğrencilerini, sanatçılarını başta Çanakkale olmak üzere Milli Mücadele yıllarında ve Büyük Taarruz’da kaybede kaybede büyük zorluklarla cumhuriyeti kurmuştu. İşte o gün kaybettiklerimizin yerine yenilerini koymak hiç kolay olmadı. Büyük bir mücadele, azim ve kararlılık sayesinde başarabildi cumhuriyet. Bugün ise hangi yüzyılın maarifi olduğu belli olmayan dayatılmakta olan yeni eğitim modeli toplumun ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktır. Keşke bıraksaydınız da dağınık kalsaydı. En azından başlığı öztürkçe yerine yüzyıllar öncesine ait Arapça’dan devşirme kelimelerden oluşmuyordu! Sahi bu hangi yüzyılın maarifi?

Yarın: Cumhuriyet öncesi eğitim ve latin harflerinin kabulü

Berna Deveci

Yararlanılan Kaynaklar:

  1. Bozarslan M.B (2015), Osmanlı’dan Cumhuriyete Modern Eğitimin İnşası: Devletin Kurtarılmasından Devletin Kurulmasına. Gazi Üniversitesi Journal of Faculty of Economics and Administrative Science. V.17
  2. Mark, J.J. (2021). Martin Luther , Word History Encyclopedia. https://www.worldhistory.org/trans/tr/1-19256/martin-luther/

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve okurmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.