Burcu Ateş
Köşe Yazarı
Burcu Ateş
 

Göçmen krizi

Son on yılda, savaşın parçaladığı komşu ülkelerden gelen mülteci ve göçmen akını Türkiye’yi dönüştürdü. Bugün, Türkiye altı milyondan fazla mülteci ve göçmene ev sahipliği yapıyor. Bu, dünyadaki herhangi bir ülkede barınan mülteci ve göçmenlerin sayısından fazla. Türkiye, büyük ölçüde etnik Türklerden oluşan nispeten homojen bir ulustan, milyonlarca Arap ve Afgan’ın yaşadığı daha çok çeşitliliğe sahip bir ülke oldu.   Ülkenin en acil ve en büyük sorunlarından biri artan mülteci sorunu. Büyük bir siyasi sorun haline geldi. Türkiye’de eşi benzeri görülmemiş, bir enflasyon ve işsizlik damgasının vurduğu ekonomik çöküş yaşanmakta. Mültecilerin büyük çoğunluğu Türk vatandaşlarıyla yan yana yaşadıkları büyük şehirlerde yoğunlaştığından, Türk toplumunun bu yeni gerçeği görmezden gelmesi çok zor. Hükümet, her ildeki mülteci sayısını sınırlamak vatandaşla arasındaki gerilimleri azaltmak için bazı koruma sistemleri geliştirmelidir. Türkiye’nin, bu kadar çok mülteciye ev sahipliği yapmasının ekonomik olarak yükü çok ağır. Kayıt dışı çalışma, istihdam problemleri ise hat safhada. Ucuz uygun işçi çalıştırmak isteyen işverenlerin, tercihi mültecilerden yana. Bu durumda vasıflı işçinin ya da personelin işsiz kalmasına sebep oluyor.   Herkese kucak açabilen bizler, hal böyleyken ekmeğimizi paylaşmak istemiyoruz. Neden ülkemizde öncelik biz olamıyoruz diyoruz. Irkçı bir millet değiliz. Hele de müşkül durumda olan insanlar için asla. Âmâ, iyi niyetimizin karşılığında aldığımız tepkiler, onları görmezden gelmemize sebep oluyor. Kendi yaşam şekillerini, bizlere empoze etmek istemeleri hatta bizlerin yaşam tarzını yadırgayıp eleştirmeleri kutuplaşmalara sebep oluyor. Ülkemize yerleşen onlar olduklarına göre toplumun kurallarına uyacak ve saygı duyacakta onlar olduğunu düşünüyorum. Yanlış mı düşünüyorum? Öte yandan, bizi kutuplaştıran başka sebeplerde mevcut. İşsizlik, parasızlık hatta evsizlikle sınanan ailelerimiz, yardım almakta zorlanırken bazılarının maaş kartları, ücretsiz muayene hakları, tanınan istihdam şartları, oldukça can sıkıcı. Eşit davranılmadığını bilmek ve düşünmek ne yazık ki kardeşçe yaşamamıza engel… Ayrıca, Türkiye’deki tüm mülteciler arasında Suriyeli bireylere, sağlık hizmetlerine ve eğitime erişimi gibi belirli haklar sağlayan resmi bir geçici koruma statüsünde olan tek grup.   En büyük kaygılarımızdan bir diğeri ise güvenlik. Son dönemde haberlere konu olan hırsızlık, taciz, şiddet vakalarını görüyorsunuzdur. Bu kaygıları ciddiye alarak sorunları gidermeye yönelik bir şeyler yapılmalı. Duygusal söylemler, şeffaflıktan uzak süreç yönetimi, toplumun tedirginliğini daha da arttırdı. Mülteci ve göçmenlerin birçoğu kamplarda değil, Türk toplumu ile bir arada yaşıyor. Toplumu ikna edebilecek bir iletişim stratejisi geliştirilemedi. Onlar din kardeşlerimiz ve yakında gidecekler dışında bir şey olmadı. Türkiye, çok uzun yıllardır kendisine sığınan mülteciler ve çalışmak amacıyla gelen göçmenlere yönelik belirli ve düzenli strateji ve politikası yoktur. Her ne kadar Türkiye sığınan sığınmacıları, değişik şehirlere dağıttığı uydu kent uygulaması var ise de bu şehirlerdeki yaşama dair ciddi bir çalışma ve eylem planı maalesef ki olamadı.   Sınır güvenliğinin, ülkemizin bekası için en üst seviyeye çıkarılması ve kaçak göçün engellenmesi şarttır. Düzensiz göçün artışı, yasa dışı yollarla ülkeye girişin çoğalması Türkiye için büyük tehdittir.   Unutma Sevgili Okuyucu; Saygı ve hoşgörünün hüküm sürdüğü temelinde sevgi ve kardeşlik olan bir dünya temennimiz…
Ekleme Tarihi: 22 Mayıs 2024 - Çarşamba
Burcu Ateş

Göçmen krizi

Son on yılda, savaşın parçaladığı komşu ülkelerden gelen mülteci ve göçmen akını Türkiye’yi dönüştürdü. Bugün, Türkiye altı milyondan fazla mülteci ve göçmene ev sahipliği yapıyor. Bu, dünyadaki herhangi bir ülkede barınan mülteci ve göçmenlerin sayısından fazla.

Türkiye, büyük ölçüde etnik Türklerden oluşan nispeten homojen bir ulustan, milyonlarca Arap ve Afgan’ın yaşadığı daha çok çeşitliliğe sahip bir ülke oldu.

 

Ülkenin en acil ve en büyük sorunlarından biri artan mülteci sorunu. Büyük bir siyasi sorun haline geldi. Türkiye’de eşi benzeri görülmemiş, bir enflasyon ve işsizlik damgasının vurduğu ekonomik çöküş yaşanmakta.

Mültecilerin büyük çoğunluğu Türk vatandaşlarıyla yan yana yaşadıkları büyük şehirlerde yoğunlaştığından, Türk toplumunun bu yeni gerçeği görmezden gelmesi çok zor. Hükümet, her ildeki mülteci sayısını sınırlamak vatandaşla arasındaki gerilimleri azaltmak için bazı koruma sistemleri geliştirmelidir. Türkiye’nin, bu kadar çok mülteciye ev sahipliği yapmasının ekonomik olarak yükü çok ağır. Kayıt dışı çalışma, istihdam problemleri ise hat safhada. Ucuz uygun işçi çalıştırmak isteyen işverenlerin, tercihi mültecilerden yana. Bu durumda vasıflı işçinin ya da personelin işsiz kalmasına sebep oluyor.

 

Herkese kucak açabilen bizler, hal böyleyken ekmeğimizi paylaşmak istemiyoruz. Neden ülkemizde öncelik biz olamıyoruz diyoruz. Irkçı bir millet değiliz. Hele de müşkül durumda olan insanlar için asla. Âmâ, iyi niyetimizin karşılığında aldığımız tepkiler, onları görmezden gelmemize sebep oluyor. Kendi yaşam şekillerini, bizlere empoze etmek istemeleri hatta bizlerin yaşam tarzını yadırgayıp eleştirmeleri kutuplaşmalara sebep oluyor.

Ülkemize yerleşen onlar olduklarına göre toplumun kurallarına uyacak ve saygı duyacakta onlar olduğunu düşünüyorum. Yanlış mı düşünüyorum?

Öte yandan, bizi kutuplaştıran başka sebeplerde mevcut. İşsizlik, parasızlık hatta evsizlikle sınanan ailelerimiz, yardım almakta zorlanırken bazılarının maaş kartları, ücretsiz muayene hakları, tanınan istihdam şartları, oldukça can sıkıcı. Eşit davranılmadığını bilmek ve düşünmek ne yazık ki kardeşçe yaşamamıza engel…

Ayrıca, Türkiye’deki tüm mülteciler arasında Suriyeli bireylere, sağlık hizmetlerine ve eğitime erişimi gibi belirli haklar sağlayan resmi bir geçici koruma statüsünde olan tek grup.

 

En büyük kaygılarımızdan bir diğeri ise güvenlik. Son dönemde haberlere konu olan hırsızlık, taciz, şiddet vakalarını görüyorsunuzdur. Bu kaygıları ciddiye alarak sorunları gidermeye yönelik bir şeyler yapılmalı. Duygusal söylemler, şeffaflıktan uzak süreç yönetimi, toplumun tedirginliğini daha da arttırdı. Mülteci ve göçmenlerin birçoğu kamplarda değil, Türk toplumu ile bir arada yaşıyor. Toplumu ikna edebilecek bir iletişim stratejisi geliştirilemedi. Onlar din kardeşlerimiz ve yakında gidecekler dışında bir şey olmadı.

Türkiye, çok uzun yıllardır kendisine sığınan mülteciler ve çalışmak amacıyla gelen göçmenlere yönelik belirli ve düzenli strateji ve politikası yoktur. Her ne kadar Türkiye sığınan sığınmacıları, değişik şehirlere dağıttığı uydu kent uygulaması var ise de bu şehirlerdeki yaşama dair ciddi bir çalışma ve eylem planı maalesef ki olamadı.

 

Sınır güvenliğinin, ülkemizin bekası için en üst seviyeye çıkarılması ve kaçak göçün engellenmesi şarttır.

Düzensiz göçün artışı, yasa dışı yollarla ülkeye girişin çoğalması Türkiye için büyük tehdittir.

 

Unutma Sevgili Okuyucu;

Saygı ve hoşgörünün hüküm sürdüğü temelinde sevgi ve kardeşlik olan bir dünya temennimiz…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve okurmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.