Kaç gündür düşünüyorum. Acaba Türkiye'nin en önemli sorunu nedir?
İşyerlerinin yangına karşı alınacak önlemleri görmezden geldiği gerçeği mi?
6 Şubat depreminin üzerinden 2 yıl geçmiş olmasına rağmen hala çadır ve konteynırlarda yaşayanlar sorunsalına çözümümüzün olmaması mı?
Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı mı?
Ege'de bir tsunami olur korkusu mu?
Ekonomik sıkıntılar mı?
Çarpık ve bir türlü düzeltilemeyen eğitim sistemimiz mi?
İşsizlik sorunu ve önlenemeyen beyin göçü mü?
Mustafa Kemal'in askeri olanlardan korkanlar mı?
Astrologların bile gözaltına alınması mı?
Yok. Bunların hiç biri sorun değil! Gelsin bakalım hayat üstümüze üstümüze. Kim korkar!
Orhan Veli'nin dediği gibi:
Başımız ağrıyorsa üç çeyreğe bir aspirin.Dişimiz ağrıyorsa çek kurtul misali. En kötü verem olur gideriz be!
Türkiye'nin en büyük sorunu Aysel Gürel'dir. Evet! Evet yanlış okumadınız. Hani şu bizim deli Aysel.
Eğer o Ünzile'yi yazmasaydı. Ya da Firuze'yi, Sevda'yı.... Ve daha nicelerini. Belki de yaralarını bu kadar sevmezdi Türk kadını.
Aysel yüzünden yaralar tatlı bir acı olarak kaldı hep. Hani dudağının içinde dişinle ezebileceğin bir yerde yara çıkar da onu içten içten ısırmak haz verir ya. Dişlerinin arasında kanar da o yara emdiğin kanın sıcaklığı ile hem tatlı hem acı bir tad gelir diline... İşte Aysel Gürel ve şarkıları kadınları öyle tatlı bir acıyla büyüttü. İçten içe kızdık. Ama kadın sorunlarına, cinselliğe, kadın ve kız çocuğu olmanın dayanılmaz ağırlığını öyle sözler ile anlattı ki yıllarca bizlere hayran olmamak içten değildi.
Ah be Aysel Gürel. İyi ki doğmuşsun. İyi ki yazmışsın o sözleri. İyi ki hayatımıza dokunmuşsun. Ruhun şad olsun.
Aysel Gürel 7 Şubat 1929'da doğmuş. Ne tesadüf ki 17 Şubat 2008 de ölüm yıldönümü. Ben de bu haftayı kendime Aysel haftası ilan ettim. Sevgili okuyucularım tavsiye ederim siz de bu hafta açın bi dinleyin Aysel şarkılarını. O içinize ta yüreğinizin en derinlerine işleyen sözleri içselleştirin.
Çocukken dinlediğimde müziğini beğendiğim. Büyüdükçe içimi burkan Ünzile'yi anlatayım bilmeyenlere.. O bir insan dölü. Bakar mısınız sözdeki anlama! Aysel aslında bize Ünzile'nin bir insan bile olmadığını anlatıyor. Ne acı değil mi? Varmadan 8'ine ergin olan bir döl. Ve sonra kendisi de 15'inde bir insan dölü meydana getiriyor. Ünzile yağmuru kimin döktüğünü bilmiyor. Aysel buradaki yağmuru kim döküyor sorusu ile aslında Ünzile'nin hiç okula gitmediğini ve dolayısıyla yağmurun yağıyor olduğunu dahi bilmediğini söylüyor.
Ya Firuze.. Ah güzel Firuze... Hangi kadının kirpiğinin ucuna acılı bir bakış yerleşmemiştir ki 40'larını devirdiğinde. Herşeyin bedelini ödeyen kadın toplumdaki doğurganlığı bitince işe yaramaz, geçti artık fikrinin de bedelini çok ağır öder.
Ve Sevda. Saçları alev gibi olan sevdalara ağlamaya değmez diye fısıldar Aysel kadınların kulaklarına... Çünkü kendisi de çok acı bir şekilde deneyimlemiştir aldatıldığını.
İşte Aysel'i Aysel yapan da odur zaten. Aşka inanmaz. Ama en güzel aşk şarkılarını da yine o yazar. Belki de hala bir yerlerde bestelenmeyi bekleyen sözleri var.
Perukları, çılgın gözlükleri, makyajı, çöp arabası ile şehir turu atışları, ölürken kızlarına söylediği etkileyici sözü ile Türkiye'nin ilk kadın hakları savunucusuydu bence. Ölürken Mehtap Ar'a söylediği cümleden çok etkilendim: " Benim için ağlamayın ben yaşayacağımı yaşadım. Zamansız ölenlere, gençlere ağlayın... Beni örnek alsın gençler ben 80 yaşındayım ama hala çalışıyorum. Yazıyorum. Dimdik ayaktayım"
Bence Türkiye'nin en büyük sorunu Aysel Gürel. Zamansız şarkıları. Onu anlamayan biz. Yaralarımızın tatlı acısı ile mutlu olup ayağa kalkmamamız.
Nur içinde yat güzel Aysel.