1920 Meclisi, farklı görüşlerin vatanı savunmak için kader birliği yaptığı demokratik ve çok özel bir meclistir. Farklı görüşlerin bu birliği, Milli Mücadele’nin başarıya ulaşmasıyla yerini yavaş yavaş fikir ayrılıklarına bırakmıştır. Bir yanda Mustafa Kemal Paşa’nın kararları ivedilikle alabileceği, hedeflediği inkılapları hayata geçirmek için kurduğu I. Grup (Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu), diğer yanda saltanatın ve hilafetin devamını savunan, yeni düzene tepkili üyelerden oluşan II. Grup bulunuyordu. İki farklı kanadı temsil eden bu görüşler kıyasıya bir mücadeleye tutuştu. Bu durum meclisin daha demokratik kararlar alması için iyi bir fırsat yarattı. II. Grup, Mustafa Kemal Paşa’ya yönelik şahsi muhalefeti, hilafetin kaldırılması fikrine karşı mücadelesi, özgürlükçü ve milli egemenlik yanlısı bir politika izlemesi, kişisel egemenliğe yol açacağı düşünülen uygulamalara karşı muhalefetleri ile ünlüdür. (1)
II. Grup; hilafetin kaldırılmaması ve özgürlükçü bir politika fikrini savunması nedeniyle kendi içinde çelişmektedir. Bu, aslında TBMM üyelerinin bir kısmının gerçekten demokrasiyi içselleştiremediklerini gözler önüne seriyor. Bugün halen Lozan Barış Antlaşması ve İsmet İnönü’nün eleştirilmesinin kaynağı o dönemlere ait yapılan eleştirilerin günümüzdeki politikacılar da dahil olmak üzere hemen hemen her dönem siyasetçileri tarafından iç ve dış politika malzemesi yapılmasıdır. Osmanlı’nın üç kıtaya hükmeden parlak dönemlerine özlem ve hilafet makamı ile Müslüman halkların lideri olma fikrinin cazibesi, ülkemizdeki bilimsel ve demokratikleşme çabalarını bugün bile gölgelemeyi başarmaktadır! Halbuki tarih yaşandı ve bitti. Önümüze bakmalı, gelişmek, kalkınmak, tam bağımsız bir ekonomi ve sosyal yaşam için fikirler üretmeliyiz. Diyorum ve Lozan’da görüşmelerin kesildiği yıllara geri dönüyorum.
Meclisteki tartışmalar esasen İnönü’nün heyetin başında Lozan’a gönderilmesi ile başlıyordu. Bir önceki yazımda bunun sebebini uzun uzun yazmıştım burada değinmiyorum. Görüşmelerin kesildiği 4 Şubat- 23 Nisan 1923 tarihleri arasında yapılan oturumlarda iki gurup arasında şiddetli bir muhalefet başlamıştır. Musul’un durumu, sınırlar, iktisadi ve mali meseleler tartışılan konular arasındadır. Bu tartışmalara çözüm olarak meclis seçimleri yenileme kararı almıştır. Seçimler II. Grup üyelerinin başarısız olması ile sonuçlanmıştır. Seçim kararı, kamuoyunda Lozan görüşmelerinin sonlandırılmamış olması nedeniyle bir takım endişelere sebep olsa da genel olarak olumlu karşılanmıştır. Endişeler, seçim döneminde Lozan konusu ile yeterince ilgilenilmediği ve ülkede ortaya çıkan ayrılıkların müttefiklerin işini kolaylaştıracağını şeklinde idi.
İşte Lozan görüşmeleri ikinci kere başladığında ülkede böyle bir hava vardı. Tahminen II. Dönem Lozan görüşmelerine giden heyetin içine gazetecilerin de dahil edilmesi bu nedenledir. Böylece Lozan’da ne büyük ve çetin bir mücadelenin verildiği objektif olarak gözlemlenmiş olacaktı. Nitekim eleştirilen gazeteciler bile 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması’nı Türkiye’nin büyük bir zaferi olarak duyurmuş, İnönü’nün Lozan’da izlediği politikayı takdirle karşıladığını belirten yazılar kaleme almıştır.(1)
Lozan görüşmelerinde bulunan İtilaf Devleti temsilcilerin hatıratlarına göre; İnönü, görüşmeler boyunca tam bağımsızlık ve milli egemenlik konusunda çok kararlı bir tutum takınmıştır. Karşı cephede bulunan 12 devlete karşı bu kararından vazgeçmemiştir. Sömürge imparatorluğu İngilizler, doğu ülkelerinde görmeye pek alışkın olmadıkları bu tutum karşısında şaşırmışlardır. Lord Curzon’un uzlaşmaz tavırları yanında yer alan ülke temsilcileriyle fikir ayrılıkları yaşamasına sebep olmuştur. Türk heyeti bir çok defa Lord Curzon karşısında zor durumda kalmıştır. Fakat yine de kapütülasyonlar, azınlıklar, Osmanlı borçları konusunda tavrını değiştirmemiştir. (2)
Sekiz ay süren II. Lozan Konferansı boyunca Türk heyeti, genel izlenimlerini ve konferansın gidişatını Ankara’ya telgraf ve kurye yoluyla bildirmiştir. Türk Hükümeti adına hareket etme yetkisini İnönü ve Lozan Heyeti’nde olmasına rağmen İsmet Paşa atacağı her adımı sorumluluğu tek başına almak istememesi nedeniyle TBMM ve Rauf Orbay’a bildirmiştir. Misak-ı Milli’nin delinme endişesinin yarattığı korku ve karşısındaki 12 devlet ile uzlaşmak zorunda arasında büyük bir stres altında görüşmelere devam etmiştir. Ele alınan bazı konularda ödün vermesi gerekiyorsa önce telgrafla durumu Rauf Bey’e bildirmiş, Başbakan olarak Rauf Bey’in Millet Meclisine bilgi vermesinden sonra da söz konusu görüşmeler yapılabilmiştir. Savaş tazminatı, Musul sorununun çözümünün ertelenmesi ve Türkiye’de adli müşavirlerin beş yıllığına bulundurulacak olması gibi konularda İsmet Paşa hep Ankara’ya danışarak hareket etmiştir. Karabekir Paşa, 10 Nisan 1923 tarihinde Lozan’a ikinci kez gitmek üzere İzmir’e hareket eden İnönü ile Rauf Bey’in aralarını yumuşatmak istemesi üzerine İsmet Paşa’nın Karabekir’e söylediği şu sözler durumun vahametini göstermektedir. “Rauf hükümette kalırsa muhalefete geçeceğim”. (2)
İnönü’nün Rauf Bey’i aşarak doğrudan doğruya Mustafa Kemal Paşa ile irtibat kurması Rauf Bey açısından bardağı taşıran son damla olmuştur. Bu olayı İsmet Paşa fazla önemli bulmamıştır. Çünkü zaten telgraf hatlarının İtilaf Devletleri tarafından dinleniyor olması, aslında gizli bir görüşme yapılmadığını gösteriyordu. İvedilikle cevap verilmesi konular böylece Rauf Bey’den cevap gelmesi uzayınca Mustafa Kemal Paşa’ya yine dinlenmekte olan telgraflar aracılığı ile sorulmuş ve acil cevap istenmiştir. İsmet Paşa’ya göre Lozan’da güçlük değil, münakaşa vardı. (2)
Sizlere dönemi yaşamış kişilerin hatıratları ve resmi belgeleri inceleyen, onaylanmış akademik çalışmalardan edindiğim bilgiler ışığında iyisiyle kötüsüyle Lozan Antlaşması’nı aktarmaya çalıştım. Lozan bizim kaynağımız, bağımsızlığımızın başlangıcıdır. Yıllardır süregelen siyasi çekişmelerin de kaynağıdır maalesef(!) Artık onu ve imzalayanları eleştirmeyi bırakıp önümüze bakmalıyız. Dağılan Osmanlı Devleti’nin bütün borçlarını yeni kurulan mazlum bir milletin sırtına yüklensin isteyen emperyalist güçlere var gücüyle karşı çıkan Lozan Heyeti, borçların %67’sini ödemeyi kabul etmemiş, geri kalanı Osmanlı’nın topraklarında kurulmuş olan yeni devletlere pay edilmiştir. (kurulan bütün devletlere paylaştırılarak borçların bir kısmını ödemiştir. Ben en çok bu maddeyi okuduğumda gözlerimdeki yaşlara engel olamadım. Çünkü Türk milleti borçların %67’sini 1954 yılına kadar ancak bitirebildik. Ödenmeyen borçları yüklenen devletler aşağıda gösterilmiştir. (3)
Bugün devletimizin borçlarını sırtına yükleyeceğimiz devletler yok! Ülkemizi sonsuza kadar yaşatmak geçmişle ve kurucularımızla anlamsız kavgayı bitirip ülkemizi yeniden güçlü, içte ve dışta herkesin saygıyla andığı bir ülke haline getirmek en büyük amacımız olmalıdır. I.-II. Grubuyla, Milli Mücadele kahramanlarımızın hepsini saygıyla anıyorum. Hepsinin de bu ülkenin bağımsızlığında emeği var.
Berna Deveci
Yararlanılan Kaynaklar:
- Salman Bolat, B., Demiraslan, T. (2013), Lozan Görüşmeleri Sırasında Mecliste Ortaya Çıkan II. Grup Muhalefeti ve Basına Yansıması, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi
- Babaoğlu R. (2019), Muharebeden Diplomasiye: Lozan Konferansı’nda Türk Delegasyon Heyetinin Karşılaştığı Zorluklar, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
- Aşçı, H.B. (2016), Lozan Bariş Antlaşması’nda Osmanlı Borçları Meselesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi