Eşber Oktay
Köşe Yazarı
Eşber Oktay
 

Yaşamak

Yaşamak, ne kadar güzel değil mi… Bolu’da 74 kişi kaldığı otelde uyurken yangında öldü. Böyle insan kusuru felaketlerde ölenleri gördükçe içime farklı bir huzur, farklı bir rahatlama geliyor … O kadar küçük ve önemsiziz ki, istediğimiz kadar uğraşalım sesimizi çıkarmaya, hakkımızı aramaya çalışalım işin sonunda bok yoluna gidip gece uyurken kaldığım yerde yanarak ölmeyeceğimi nereden bileceğim? Ben bu soruyu neden sorma gereği hissediyorum?? E ozaman hani nerede kaldı benim bunca sene verdiğim mücadele? Hakkımı savunmaya çalıştıklarım? Hem kendimi hem etrafımı korumaya çalışmam? Örnek olmaya çalışmam … Yapmak istediklerim, hayallerim… Bunlar nerede kaldı? Bir hiç uğruna, başkalarının yediği haltlar yüzünden ben bok yoluna gittim ve öldüm. Bu sebeple böyle haberleri okuyunca artık içimde saçma bir huzur oluyor. Bazen, iyi ki ölmüşler kurtuldular diyorum… Olan bize yani kalanlara oluyor… Sürekli kendimi yaşatabilme çabamdan yorulduğumu fark ediyorum… Yaşamaktan keyif almıyor aksine korkuyorum. Böyle bok yoluna pisipisine ölen insanları gördükçe, elimden geldiğince görmemeye, kendimi kapatmaya çalışıyorum ama bunu da yapamıyorum çünkü görmezden gelmeye harcayacağım enerjiyi, bir şeyler yapmaya harcamayı seçiyorum. Haliyle maruz kaldıkça korkularım da artıyor En iyisi herkes böyle pisipisine ölsün gitsin… böylece eşit ve adaletli bir dünya da yaşadığımıza ikna olurum. Ama böyle bomboş şekilde, yani evden öylesine ekmek almaya çıkmışken elektrik çarpsın ölsün Ya da yolda yürürken bir anda birinin seni öldüreceği gelsin ve ölsün Ya da buradaki gibi, huzur içinde uyurken bir anda yangın çıksın ya da deprem olsun ve orada can çekişerek insanlar ölsün Yani ölümün en ucuzu, en kalitesiz, en işe yaramaz olan haliyle ölelim. Böylece, yaşamaya çalışırken zedelenen insanlık onurumuz, yine aynı şekilde en ucuz ve haysiyetsiz biçimde, hiçbir şeye değmeyecek bir şekilde yok olsun. En azından, “Başkaları da benim gibi öldü” deriz Ne güzel değil mi… Başkalarının sorumsuzlukları sebebiyle, hiç birsey uğruna ölmek…   Bu yaşıma kadar verdiğim çabalar… Yaptıklarım, yapmak istediklerim ve daha yapacaklarım... Sorumluluklarım, ailem, sevdiklerim… Yaşayacaklarım… Umutlarım… Hayallerim…   Hepsi bir anda yok olsun.   Saçma sapan anlamlar yüklüyoruz bu hayata Kendimizi var edebilmek, değerli olmak ve etraftan da değer görmek için…   Ve sonunda Hayat bok yolunda bitebiliyor…Ne için? Buna sebep olanlar, benden- bizden daha değerli ve ayrıcalıklı oldukları için mi?   Dünya’yı böyle yakasım geliyor… Ben öleceğime, siz ölün ve umurumda bile olmazsınız diyorum bazen …   Sonra da “O kadar etkisiz insanlarız ki, bir anda durduk yere başkalarının sorumsuzluğu sebebiyle ölmeyeceğimizin ne garantisi var? Bizim hakkımızı kim savunacak? Nasıl bu korku ve belirsizlik içinde yaşamaya devam edeceğiz? “diyorum.   İmkânım olsa, sorumluluk sahibi olup da sorumluluktan kaçan ve kendini kurtarmak için başkalarının hayatını mahveden herkesi ortadan kaldırmak isterdim. Kendimi bu uğurda feda etsem ve sonucunda geri kalan insanlar rahatlasa, onların yakasından düşseler… Keşke böyle bir seçim şansım olsa, ne güzel olurdu.   Hayat tamda böyle birsey değilmi zaten? Öfkeli, saldırgan, umursamaz, menfaatçi, tehlikeli ve aynı zamanda merhametli, destek olmak isteyen, sevgi dolu, şefkatli … Özetle karışık.   Ben karıştım artık. Geçenlerde Adsız Aşıklar dizisinde. “Türkiye mutsuzlar için şahane bir yer, yurtdışında yalnız yalnız mutsuz olacağına burada kolektif bir mutsuzluğun parçası oluyorsun ve bu insana çok iyi geliyor …”  diyordu. Buna tamamen katılıyorum. Ben yaklaşık 1.5 senedir İngiltere yaşıyorum. Burası mutsuzlar için dünyanın en kötü yeri olabilir çünkü buradaki insanlar taa çocukluklarından itibaren mutlu. Sürekli güler yüzlüler ve birebirlerine saygılılar. İlk başlarda bu durumu aldıkları eğitime ve kültürlerine bağlıyordum ancak durum hiç o kadar basit değil. Buradakiler; gelecek kaygısı, toplum baskısı, maddi sıkıntı, sevilmeme korkusu, desteksiz kalma, dışlanma korkusu, aile içi şiddet, sokağa çıkınca acaba biri bana saldırır mı? Kaldığım ev biranda başıma çöker mi ya da yanarak ölür müyüm? Kabul görür müyüm? Değer görür müyüm? vb bunları yaşamıyorlar ki… Daha doğrusu bunları pek bilmiyorlar. Yani isteseler de mutsuz olacakları bir ortam pek oluşmuyor… Böyle olunca geriye mutlu olmak, güler yüz kalıyor. Bunlara alışmamış biri olarak, ilk başta her şey çok güzel geliyordu ama bunlar sürekli mutlu ve alışmamış götte don durmuyor. Ben her gün TR’de başka bir felaket haberi görüyorum ve içimde hala yaşıyorum. Biz TR’de o kadar alışmışız mutsuz olmaya, gergin ortamlara, tehlike içinde hissetmeye ve mutsuzluğumuza rağmen yıkılmamaya. Bir yerden sonra artık burada gıcık oluyorsun. “Ne var bu kadar mutlu olacak?”  demeye başlıyorsun. Buradakiler, yokluk, şiddet, mobbing, kaygı, çaresizlik vb bunları görmemiş ki… Bir de mutsuzluk öyle birkaç şiddet, biraz yokluk, bir miktar çaresizlik ile olmuyor yani bunlara düzenli maruz kalmak lazım. Şimdi bu İngiliz’ler biraz mutsuzluk, yokluk, çaresizlik görünce hemen birlik olup toparlıyorlar, üstesinden geliyorlar. Maruz kalma süreleri az olunca toparlaması da kolay oluyor.  Çok mu zordu buradaki gibi hayatlara TR’de de sahip olmak? Şimdi birileri çıkıp “Bunlar hep imtihan, sabır göstermek lazım “ diyebilir… Daha ne desem bilemedim … Allah yardımcımız olsun. Bolu’da otelde ölenlere Allah’tan rahmet ve yakınlarına sabır diliyorum. Umarım sesimizi duyanlar vardır.   Sağlıkla kalın  
Ekleme Tarihi: 23 Ocak 2025 - Perşembe
Eşber Oktay

Yaşamak

Yaşamak, ne kadar güzel değil mi… Bolu’da 74 kişi kaldığı otelde uyurken yangında öldü.

Böyle insan kusuru felaketlerde ölenleri gördükçe içime farklı bir huzur, farklı bir rahatlama geliyor …

O kadar küçük ve önemsiziz ki, istediğimiz kadar uğraşalım sesimizi çıkarmaya, hakkımızı aramaya çalışalım işin sonunda bok yoluna gidip gece uyurken kaldığım yerde yanarak ölmeyeceğimi nereden bileceğim? Ben bu soruyu neden sorma gereği hissediyorum??

E ozaman hani nerede kaldı benim bunca sene verdiğim mücadele? Hakkımı savunmaya çalıştıklarım?

Hem kendimi hem etrafımı korumaya çalışmam? Örnek olmaya çalışmam …

Yapmak istediklerim, hayallerim…

Bunlar nerede kaldı?

Bir hiç uğruna, başkalarının yediği haltlar yüzünden ben bok yoluna gittim ve öldüm.

Bu sebeple böyle haberleri okuyunca artık içimde saçma bir huzur oluyor.

Bazen, iyi ki ölmüşler kurtuldular diyorum…

Olan bize yani kalanlara oluyor…

Sürekli kendimi yaşatabilme çabamdan yorulduğumu fark ediyorum…

Yaşamaktan keyif almıyor aksine korkuyorum.

Böyle bok yoluna pisipisine ölen insanları gördükçe, elimden geldiğince görmemeye, kendimi kapatmaya çalışıyorum ama bunu da yapamıyorum çünkü görmezden gelmeye harcayacağım enerjiyi, bir şeyler yapmaya harcamayı seçiyorum.

Haliyle maruz kaldıkça korkularım da artıyor

En iyisi herkes böyle pisipisine ölsün gitsin… böylece eşit ve adaletli bir dünya da yaşadığımıza ikna olurum.

Ama böyle bomboş şekilde, yani evden öylesine ekmek almaya çıkmışken elektrik çarpsın ölsün

Ya da yolda yürürken bir anda birinin seni öldüreceği gelsin ve ölsün

Ya da buradaki gibi, huzur içinde uyurken bir anda yangın çıksın ya da deprem olsun ve orada can çekişerek insanlar ölsün

Yani ölümün en ucuzu, en kalitesiz, en işe yaramaz olan haliyle ölelim.

Böylece, yaşamaya çalışırken zedelenen insanlık onurumuz, yine aynı şekilde en ucuz ve haysiyetsiz biçimde, hiçbir şeye değmeyecek bir şekilde yok olsun. En azından, “Başkaları da benim gibi öldü” deriz

Ne güzel değil mi…

Başkalarının sorumsuzlukları sebebiyle, hiç birsey uğruna ölmek…

 

Bu yaşıma kadar verdiğim çabalar…

Yaptıklarım, yapmak istediklerim ve daha yapacaklarım...

Sorumluluklarım, ailem, sevdiklerim…

Yaşayacaklarım…

Umutlarım…

Hayallerim…

 

Hepsi bir anda yok olsun.

 

Saçma sapan anlamlar yüklüyoruz bu hayata

Kendimizi var edebilmek, değerli olmak ve etraftan da değer görmek için…

 

Ve sonunda Hayat bok yolunda bitebiliyor…Ne için?

Buna sebep olanlar, benden- bizden daha değerli ve ayrıcalıklı oldukları için mi?

 

Dünya’yı böyle yakasım geliyor…

Ben öleceğime, siz ölün ve umurumda bile olmazsınız diyorum bazen …

 

Sonra da “O kadar etkisiz insanlarız ki, bir anda durduk yere başkalarının sorumsuzluğu sebebiyle ölmeyeceğimizin ne garantisi var? Bizim hakkımızı kim savunacak? Nasıl bu korku ve belirsizlik içinde yaşamaya devam edeceğiz? “diyorum.

 

İmkânım olsa, sorumluluk sahibi olup da sorumluluktan kaçan ve kendini kurtarmak için başkalarının hayatını mahveden herkesi ortadan kaldırmak isterdim. Kendimi bu uğurda feda etsem ve sonucunda geri kalan insanlar rahatlasa, onların yakasından düşseler… Keşke böyle bir seçim şansım olsa, ne güzel olurdu.

 

Hayat tamda böyle birsey değilmi zaten? Öfkeli, saldırgan, umursamaz, menfaatçi, tehlikeli ve aynı zamanda merhametli, destek olmak isteyen, sevgi dolu, şefkatli … Özetle karışık.  

Ben karıştım artık.

Geçenlerde Adsız Aşıklar dizisinde. “Türkiye mutsuzlar için şahane bir yer, yurtdışında yalnız yalnız mutsuz olacağına burada kolektif bir mutsuzluğun parçası oluyorsun ve bu insana çok iyi geliyor …”  diyordu.

Buna tamamen katılıyorum. Ben yaklaşık 1.5 senedir İngiltere yaşıyorum. Burası mutsuzlar için dünyanın en kötü yeri olabilir çünkü buradaki insanlar taa çocukluklarından itibaren mutlu. Sürekli güler yüzlüler ve birebirlerine saygılılar.

İlk başlarda bu durumu aldıkları eğitime ve kültürlerine bağlıyordum ancak durum hiç o kadar basit değil.

Buradakiler; gelecek kaygısı, toplum baskısı, maddi sıkıntı, sevilmeme korkusu, desteksiz kalma, dışlanma korkusu, aile içi şiddet, sokağa çıkınca acaba biri bana saldırır mı? Kaldığım ev biranda başıma çöker mi ya da yanarak ölür müyüm? Kabul görür müyüm? Değer görür müyüm? vb bunları yaşamıyorlar ki… Daha doğrusu bunları pek bilmiyorlar.

Yani isteseler de mutsuz olacakları bir ortam pek oluşmuyor…

Böyle olunca geriye mutlu olmak, güler yüz kalıyor.

Bunlara alışmamış biri olarak, ilk başta her şey çok güzel geliyordu ama bunlar sürekli mutlu ve alışmamış götte don durmuyor. Ben her gün TR’de başka bir felaket haberi görüyorum ve içimde hala yaşıyorum.

Biz TR’de o kadar alışmışız mutsuz olmaya, gergin ortamlara, tehlike içinde hissetmeye ve mutsuzluğumuza rağmen yıkılmamaya.

Bir yerden sonra artık burada gıcık oluyorsun. “Ne var bu kadar mutlu olacak?”  demeye başlıyorsun.

Buradakiler, yokluk, şiddet, mobbing, kaygı, çaresizlik vb bunları görmemiş ki…

Bir de mutsuzluk öyle birkaç şiddet, biraz yokluk, bir miktar çaresizlik ile olmuyor yani bunlara düzenli maruz kalmak lazım. Şimdi bu İngiliz’ler biraz mutsuzluk, yokluk, çaresizlik görünce hemen birlik olup toparlıyorlar, üstesinden geliyorlar. Maruz kalma süreleri az olunca toparlaması da kolay oluyor.  Çok mu zordu buradaki gibi hayatlara TR’de de sahip olmak?

Şimdi birileri çıkıp “Bunlar hep imtihan, sabır göstermek lazım “ diyebilir…

Daha ne desem bilemedim …

Allah yardımcımız olsun.

Bolu’da otelde ölenlere Allah’tan rahmet ve yakınlarına sabır diliyorum.

Umarım sesimizi duyanlar vardır.

 

Sağlıkla kalın  

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve okurmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.