Berna Deveci
Köşe Yazarı
Berna Deveci
 

Kız kardeşim Patricia

Bazı insanlar vardır. Onlarla aynı dili konuşuyor olmanız gerekmez. Bütün yaşamınız boyunca tam da o gün o saatte orada olmasaydınız hiçbir zaman ve anda karşılaşmayacağınızı anladığınız kız kardeşinizdir o kişi. Kalbinizin ta derininde belli belirsiz hiç bilmediğiniz bir dilde hissettiğiniz sevgidir. Çok eskilerde kalmış da adını hatırlayamadığınız bir dostunuza rastlamışsınızdır sanki. Belli belirsiz anılar uçuşur beyninize. Gri, renkli-renksiz, yaşanmışla yaşanmamış arası gibi bir şeyler belirir gözlerinizin önünde. Göz göze geldiğinizde gözünün irisi, gülümsediğinde dudağının kıvrımı, ikinize de ait olmayan tek iletişim noktanız İngilizcede kullandığı kelimeler bile size aittir sanki. O konuşunca İngilizceyi daha bir kolay anlıyor gibi hissedersiniz. Aslında ikinizin de bildiği başka bir anadil varmış da yok olmuştur adeta. Tutsak kalmışsınızdır İngilizceye… Aslında bu hafta eğitimdeki sorunlar, okullarda yaşanan temizlik sorunu ve bazı yerel yönetimlerin/belediyelerin halkı nasıl da hayal kırıklığına uğrattığını yazacaktım. Size sözüm olsun. Hepsi de kalbimi sıkıştırıyor. Çocuklarımız, hizmetsiz kalan ve küskün seçmenler hepsini sırayla toparlayacağım. Ama bugün o gün değil! Gün çok acı… çok göz yaşı... Yeter artık dediğim, isyan ettiğim bir gün. Yaklaşık bir yılı aşkındır Filistin ve İsrail arasındaki gerilim ve çatışmalar hepimizi derinden etkiliyor. Öğrenmesi de anlaması da çok zor ve karışık. Filistin Tarihinin boyumu aşan azgın dalgalarında uzun zamandır cebelleşiyorum. Ne kadar geriye gidersem gideyim karşıma her seferinde koskocaman yeni dalgalar, durulmayan denizler çıkıyor. O yüzden pes ettim. Fazla geriye gitmeden bu sefer meseleye tam da ortasından gireceğim. Benim aynı dili konuşmadığım, Abu Dabi’de yaşamasaydım varlığından hiçbir zaman haberimin olmayacağı bir Lübnanlı bir kız kardeşim var. Yok yok! Öyle babamın yasak bir aşkının meyvesi falan değil. Kendimi çok yakın hissettiğim bir Arap Hristiyan kadın. Orijini Filistin olan, ailesi Lübnan vatandaşı olan ya da belki 1960-80 arası Lübnan’a sığındılar; çok da iyi bildiğimi söyleyemem, biz yan yana gelince çocuklarımızın yanında bu acıklı hikayelerden pek bahsetmezdik; kendisi İngiliz vatandaşı, vatansız Mezopotamya’nın kadersiz insanlarından birisi… Filistin Müslüman Kardeşler’in siyasi kanadını temsil eden Hamas, 1980’lerin başında doğan bir barışçıl örgüttü önceleri. Aslında geçmişi biraz daha geriye gidiyor. 1950’li ve 1960’lı yıllarda Filistin’in İslamileştirilmesi için çalışan sosyal hizmet, camiler, yardımlar, dini eğitimler veren örgüt olarak ortaya çıkıyor. 1987’de Filistinliler İsrail işgaline karşı büyük bir ayaklanma başlatıyorlar. İşte bu dönemde Hamas silahlanıyor (belki o zamana kadar da küçük çaplı faaliyetleri vardı) ve güçleniyor. Amacını İsrail ve Filistin toprakları üzerinde İslami bir Filistin Devleti kurmak olarak tanımlıyor. ABD’de Bill Clinton’ın başkanlık yaptığı 1990’lı yıllarda Filistin’de de Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yaser Arafat var. Arafat bu dönemde Clinton’ın arabuluculuğunda İsrail ile anlaşma yoluna gidiyor. Çatışmasız bir döneme giriliyor. Fakat Arafat’ın aldığı kararlar Filistin halkını ikiye bölüyor. Bir grup Arafat’ın ‘’zaten İsrail orada diyerek Filistin topraklarının %75’ini kaybettiğini savunuyordu’’ Karşılığında Filistin topraklarının %22’si üzerinde Filistin devleti kurma vaadi  halkta karşılık bulmuyor. Çünkü Yaser Arafat dönemine kadar Filistinli yetkililer İsrail diye bir devletin varlığını kabul etmiyorlardı. Arafat bu kuralı bozuyor ve İsrail ile anlaşmaya vararak İsrail’in varlığını tanımış oluyor.  Bu, Filistinliler için büyük bir taviz olarak görüliyor. İşte Hamas’ ın taraftar bulması ve güçlenmesi tam da bu döneme denk gelir. Hamas örgütü, toprakların %22’si üzerinde küçük bir Filistin Devleti kurulmasına karşı çıkıyor. Filistin’in kaybettiği tüm toprakları alarak İsrailsiz tek bir Filistin İslam Devleti kurmayı savunuyor. Filistin’de iki siyasi yaklaşım hakimdir: 1)Barış görüşmelerine odaklanan siyaset: Ulusal hakların alınması için barışçıl bir yaklaşımı savunurlar. 2)Şiddet ve çatışma içeren Hamas’ın liderliğindeki direniş yaklaşımı: Barışçıl söylemlerle hiçbir şey elde edilemeyeceğini ancak direniş ile toprakların geri alınabileceğini savunur. 2000’lerde Kudüs ve çevre topraklar, amansız bir çekişme içerisine sürüklendi. Hamas, sık sık İsrail’in bulunduğu bölgede eylem ve saldırılar düzenliyordu. 2006’daki genel seçimlere adaylığını koydu. Bütün dünyanın nefesini tutarak izlediği seçimler Hamas’ın lehine sonuçlandı. Sonrasında Gazze bölgesinde Filistinli farklı görüşteki kurtuluş örgütleri birbirleriyle çatışmaya başladı. Böylece Filistin’in cılız da olsa tek sesliliği bozuldu. Hamas, tüm Filistin’in tek bir inanç sistemi altında Müslüman bir devlet olmasından yana tavır alıyordu. Ancak Filistin’de Müslüman olmayan Araplar da bulunmaktaydı. Çatışmalar Gazze bölgesini kaosa sürükledi. Çünkü Gazze 3 semavi dinin de köklerinin bulunduğu merkezdi. İki devlet de sınırlarını büyütmek istiyor, merkezi Kudüs olan toprakların kendi hakları olduğuna inanıyordu. Gazze’de bu sıcak çatışmalar yaşanırken çok uzaklarda Oslo’da ise Filistin Yönetimi kurulmaktaydı. Fakat hukuken garabet bir durum söz konusuydu. Oslo’da Filistin Yönetiminin kurulması için antlaşma imzalayanlar, aslında genel seçimlerin kaybedenleri idi… Günümüzde Filistin, bu nedenle iki ayrı bölgeye ayrılmış; birbiri ile sınırı olmayan iki farklı yönetim ve bölge olarak kalmıştır. Bir yanda seçimleri kazandığı için Gazze’nin Filistin topraklarında olması gerektiğini savunan ve Gazze’yi kontrol eden Hamas, diğer yanda Oslo Antlaşmasını imzalamış başkan Mahmud Abbas.. Oslo’da 2. bir anlaşma daha yapılmıştır. 2. Oslo Anlaşmasına göre; Filistin, Batı Şeria, Gazze Şeridi olarak bölge üçe ayrılmıştır. Lübnan’a sıçrayan çatışmalar öncesine ve bir yıl önce başlayan şiddetli çatışmalara kadar Filistin ve Gazze Şeridi (topraklarının %18) A bölgesi olarak anılıyor ve tamamen Filistin kontrolündeydi; %22'lik B bölgesi ise Filistin idaresi tarafından yönetiliyordu. %60’lık kısım ise İsrail Güvenlik Güçleri kontörlünün altındaydı. Şu an her yer yıkılmış, ölü ve yaralıların sayısı kestirilemiyor. Savaş mağduru kadın, yaşlı, çocuğun akıbeti bilinmiyor. Dün gece Lübnan’a doğru atılan bombaları gördüm göreli aklıma Patricia geldi. Nasılsın? Lübnan’daki ailen iyi mi diye sordum. Teşekkür etti. Türk halkını çok sevdiğini her zaman bizi iyi ve dost olarak andığını söyledi. Birbirimizden çok uzakta gözyaşlarımız eşliğinde uzun bir süre yazıştık… Tüm Türk Halkına selamı var. Uzun uzun yazdı. Sizlere onun sözleri ile veda etmek istiyorum: Benim topraklarım zeytinlerin, incirlerin ve sedir ağaçlarının diyarı… Lübnan’da Filistinli bir ailenin çocuğu olarak doğdum. Birçok ülkede yaşadım. Şimdi Birleşik Krallık’a yerleştim; kendime şunu soruyorum: Ben kimim? Nereye aitim? Ve cevap kalbimin ve ruhumun derinliklerinden geliyor. Ben diasporadan gelen gururlu bir Filistinli Hristiyanım. Ben, tıpkı İsa gibi bir Arap ülkesinde ve gururla mensubu olduğum Arap Hristiyan/Müslüman kültüründe yaşayan bir Hristiyan Arapım. Kilisenin çanlarının sesini ve camilerden gelen büyüleyici ezan sesini özlüyorum. Ben de Lübnanlıyım, dağ zirveleri ve sedir ağaçlarının ülkesinde doğup büyüdüm…
Ekleme Tarihi: 02 Ekim 2024 - Çarşamba
Berna Deveci

Kız kardeşim Patricia

Bazı insanlar vardır. Onlarla aynı dili konuşuyor olmanız gerekmez. Bütün yaşamınız boyunca tam da o gün o saatte orada olmasaydınız hiçbir zaman ve anda karşılaşmayacağınızı anladığınız kız kardeşinizdir o kişi. Kalbinizin ta derininde belli belirsiz hiç bilmediğiniz bir dilde hissettiğiniz sevgidir. Çok eskilerde kalmış da adını hatırlayamadığınız bir dostunuza rastlamışsınızdır sanki. Belli belirsiz anılar uçuşur beyninize. Gri, renkli-renksiz, yaşanmışla yaşanmamış arası gibi bir şeyler belirir gözlerinizin önünde. Göz göze geldiğinizde gözünün irisi, gülümsediğinde dudağının kıvrımı, ikinize de ait olmayan tek iletişim noktanız İngilizcede kullandığı kelimeler bile size aittir sanki. O konuşunca İngilizceyi daha bir kolay anlıyor gibi hissedersiniz. Aslında ikinizin de bildiği başka bir anadil varmış da yok olmuştur adeta. Tutsak kalmışsınızdır İngilizceye…

Aslında bu hafta eğitimdeki sorunlar, okullarda yaşanan temizlik sorunu ve bazı yerel yönetimlerin/belediyelerin halkı nasıl da hayal kırıklığına uğrattığını yazacaktım. Size sözüm olsun. Hepsi de kalbimi sıkıştırıyor. Çocuklarımız, hizmetsiz kalan ve küskün seçmenler hepsini sırayla toparlayacağım. Ama bugün o gün değil! Gün çok acı… çok göz yaşı... Yeter artık dediğim, isyan ettiğim bir gün.

Yaklaşık bir yılı aşkındır Filistin ve İsrail arasındaki gerilim ve çatışmalar hepimizi derinden etkiliyor. Öğrenmesi de anlaması da çok zor ve karışık. Filistin Tarihinin boyumu aşan azgın dalgalarında uzun zamandır cebelleşiyorum. Ne kadar geriye gidersem gideyim karşıma her seferinde koskocaman yeni dalgalar, durulmayan denizler çıkıyor. O yüzden pes ettim. Fazla geriye gitmeden bu sefer meseleye tam da ortasından gireceğim.

Benim aynı dili konuşmadığım, Abu Dabi’de yaşamasaydım varlığından hiçbir zaman haberimin olmayacağı bir Lübnanlı bir kız kardeşim var. Yok yok! Öyle babamın yasak bir aşkının meyvesi falan değil. Kendimi çok yakın hissettiğim bir Arap Hristiyan kadın. Orijini Filistin olan, ailesi Lübnan vatandaşı olan ya da belki 1960-80 arası Lübnan’a sığındılar; çok da iyi bildiğimi söyleyemem, biz yan yana gelince çocuklarımızın yanında bu acıklı hikayelerden pek bahsetmezdik; kendisi İngiliz vatandaşı, vatansız Mezopotamya’nın kadersiz insanlarından birisi…

Filistin Müslüman Kardeşler’in siyasi kanadını temsil eden Hamas, 1980’lerin başında doğan bir barışçıl örgüttü önceleri. Aslında geçmişi biraz daha geriye gidiyor. 1950’li ve 1960’lı yıllarda Filistin’in İslamileştirilmesi için çalışan sosyal hizmet, camiler, yardımlar, dini eğitimler veren örgüt olarak ortaya çıkıyor. 1987’de Filistinliler İsrail işgaline karşı büyük bir ayaklanma başlatıyorlar. İşte bu dönemde Hamas silahlanıyor (belki o zamana kadar da küçük çaplı faaliyetleri vardı) ve güçleniyor. Amacını İsrail ve Filistin toprakları üzerinde İslami bir Filistin Devleti kurmak olarak tanımlıyor. ABD’de Bill Clinton’ın başkanlık yaptığı 1990’lı yıllarda Filistin’de de Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yaser Arafat var. Arafat bu dönemde Clinton’ın arabuluculuğunda İsrail ile anlaşma yoluna gidiyor. Çatışmasız bir döneme giriliyor. Fakat Arafat’ın aldığı kararlar Filistin halkını ikiye bölüyor.

Bir grup Arafat’ın ‘’zaten İsrail orada diyerek Filistin topraklarının %75’ini kaybettiğini savunuyordu’’ Karşılığında Filistin topraklarının %22’si üzerinde Filistin devleti kurma vaadi  halkta karşılık bulmuyor. Çünkü Yaser Arafat dönemine kadar Filistinli yetkililer İsrail diye bir devletin varlığını kabul etmiyorlardı. Arafat bu kuralı bozuyor ve İsrail ile anlaşmaya vararak İsrail’in varlığını tanımış oluyor.  Bu, Filistinliler için büyük bir taviz olarak görüliyor. İşte Hamas’ ın taraftar bulması ve güçlenmesi tam da bu döneme denk gelir. Hamas örgütü, toprakların %22’si üzerinde küçük bir Filistin Devleti kurulmasına karşı çıkıyor. Filistin’in kaybettiği tüm toprakları alarak İsrailsiz tek bir Filistin İslam Devleti kurmayı savunuyor. Filistin’de iki siyasi yaklaşım hakimdir:

1)Barış görüşmelerine odaklanan siyaset: Ulusal hakların alınması için barışçıl bir yaklaşımı savunurlar. 2)Şiddet ve çatışma içeren Hamas’ın liderliğindeki direniş yaklaşımı: Barışçıl söylemlerle hiçbir şey elde edilemeyeceğini ancak direniş ile toprakların geri alınabileceğini savunur.

2000’lerde Kudüs ve çevre topraklar, amansız bir çekişme içerisine sürüklendi. Hamas, sık sık İsrail’in bulunduğu bölgede eylem ve saldırılar düzenliyordu. 2006’daki genel seçimlere adaylığını koydu. Bütün dünyanın nefesini tutarak izlediği seçimler Hamas’ın lehine sonuçlandı. Sonrasında Gazze bölgesinde Filistinli farklı görüşteki kurtuluş örgütleri birbirleriyle çatışmaya başladı. Böylece Filistin’in cılız da olsa tek sesliliği bozuldu. Hamas, tüm Filistin’in tek bir inanç sistemi altında Müslüman bir devlet olmasından yana tavır alıyordu. Ancak Filistin’de Müslüman olmayan Araplar da bulunmaktaydı. Çatışmalar Gazze bölgesini kaosa sürükledi. Çünkü Gazze 3 semavi dinin de köklerinin bulunduğu merkezdi. İki devlet de sınırlarını büyütmek istiyor, merkezi Kudüs olan toprakların kendi hakları olduğuna inanıyordu.

Gazze’de bu sıcak çatışmalar yaşanırken çok uzaklarda Oslo’da ise Filistin Yönetimi kurulmaktaydı. Fakat hukuken garabet bir durum söz konusuydu. Oslo’da Filistin Yönetiminin kurulması için antlaşma imzalayanlar, aslında genel seçimlerin kaybedenleri idi…

Günümüzde Filistin, bu nedenle iki ayrı bölgeye ayrılmış; birbiri ile sınırı olmayan iki farklı yönetim ve bölge olarak kalmıştır. Bir yanda seçimleri kazandığı için Gazze’nin Filistin topraklarında olması gerektiğini savunan ve Gazze’yi kontrol eden Hamas, diğer yanda Oslo Antlaşmasını imzalamış başkan Mahmud Abbas.. Oslo’da 2. bir anlaşma daha yapılmıştır. 2. Oslo Anlaşmasına göre; Filistin, Batı Şeria, Gazze Şeridi olarak bölge üçe ayrılmıştır. Lübnan’a sıçrayan çatışmalar öncesine ve bir yıl önce başlayan şiddetli çatışmalara kadar Filistin ve Gazze Şeridi (topraklarının %18) A bölgesi olarak anılıyor ve tamamen Filistin kontrolündeydi; %22'lik B bölgesi ise Filistin idaresi tarafından yönetiliyordu. %60’lık kısım ise İsrail Güvenlik Güçleri kontörlünün altındaydı.

Şu an her yer yıkılmış, ölü ve yaralıların sayısı kestirilemiyor. Savaş mağduru kadın, yaşlı, çocuğun akıbeti bilinmiyor. Dün gece Lübnan’a doğru atılan bombaları gördüm göreli aklıma Patricia geldi. Nasılsın? Lübnan’daki ailen iyi mi diye sordum.

Teşekkür etti. Türk halkını çok sevdiğini her zaman bizi iyi ve dost olarak andığını söyledi. Birbirimizden çok uzakta gözyaşlarımız eşliğinde uzun bir süre yazıştık…

Tüm Türk Halkına selamı var. Uzun uzun yazdı. Sizlere onun sözleri ile veda etmek istiyorum:

Benim topraklarım zeytinlerin, incirlerin ve sedir ağaçlarının diyarı… Lübnan’da Filistinli bir ailenin çocuğu olarak doğdum. Birçok ülkede yaşadım. Şimdi Birleşik Krallık’a yerleştim; kendime şunu soruyorum: Ben kimim? Nereye aitim? Ve cevap kalbimin ve ruhumun derinliklerinden geliyor. Ben diasporadan gelen gururlu bir Filistinli Hristiyanım. Ben, tıpkı İsa gibi bir Arap ülkesinde ve gururla mensubu olduğum Arap Hristiyan/Müslüman kültüründe yaşayan bir Hristiyan Arapım. Kilisenin çanlarının sesini ve camilerden gelen büyüleyici ezan sesini özlüyorum. Ben de Lübnanlıyım, dağ zirveleri ve sedir ağaçlarının ülkesinde doğup büyüdüm…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (2)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve okurmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Nevin Korola
(02.10.2024 15:36 - #329)
Yüreğinize kaleminize sağlık.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve okurmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Gezgin 54
(02.10.2024 16:20 - #330)
Kaleminize saglik
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve okurmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.