Berna Deveci
Köşe Yazarı
Berna Deveci
 

Muhatap Kim?

Lozan Barış Antlaşması kadar onu imzalayan heyet ve anlaşma maddeleri de cumhuriyet tarihinin en çok tartışılan konularıdır. Kitap okumayı sevmeyen bir milletiz. Bunun üzerine bir de tarihi; meydana geldiği dönemin şartlarını ve koşullarını göz önüne almadan, halen üç kıtaya yayılmış kudretli Osmanlıymışız edası ile inceleyenler var. Hal böyle olunca da özgürce yaşadığımız bir vatan toprağımız olduğuna şükredip, önümüze bakıp dünyadaki gelişmeleri takip edeceğimize anlamsız, sığ tartışmalar içine sürüklenmekten kurtulamıyoruz. Bütün bu sığ ve anlamsız tartışmaları bir kenara bırakıp tarihi belgeler ışığında neler oldu neler yaşandı birlikte inceleyelim: 1 Kasım’da saltanatı tanımadığını duyuran meclisin 2 Kasım tarihli oturumundaki en önemli maddesi Lozan’a kimlerin gideceği idi. Dönemin belge ve kaynakları incelendiğinde delegelerin seçimi konusunda liderlerin anlaşmazlık içinde olduğu görülmektedir. Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalayan Osmanlı Paşası Rauf Orbay, şimdinin TBMM Hükümetinin içişleri bakanı idi. Dışişleri bakanı koltuğunda ise Yusuf Kemal Bey bulunuyordu. Mecliste Lozan heyeti başkanlığına Rauf Bey’in getirilmesi gerektiğini savunanlar vardı. Mustafa Kemal’e göre ise Mondros ve Sevr’deki Osmanlı’nın yenilmiş imajı yerine bu defa zafer kazanmış yeni devleti temsilen yeni bir yüzün gitmesi uygundu. Bunu şu sözleri ile ifade ediyor: “Rauf Bey’in başkanlığında bulunacağı heyetin bizim için hayati olan meselede muvaffak olacağına emin olamıyordum. Müşavir olarak İsmet Paşa’nın yanına verilmesini teklif etti. Bu teklife karşı fikrimi söylerken İsmet Paşa’dan müşavir olarak edilecek istifade sınırlıdır. İsmet Paşa başkan olursa azami derecede istifade sağlanacağına ben de inanıyorum”(1) Sonuç olarak İsmet Paşa Lozan, heyetinin başı olarak belirlendi ve hazırlıklarını tamamlayarak danışmanları ile birlikte yola çıktı. Lozan’a geldiklerinde ilk karşılaştıkları sorunlar nasıl bir durumla karşı karşıya kalacaklarının ön habercisi gibiydi. İngiltere ve İtalya, iç işlerini bahane ederek konferansı bir hafta ileriye erteletmişlerdi. İtilaf Devletleri, konferansın erteleneceğini Türk heyetine daha önceden resmi bir şekilde iletmeyerek konferans süresince Türk tarafına uygulayacakları muamelenin nasıl olacağının sinyalini veriyorlardı. Türk tarafı bu durumu lehine çevirmeyi başardı. Gazetelere demeçler vererek ve mümkün olan her yerde basın ile toplantılar düzenleyerek Kurtuluş Mücadelesi ve Türk Halkının haklı sebeplerini dünyaya duyurmaya başardı. (1) Konferansa; İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı, Japonya hükümetleri katılmıştır. Boğazlar ile ilgili çalışmalara, Karadeniz kıyı devletleri olarak, Sovyetler Birliği, Romanya ve Bulgaristan’ın da katılması esası kabul edilmiştir. Amerika Birleşik Devletleri her ne kadar Türkiye ile savaşmamış olsa da Lozan Konferansına gözlemci olarak katılmıştır. Konferans görüşmelerinde bir tarafta Türkiye yer alırken, karşı tarafta 12 devlet bulunmaktaydı. Bu 12 devletin büyük çoğunluğu, ağız birliği ederek kendi çıkarları doğrultusundaki çözümleri Türkiye’ye kabul ettirmeye çalışmışlardır. Komisyonlar şeklinde yürütülen görüşmelerde İngiltere, sınırlar, uyrukluk ve boğazların görüşüleceği birinci komisyona başkanlık etmiştir. Başkanı İtalyan olan ikinci komisyon Türkiye’de yabancılara uygulanacak olan rejimi (kapitülasyonlar, yargı yetkisi, imtiyazlar), başkanı Fransız olan üçüncü komisyon da, ekonomik ve mali işleri ve Osmanlı borçlarını görüşmekle görevliydi. Denilebilir ki, müttefiklerin her biri kendini en çok ilgilendiren konuların görüşüldüğü komisyona başkanlık etmek istemiştir. (Babaoğlu) (1) Konferansta Türk heyeti, zafer kazanmış bir milleti temsil ediyordu. İtilaf Devletleri temsilcileri ise halen kendilerini 1918 I. Dünya koşullarında görüyorlardı. Heyetler arasındaki bu görüş ayrılığı konferans boyunca devam etmiştir.   Konferans, İsviçre Cumhurbaşkanının açılış konuşması ile başlamıştı. Ardından İngiltere dışişleri bakanı Lord Curzon konuştu. Kimsenin beklemediği bir anda ayağa kalkarak kürsüye gelip söz alan İsmet Paşa, Türk Halkının sesini dünyaya şu sözleri ile duyurmuştur: “Barışın nimetlerinden her zaman yoksun kalan Türk ulusu, o tarihten bu yana, hak ve adalet elde etmek için ara vermeden yaptığı barış girişimlerinin yetersizliğini ve hiçbir şeye yaramadığını görerek ve artık hiçbir kurtuluş umudu kalmadığını anlayarak, varlığını korumayı ve maddi ve manevî kendi kaynaklarıyla bağımsızlığını kazanmayı başarmıştır. Türk ulusu, bu yolda, pek çok acılara katlanmış, sayısız fedakârlıklara rıza göstermiştir. Son yılların olayları insanlığın vicdanında genel barış ve huzurun, Devletlerce, birbirlerinin haklarına, özgürlüklerine ve bağımsızlıklarına karşılıklı olarak saygı gösterilmedikçe gerçekleşemeyeceği gerçeğini bir inanç ilkesi halinde yerleştirmiş bulunduğundan, bu olayların anısı, gelecek için bir barış ve huzur güvencesi olur umudundayım.”(2)   Açılış sırasında konuşma yapacağı kayıtlarda yer almayan İsmet Paşa’nın bu sözleri dünyaya Türk halkının bu konferansta eşit bir şekilde temsil edileceği umudu taşıdığını göstermesi bakımından önemlidir. Lord Curzon’un bir nutuk söyleyeceğini haber alan İnönü, kendisi de bir nutuk söylemeye karar vermiş ve hemen kaleme almıştır. İsmet Paşa’nın konuşacağını haber alan yetkililer Paşanın bundan vazgeçmesini rica etmişlerdir. Paşanın yetkililere yanıtı kısa ve net olmuştur: ‘’ Lord Curzon vazgeçerse ben de geçerim.’’ (2)   İsmet Paşa, İtilaf Devletlerine karşılarında yenilmiş bir Osmanlı’nın olmadığını, aksine zafer kazanmış bir Türk Halkı’nın olduğunu konferans boyunca ispatlamaya çalışmıştır. İtilaf Devletleri ise azınlıklar, boğazlar, kapütülasyonlar ve sınırların belirlenmesi, Osmanlı’dan kalan borçlar konusunda karşılarında yenilmiş bir devlet varmış gibi pazarlık yapmaya ve tezlerini ısrarla kabul ettirmeye çalışmışlardır. Bu durum, tarafların hiçbir sonuç alamadan dağılması ile sonuçlanmıştır. Görüşmeler kesilmiştir. Şimdi ne olacaktı? Türk halkı yeni bir savaşın eşiğinde miydi?   Berna Deveci   Yarın: Konferansın kesilmesi sonrası yaşananlar,konferansın ikinci kere toplanması ve anlaşmanın imzalanması.   Yararlanılan Kaynaklar: Babaoğlu R. (2019), Muharebeden Diplomasiye: Lozan Konferansı’nda Türk Delegasyon Heyetinin Karşılaştığı Zorluklar, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi İlhan, T. (2003), Konferansın Açılışı ve İsmet Paşa’nın Tutumu, İsmet İnönü ve Lozan Barış Konferansı,    
Ekleme Tarihi: 25 Temmuz 2024 - Perşembe
Berna Deveci

Muhatap Kim?

Lozan Barış Antlaşması kadar onu imzalayan heyet ve anlaşma maddeleri de cumhuriyet tarihinin en çok tartışılan konularıdır. Kitap okumayı sevmeyen bir milletiz. Bunun üzerine bir de tarihi; meydana geldiği dönemin şartlarını ve koşullarını göz önüne almadan, halen üç kıtaya yayılmış kudretli Osmanlıymışız edası ile inceleyenler var. Hal böyle olunca da özgürce yaşadığımız bir vatan toprağımız olduğuna şükredip, önümüze bakıp dünyadaki gelişmeleri takip edeceğimize anlamsız, sığ tartışmalar içine sürüklenmekten kurtulamıyoruz. Bütün bu sığ ve anlamsız tartışmaları bir kenara bırakıp tarihi belgeler ışığında neler oldu neler yaşandı birlikte inceleyelim:

1 Kasım’da saltanatı tanımadığını duyuran meclisin 2 Kasım tarihli oturumundaki en önemli maddesi Lozan’a kimlerin gideceği idi. Dönemin belge ve kaynakları incelendiğinde delegelerin seçimi konusunda liderlerin anlaşmazlık içinde olduğu görülmektedir. Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalayan Osmanlı Paşası Rauf Orbay, şimdinin TBMM Hükümetinin içişleri bakanı idi. Dışişleri bakanı koltuğunda ise Yusuf Kemal Bey bulunuyordu. Mecliste Lozan heyeti başkanlığına Rauf Bey’in getirilmesi gerektiğini savunanlar vardı. Mustafa Kemal’e göre ise Mondros ve Sevr’deki Osmanlı’nın yenilmiş imajı yerine bu defa zafer kazanmış yeni devleti temsilen yeni bir yüzün gitmesi uygundu. Bunu şu sözleri ile ifade ediyor: “Rauf Bey’in başkanlığında bulunacağı heyetin bizim için hayati olan meselede muvaffak olacağına emin olamıyordum. Müşavir olarak İsmet Paşa’nın yanına verilmesini teklif etti. Bu teklife karşı fikrimi söylerken İsmet Paşa’dan müşavir olarak edilecek istifade sınırlıdır. İsmet Paşa başkan olursa azami derecede istifade sağlanacağına ben de inanıyorum”(1)

Sonuç olarak İsmet Paşa Lozan, heyetinin başı olarak belirlendi ve hazırlıklarını tamamlayarak danışmanları ile birlikte yola çıktı. Lozan’a geldiklerinde ilk karşılaştıkları sorunlar nasıl bir durumla karşı karşıya kalacaklarının ön habercisi gibiydi. İngiltere ve İtalya, iç işlerini bahane ederek konferansı bir hafta ileriye erteletmişlerdi. İtilaf Devletleri, konferansın erteleneceğini Türk heyetine daha önceden resmi bir şekilde iletmeyerek konferans süresince Türk tarafına uygulayacakları muamelenin nasıl olacağının sinyalini veriyorlardı. Türk tarafı bu durumu lehine çevirmeyi başardı. Gazetelere demeçler vererek ve mümkün olan her yerde basın ile toplantılar düzenleyerek Kurtuluş Mücadelesi ve Türk Halkının haklı sebeplerini dünyaya duyurmaya başardı. (1)

Konferansa; İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı, Japonya hükümetleri katılmıştır. Boğazlar ile ilgili çalışmalara, Karadeniz kıyı devletleri olarak, Sovyetler Birliği, Romanya ve Bulgaristan’ın da katılması esası kabul edilmiştir. Amerika Birleşik Devletleri her ne kadar Türkiye ile savaşmamış olsa da Lozan Konferansına gözlemci olarak katılmıştır. Konferans görüşmelerinde bir tarafta Türkiye yer alırken, karşı tarafta 12 devlet bulunmaktaydı. Bu 12 devletin büyük çoğunluğu, ağız birliği ederek kendi çıkarları doğrultusundaki çözümleri Türkiye’ye kabul ettirmeye çalışmışlardır. Komisyonlar şeklinde yürütülen görüşmelerde İngiltere, sınırlar, uyrukluk ve boğazların görüşüleceği birinci komisyona başkanlık etmiştir. Başkanı İtalyan olan ikinci komisyon Türkiye’de yabancılara uygulanacak olan rejimi (kapitülasyonlar, yargı yetkisi, imtiyazlar), başkanı Fransız olan üçüncü komisyon da, ekonomik ve mali işleri ve Osmanlı borçlarını görüşmekle görevliydi. Denilebilir ki, müttefiklerin her biri kendini en çok ilgilendiren konuların görüşüldüğü komisyona başkanlık etmek istemiştir. (Babaoğlu) (1)

Konferansta Türk heyeti, zafer kazanmış bir milleti temsil ediyordu. İtilaf Devletleri temsilcileri ise halen kendilerini 1918 I. Dünya koşullarında görüyorlardı. Heyetler arasındaki bu görüş ayrılığı konferans boyunca devam etmiştir.

 

Konferans, İsviçre Cumhurbaşkanının açılış konuşması ile başlamıştı. Ardından İngiltere dışişleri bakanı Lord Curzon konuştu. Kimsenin beklemediği bir anda ayağa kalkarak kürsüye gelip söz alan İsmet Paşa, Türk Halkının sesini dünyaya şu sözleri ile duyurmuştur: “Barışın nimetlerinden her zaman yoksun kalan Türk ulusu, o tarihten bu yana, hak ve adalet elde etmek için ara vermeden yaptığı barış girişimlerinin yetersizliğini ve hiçbir şeye yaramadığını görerek ve artık hiçbir kurtuluş umudu kalmadığını anlayarak, varlığını korumayı ve maddi ve manevî kendi kaynaklarıyla bağımsızlığını kazanmayı başarmıştır. Türk ulusu, bu yolda, pek çok acılara katlanmış, sayısız fedakârlıklara rıza göstermiştir. Son yılların olayları insanlığın vicdanında genel barış ve huzurun, Devletlerce, birbirlerinin haklarına, özgürlüklerine ve bağımsızlıklarına karşılıklı olarak saygı gösterilmedikçe gerçekleşemeyeceği gerçeğini bir inanç ilkesi halinde yerleştirmiş bulunduğundan, bu olayların anısı, gelecek için bir barış ve huzur güvencesi olur umudundayım.”(2)

 

Açılış sırasında konuşma yapacağı kayıtlarda yer almayan İsmet Paşa’nın bu sözleri dünyaya Türk halkının bu konferansta eşit bir şekilde temsil edileceği umudu taşıdığını göstermesi bakımından önemlidir. Lord Curzon’un bir nutuk söyleyeceğini haber alan İnönü, kendisi de bir nutuk söylemeye karar vermiş ve hemen kaleme almıştır. İsmet Paşa’nın konuşacağını haber alan yetkililer Paşanın bundan vazgeçmesini rica etmişlerdir. Paşanın yetkililere yanıtı kısa ve net olmuştur:

‘’ Lord Curzon vazgeçerse ben de geçerim.’’ (2)

 

İsmet Paşa, İtilaf Devletlerine karşılarında yenilmiş bir Osmanlı’nın olmadığını, aksine zafer kazanmış bir Türk Halkı’nın olduğunu konferans boyunca ispatlamaya çalışmıştır. İtilaf Devletleri ise azınlıklar, boğazlar, kapütülasyonlar ve sınırların belirlenmesi, Osmanlı’dan kalan borçlar konusunda karşılarında yenilmiş bir devlet varmış gibi pazarlık yapmaya ve tezlerini ısrarla kabul ettirmeye çalışmışlardır. Bu durum, tarafların hiçbir sonuç alamadan dağılması ile sonuçlanmıştır. Görüşmeler kesilmiştir. Şimdi ne olacaktı? Türk halkı yeni bir savaşın eşiğinde miydi?

 

Berna Deveci

 

Yarın: Konferansın kesilmesi sonrası yaşananlar,konferansın ikinci kere toplanması ve anlaşmanın imzalanması.

 

Yararlanılan Kaynaklar:

  1. Babaoğlu R. (2019), Muharebeden Diplomasiye: Lozan Konferansı’nda Türk Delegasyon Heyetinin Karşılaştığı Zorluklar, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
  2. İlhan, T. (2003), Konferansın Açılışı ve İsmet Paşa’nın Tutumu, İsmet İnönü ve Lozan Barış Konferansı,

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (2)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve okurmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Esma Dağcı
(04.08.2024 10:18 - #296)
Konular çok güzel.Tşk.♥️
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve okurmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Esma Dağcı
(04.08.2024 10:18 - #297)
Konular çok güzel.Tşk.♥️
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve okurmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.