Berna Deveci
Köşe Yazarı
Berna Deveci
 

Simgeler

Geçen haftadan beri bir bozkurt işareti tartışmasıdır gidiyor. Kimileri bozkurt Türklerin yüzyıllardır kültürel bir işaretidir derken kimileri bu işaretin siyasi bir partiye ait olduğunu söylüyor. Biz bu tartışmalarla zamanımızı harcarken yurtdışındaki imajımız yerle bir oluyor. Toplumsal hafızamız sığlaşıyor. Yine sapla samanı birbirine karıştırıyor fark etmiyoruz. Bozkurt, tartışmasız kökleri Orta Asya’ya uzanan, Ergenekon ya da Türeyiş destanlarında karşımıza çıkan önemli bir ana karakterdir. Yanlış olan, ortak kültürümüzün bir simgesi olarak kalması gereken bu sembolün bir siyasi partinin uhdesine indirgenmiş olmasıdır. Bu simgenin bir siyasi parti simgesinden öte bir simge olduğu anlatılabilmiş olsaydı UEFA’ya, sonuç şüphesiz farklı olacaktı. UEFA’nın kendi açısından haklı tarafları çok. Haksızlık kendini bilmezlerin söz konusu bu özel simgeleri şiddet ve belli siyasi görüşler için kullanıyor olması! İçinden çıkılamayan sorunlar yumağı tam da burada başlıyor zaten! Biz Türkler, her şeyin, bütün milli değerlerimizin içini boşalttığımız gibi bu öz simgemizi de bir siyasi partiye kurban ettik bilmeden, doğru düzgün araştırmadan. Şimdi ne yaparsanız yapın artık siyasi parti simgesi olmadan önceki masum, gururlu simgeye dönüşemiyor. Koptu bir kere geçmişteki o gururlu hikayeye olan bağından. Geçmiş olsun. Tıpkı caanım Ergenekon kelimesinin bize hatırlattıklarının değiştiği gibi… Oysa Ergenekon, tarihi kaynaklarda geçen ne de güzel bir destandı davalara konu olmadan önce! Başka nelerin içini boşaltmadık ki; Güzelim tarihi bir semtin adının Aksaray olduğunu unuttuk mesela. Yılların emektar TÜİK’i yerine ENAG verileri dikkate alınıyor artık. Dilimin ucuna daha neler geldi de susmayı tercih ediyorum sizi üzmemek adına. Zira TÜİK bizi yeterince üzüyor. TÜİK’in açık kaynaklardan ulaşılan bilgilerine göre; Çamaşır makinesi ya da bulaşık makinesi fiyatları, gıda ürünleri, otomobil fiyatları baz alınıyormuş. Ama ne deterjan ne yumuşatıcı, ne şampuan ne de sabun fiyatlarını göremedim listede. Gülesim geldi. Aklıma vergi iadesine konu olan listeler geldi. Hatırlar mısınız? Harcadığımız bütün fişleri biriktirirdik. Kuru temizleme fişi vergi iadesine yazılırdı da deterjan yazılmazdı. Upuzun market fişinde deterjanın ve fiyatının üzerine bir çizik atar toplam harcama bedelinden de düşerek yazardık iade zarfının ilgili kutucuğuna. Ne günlerdi. Üç beş harcadığımız geri iade ediliyor diye seviniyorduk biz garipler. Ama şimdi ne mümkün! Böyle bir geliri bile mumla arar olduk. Her geçen on yıl bir öncekileri aratıyor.  Çünkü asgari ücret emekli maaşına denk değil artık. Yani devlet büyüklerimiz diyor ki sen emekli olunca yeme, içme, kira verme, öyle otur dımdızlak. Pardon da sevgili devlet büyüğüm acaba siz sayın vekiller emekli olunca ne yaparsınız sorabilir miyiz? Maaşınız asgari ücretin altına düşüyor mu? Bizimkiler neden düşüyor! Çalışırken aylıklarımızdan peşin peşin kestiğiniz sosyal güvenlik primlerimiz bugünlerimiz için değil miydi yoksa! Siz bize kendi cebinizden vermiyorsunuz ki o maaşları! Onlar bizim yıllar yıllar önce kesilmiş primlerimizin geri dönüşü. Ayrıca o hesaplama var ya o hesaplama! O hesapladığınız prim gün sayısı ve katsayıları da hiç hoşumuza gitmiyor bilginiz olsun. Neyse bu primlere hesaplara girersek hiç çıkamayız oraları karıştırmıyorum. Aslında yapılacaklar o kadar basit ki: Var olan parayı paylaştıramadığınız için çıkıyor bunca hırgür. Para bulunamadıkça da giderler ve vergiler arttırılarak vatandaşa ödenen maaşlar geri alınarak çözülmeye çalışıyor bu bozuk düzen. Halbuki paranın çok küçük bir kısmı fakir çoğunlukta. Büyük kısmı vergisi silinen, borcunu ödemeyen, zombi şirketler ve milletvekillerinde. Diyelim ki bizim elimizde lego küçük parçaları var. Biz bu parçaları üç kişiye bölüştüreceğiz. Eşit bir şekilde üçe bölmedikten sonra kimse ortaya bir ürün koyamaz. 100 parçanın 50’sini büyük ağabeye 35’ini ağabeyin kankisine verirsen geriye kala kala 15 parça kalır. Bu paylaşımdan güzel bir eser çıkar mı? Çıkmaz olur mu ya. Bal gibi çıkar. 50 parçanın sahibi ağabey kocaman bir gemi yapar. 35 parçanın sahibi kanki güzel bir liman yapar. 15 parçanın sahibi kardeş de yapa yapa küçücük bir sandal yapar. Neyinize yetmiyor. Haydi bakalım şimdi güzelce, kardeş kardeş oynayın bu oyunu. İşte bizim ekonominin başına gelen de lego oyunu gibi bir şey. Pastanın büyük kısmı hep varsıllara giderse, yoksul daha da yoksullaşırsa ortada ne pasta kalır ne oyun ne oyuncu. Kendimizi kandırdığımız günlük geçici sevinçlerimizle takılırız bir bozkurt işaretinin peşine yok öyleydi de böyleydi der dururuz. Biz bozkurttu ergenekondu diye birbirimizle debelenirken o koca koca gemicikler ne limanlara gider, ne sandalları yutar, çeşit çeşit pastalardan kaç dilimler yer bir bilsen… Sen 15 parçayla yaptığın lego sandalında bir ileri iki geri mehter marşıyla gezine dur, Elazığ’da 13 yerinden bıçaklanan kadın hakkın rahmetine kavuştu. İstanbul Pendik’te boşanma davası devam eden bir kadın eşi tarafından sokak ortasında vuruldu. Antalya’da sık sık bilinmeyen sebeplerle orman yangınları çıkıyor. Atanamayan öğretmenleri sorar isen onlar çoktan vazgeçti. Pazarda limon satıyorlar. Ha bu arada limon 70-80 lira oldu. Satışlar fena değil. Öğretmenler de pazarda iyi mi kazanıyor ne...i  
Ekleme Tarihi: 09 Temmuz 2024 - Salı
Berna Deveci

Simgeler

Geçen haftadan beri bir bozkurt işareti tartışmasıdır gidiyor. Kimileri bozkurt Türklerin yüzyıllardır kültürel bir işaretidir derken kimileri bu işaretin siyasi bir partiye ait olduğunu söylüyor. Biz bu tartışmalarla zamanımızı harcarken yurtdışındaki imajımız yerle bir oluyor. Toplumsal hafızamız sığlaşıyor. Yine sapla samanı birbirine karıştırıyor fark etmiyoruz.

Bozkurt, tartışmasız kökleri Orta Asya’ya uzanan, Ergenekon ya da Türeyiş destanlarında karşımıza çıkan önemli bir ana karakterdir. Yanlış olan, ortak kültürümüzün bir simgesi olarak kalması gereken bu sembolün bir siyasi partinin uhdesine indirgenmiş olmasıdır. Bu simgenin bir siyasi parti simgesinden öte bir simge olduğu anlatılabilmiş olsaydı UEFA’ya, sonuç şüphesiz farklı olacaktı. UEFA’nın kendi açısından haklı tarafları çok. Haksızlık kendini bilmezlerin söz konusu bu özel simgeleri şiddet ve belli siyasi görüşler için kullanıyor olması! İçinden çıkılamayan sorunlar yumağı tam da burada başlıyor zaten!

Biz Türkler, her şeyin, bütün milli değerlerimizin içini boşalttığımız gibi bu öz simgemizi de bir siyasi partiye kurban ettik bilmeden, doğru düzgün araştırmadan. Şimdi ne yaparsanız yapın artık siyasi parti simgesi olmadan önceki masum, gururlu simgeye dönüşemiyor. Koptu bir kere geçmişteki o gururlu hikayeye olan bağından. Geçmiş olsun. Tıpkı caanım Ergenekon kelimesinin bize hatırlattıklarının değiştiği gibi…

Oysa Ergenekon, tarihi kaynaklarda geçen ne de güzel bir destandı davalara konu olmadan önce! Başka nelerin içini boşaltmadık ki; Güzelim tarihi bir semtin adının Aksaray olduğunu unuttuk mesela. Yılların emektar TÜİK’i yerine ENAG verileri dikkate alınıyor artık. Dilimin ucuna daha neler geldi de susmayı tercih ediyorum sizi üzmemek adına. Zira TÜİK bizi yeterince üzüyor.

TÜİK’in açık kaynaklardan ulaşılan bilgilerine göre; Çamaşır makinesi ya da bulaşık makinesi fiyatları, gıda ürünleri, otomobil fiyatları baz alınıyormuş. Ama ne deterjan ne yumuşatıcı, ne şampuan ne de sabun fiyatlarını göremedim listede. Gülesim geldi. Aklıma vergi iadesine konu olan listeler geldi. Hatırlar mısınız? Harcadığımız bütün fişleri biriktirirdik. Kuru temizleme fişi vergi iadesine yazılırdı da deterjan yazılmazdı. Upuzun market fişinde deterjanın ve fiyatının üzerine bir çizik atar toplam harcama bedelinden de düşerek yazardık iade zarfının ilgili kutucuğuna. Ne günlerdi.

Üç beş harcadığımız geri iade ediliyor diye seviniyorduk biz garipler. Ama şimdi ne mümkün! Böyle bir geliri bile mumla arar olduk. Her geçen on yıl bir öncekileri aratıyor.  Çünkü asgari ücret emekli maaşına denk değil artık. Yani devlet büyüklerimiz diyor ki sen emekli olunca yeme, içme, kira verme, öyle otur dımdızlak. Pardon da sevgili devlet büyüğüm acaba siz sayın vekiller emekli olunca ne yaparsınız sorabilir miyiz? Maaşınız asgari ücretin altına düşüyor mu? Bizimkiler neden düşüyor! Çalışırken aylıklarımızdan peşin peşin kestiğiniz sosyal güvenlik primlerimiz bugünlerimiz için değil miydi yoksa! Siz bize kendi cebinizden vermiyorsunuz ki o maaşları! Onlar bizim yıllar yıllar önce kesilmiş primlerimizin geri dönüşü. Ayrıca o hesaplama var ya o hesaplama! O hesapladığınız prim gün sayısı ve katsayıları da hiç hoşumuza gitmiyor bilginiz olsun. Neyse bu primlere hesaplara girersek hiç çıkamayız oraları karıştırmıyorum.

Aslında yapılacaklar o kadar basit ki: Var olan parayı paylaştıramadığınız için çıkıyor bunca hırgür. Para bulunamadıkça da giderler ve vergiler arttırılarak vatandaşa ödenen maaşlar geri alınarak çözülmeye çalışıyor bu bozuk düzen. Halbuki paranın çok küçük bir kısmı fakir çoğunlukta. Büyük kısmı vergisi silinen, borcunu ödemeyen, zombi şirketler ve milletvekillerinde.

Diyelim ki bizim elimizde lego küçük parçaları var. Biz bu parçaları üç kişiye bölüştüreceğiz. Eşit bir şekilde üçe bölmedikten sonra kimse ortaya bir ürün koyamaz. 100 parçanın 50’sini büyük ağabeye 35’ini ağabeyin kankisine verirsen geriye kala kala 15 parça kalır. Bu paylaşımdan güzel bir eser çıkar mı? Çıkmaz olur mu ya. Bal gibi çıkar. 50 parçanın sahibi ağabey kocaman bir gemi yapar. 35 parçanın sahibi kanki güzel bir liman yapar. 15 parçanın sahibi kardeş de yapa yapa küçücük bir sandal yapar. Neyinize yetmiyor. Haydi bakalım şimdi güzelce, kardeş kardeş oynayın bu oyunu.

İşte bizim ekonominin başına gelen de lego oyunu gibi bir şey. Pastanın büyük kısmı hep varsıllara giderse, yoksul daha da yoksullaşırsa ortada ne pasta kalır ne oyun ne oyuncu. Kendimizi kandırdığımız günlük geçici sevinçlerimizle takılırız bir bozkurt işaretinin peşine yok öyleydi de böyleydi der dururuz. Biz bozkurttu ergenekondu diye birbirimizle debelenirken o koca koca gemicikler ne limanlara gider, ne sandalları yutar, çeşit çeşit pastalardan kaç dilimler yer bir bilsen…

Sen 15 parçayla yaptığın lego sandalında bir ileri iki geri mehter marşıyla gezine dur, Elazığ’da 13 yerinden bıçaklanan kadın hakkın rahmetine kavuştu. İstanbul Pendik’te boşanma davası devam eden bir kadın eşi tarafından sokak ortasında vuruldu. Antalya’da sık sık bilinmeyen sebeplerle orman yangınları çıkıyor. Atanamayan öğretmenleri sorar isen onlar çoktan vazgeçti. Pazarda limon satıyorlar. Ha bu arada limon 70-80 lira oldu. Satışlar fena değil. Öğretmenler de pazarda iyi mi kazanıyor ne...i

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve okurmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.