Suriye dosyasına kaldığımız yerden devam ediyoruz. Önceki yazılarımda Suriye kelimesinin “üç kıtanın buluştuğu yer” anlamına gelen bugünkü Lübnan, Ürdün, Filistin, İsrail ve Suriye’yi içine alan geniş bir coğrafyanın adı olduğundan; bu coğrafi kimliğin siyasi bir yapıya dönüşerek ‘Büyük Suriye’ ideolojisi fikrine dönüştüğünden; Fransız Manda Yönetimi boyunca en büyük korkunun Arap milliyetçiliğinin önünün açılması olduğundan bahsetmiştim. Arap dünyasındaki milliyetçilik anlayışının temelleri, Hz. Muhammed ile akrabalık bağlarının önemsendiği veyahut Hicret döneminde Hz. Muhammed’e kucak açan; İslamın koruyucusu olduğunu iddia eden; farklı görüş ve felsefeleri benimsemiş kabilelerin çekişmesine dayanıyor. (1)
Hz. Muhammed’in ölümünden sonra Müslümanlar dini önderlerinin kim olacağı konusunda anlaşmazlıklar yaşamışlardır. Başta 4 halife dönemi olmak üzere Emevi ve Abbasi dönemleri boyunca bu anlaşmazlıklar artarak devam etmiştir. Hilafet makamı ve İslamiyet, İslam bilginleri tarafından defalarca araştırılmış, yorumlanmış, yeniden düzenlenmiş ve incelenmiştir. Bu incelemeler ayrılıkların daha da derinleşmesi gibi ilginç bir sonuca sebep olmuş, yüz yıllar içerisinde birçok mezhep ve tarikatlar doğmuştur. Her grup kendi görüşünü bir diğerine empoze etmeye çalışmıştır. Bu durum savaşlara ve kanlı çatışmalara sebep olmuştur. Böylece her grup farklı bölgelere göç ederek kendi görüşü doğrultusunda yeni yapılanmalar meydana getirmiştir. (1) Böylece İslam dinin sınırları Arap yarımadasından Mezopotamya, Hindistan, Afrika ve hatta Avrupa kıtasına dahi ulaşmıştır. Günümüzde birbirinden farklı kültür ve özelliklere sahip Müslüman devletlerin temelleri işte böyle bir tarihsel arka plana dayanmaktadır. Suriye de aslında bir bölgenin adı iken benzer siyasi ve yorumsal çekişmeler sonucu gruplaşmış olan halkların yaşadıkları bölgenin bir devlet olarak ortaya çıkış öyküsüdür.
1946’ya kadar Fransız Mandası altında yönetilmiş olan Suriye’de 1940’lı yıllardan itibaren Araplar arasında tek bir Arap devletinin kurulması, dağınık Arap nüfusunu ve coğrafyasını diriltmenin, yeni bir başlangıcın gerekliliği savunulmaya başlandı. Baas fikri ve felsefesi böylece doğmuştur. Baas, kelime anlamı olarak yeni başlangıç demektir. 1947 yılında Şam’da ilk kongre, 1953 yılında ise Arap Diriliş Partisi ve Arap Sosyalist Partisinin birleşmesiyle kurulmuş olan partinin adıdır. Partinin birlik, özgürlük, sosyalizm sloganları kısa sürede Arap ülkelerinin büyük bölümünde ve bünyesinde Arap toplulukları bulunan pek çok ülkede kabul görmüş ve örgütlenme başlamıştır. (2)
Baas, önceleri Arap Milliyetçiliğini kapsayan bir üst kimlik iken sonraları sadece Suriye milliyetçiliği olarak anılmaya başlanmıştır. 1946’da Fransa’dan bağımsızlığını kazandıktan sonra 1949-1954 yılları döneminde bir dizi askerî darbe yaşayan Suriye’de 1970 yılından itibaren Hafız Esad’ın damgasını vurduğunu görüyoruz. Hafız Esad’a kadar Baas Partisi hangi süreçlerden geçmişti. Birlikte inceleyelim:
Baas Partisi Nusayri (Alevi/Şii gelenekten gelen topluluk) Kökenli Celal es-Seyyid ile Zeki Arsuzi - Sünni Müslüman kökenli Salahaddin el- Bitar ile Ortodoks Hristiyan olan Mişel Eflak tarafından 1943 yılında kuruldu. Parti Arap milliyetçiliğini, Sosyalizmi ve Baas ideolojisini harmanlayarak daha çok kırsal kesimlerde, şehirli orta sınıfa mensup Sünni aileler nezdinde heyecan yaratmıştır. Başlarda uyumlu çalışan gruplar daha sonra fikir ayrılıkları ve çatışmalar yaşamaya başladı. Partinin kurucularından Mişel Eflak, Salahattin el- Bitar ve Ekrem Hurani ile 26 subay önce gözaltına alınmış sonra Lübnan’a sürgün edilmiştir. (3)
1953’te devlet başkanı olarak tarih sahnesine Edip Çiçekli çıkmıştır. Baskıcı bir yönetim anlayışını benimseyen lider, özellikle Dürzi ve Alevi halka baskılar yapmış, ayaklanmaları bomba ile bastırmıştır. 1954’te istifa eden Çiçekli önce Beyrut’a, 1960’ta Brezilya’ya gitmiş, 1964’te ise Suriyeli bir Dürzi tarafından öldürülmüştür. 1954’te yönetime gelen Haşim el- Attasi ise 1 Şubat 1958’de Mısır ve Suriye’nin ortak projesi olan Birleşik Arap Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Fakat bu yönetim uzun ömürlü olmamış, 28 Eylül 1961’de Abdülkerim Nahlavi önderliğindeki hükümet darbesi ile Suriye lehine Cumhuriyet fes edilmiştir. Tarihler aynı yılın 14 Aralık gününü gösterdiğinde ise Suriye’de Maruf Davalibi’nin başbakan, Nazım El- Kutsi’nin cumhurbaşkanı olduğunu görmekteyiz. 2 yıl sonra 8 Mart 1963’te ise Baas ve Nasır taraftarlarıyla, bağımsız subayların meydana getirdiği bir oluşum Ziat El- Hariri önderliğinde darbe yaparak 9 Mart’ta Salahattin el- Bitar’ın başbakan olmasını sağlamıştır. Ardından Nasır taraftarları tasfiye edilmiştir. Salahattin el- Bitar’a karşı Nasırcılar darbe girişiminde bulunmuşsa da Salahattin el- Bitar’ın bir süre iktidarda kaldığı görülmektedir. (3) Selahattin El Bitar en son Lübnan’a sürgüne gitmişti. Demek ki oradan bir şekilde gelerek iktidara oturmasını becermiş.
Birkaç yıl sonra 23 Şubat 1966’da Arap Alevilerinden General Salah el- Cedid ve Hafız Esad; Sünni kökenli Nurettin el- Attasi (Mısır- Suriye Birleşik Cumhuriyetini kurmuştu) birlikte yeni bir darbe girişiminde bulunmuş ve böylece Esadlar tarih sahnesindeki yerini almıştır. Hafız Esad, darbe döneminde genelkurmay başkanlığı ve hava kuvvetleri komutanlığı görevlerini üstlenmiştir. Baas partisi iktidarı ele geçirdiklerinin ilk dönemlerinde bir takım ekonomik reformlar başlatmıştır. Zengin- Sünni ve kentli-elit tabakanın geniş tarım arazilerini köylülere dağıtmaya başlamışlar, özel şirketlerde millileştirmeye gitmişler, devlet işlerinde etkin olan kentli-zenginleri memuriyetten tasfiye etmişlerdir. Bunların yerine kırsal kesimden ve orta sınıftan gelen memurlar, üniversite öğrencileri ve öğretmenlerin içinden Baas ideolojisini benimsemiş olanlardan siyasi bir sosyal tabaka oluşturmuşlardır. (3)
Hafız Esad, 1970 yılında tek başına iktidara geldiğinde ise sosyal bir takım değişimler inşaa etmiştir. Bu değişim, yalnızca kentli elitlerin söz sahibi olduğu değil, kentli- köylü, elit- elit olmayan bir çok grubun birbiriyle harmanlandığı bir sistem yapılandırmaya çalışmıştır. Baas Partisi kırsal ve orta sınıfın taleplerini Sosyalizm, birlik ve özgürlük gibi söylemlerle karşılamaktadır. Partinin radikal söylemleri ordu içerisindeki kırsal sınıfa mensup Alevi, Dürzi, İsmaili subayları etkilemiş olduğu gibi toprak sahibi Sünni elit karşısında kırsal kesime mensup Sünnileri de etkilemiştir. Elit algısının olmadığı herkesi kapsayan söylemler halkın nezdinde kabul görmüştür. Partiye ordudan ve halktan katılımlar artmıştır. Baas’ın askeri kanadı içerisinde yer alan Nusayri, İsmaili ve Nasır yanlısı subaylardan oluşan bir Askeri Komite kurulmuştur. Komite içerisindeki Nasır yanlıları bir süre sonra Mısır ile birleşme isteğinden dolayı Sünnilere karşı tasfiye edilmiştir. Hafız Esad ve Salah Cedid, ordudaki etkin konumlarını kullanarak gruplar halinde Nusayrileri orduya yerleştirince Dürzi ve İsmail subayların ordudan dışlanma süreci başlamıştır. (3)
Buraya kadar anlattıklarım Hafız Esad’ın yönetime tek başına gelişine kadar Suriye’de yaşanan darbeler dönemi olarak anılmaktadır. Özet olarak Suriye’nin yakın dönem tarihinde Osmanlı, Fransız, darbeler dönemindeki kısa süreli Arap yöneticiler ve son olarak da Esad yönetimleri bulunmuştur.
Hafız Esad darbenin ardından 173 sandalyeli halk meclisini ve 1972’de ise Baas Partisinin de dahil olduğu Ulusal İlerici Cepheyi kurmuştur. 31 Ocak 1973’te referandum ile kabul edilen yeni anayasada “devletin dini İslam’dır” ifadesi yer almamıştır. Yasama yetkisi 250 üyeli, üyeleri seçimle belirlenen bir parlamentoya verilmiştir. Nusayri azınlık önce orduda ardından da siyasette hakim grup haline gelmiştir. Esad kendisine sadakati iktidar hiyerarşisine akrabalarını ve güvenilir yardımcılarını getirerek sağlamıştır. Akrabaları dışında seküler ve kendisine yakın Sünnileri de yönetimin üst kademelerinde görevlendirmiştir. Kendisiyle tam iş birliği yaptıkları sürece Sünniler yönetimdeki, ticaretteki konumlarını sürdürmüşlerdir. Zamanla Suriye’nin çoğunluk olan Sünni elitleri yerini köylü kasabalı, yoksul ve azınlık olan Nusayrilere bırakmıştır. Esad elindeki gücü kaybetmemek için eğitim kurumlarını merkezi hükümetin denetimi altına almış, temelde Baas ideolojisinin benimsendiği yeni bir eğitim modeline geçmiştir. İç politikada etkin bir konumda olduğu kadar küresel anlamda da etkinliğini kabul ettirmenin yollarını arayan Esad bu hamlesi ile Arap dünyasındaki taraftarlarının bir kısmını kaybetmiştir. (3) Peki ama neden? Cevabı çok eski devirlerde gizli. Taa Hz. Muhammed’in ölümü sonrası çıkan o felsefi yorumsal farklara kadar uzanıyor. Bugün çok uzattım farkındayım. Ama görüyorsunuz işte Suriye’yi inceledikçe içinde diğer devletlere ait sorunların da olduğu farklı olaylara kapı aralıyoruz. Böylesi ilginç bir tarihe sahip.
Bir sonraki yazımda Suriye-Mısır önderliğinde toparlanmış olan Arap birliğinin neden yeniden ayrılıp günümüzdeki parçalı bir görünüme dönüştüğünü irdeleyeceğim. Tekrar görüşünceye kadar sağlıcakla kalın.
Yararlanılan Kaynaklar:
- Balcı, İ. (2006), Peygamber Sonrası Hayata İntibak ve İslam Toplumunda Yaşanan Süreç, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi.
- İnce, E. (2017), Suriye’de Baas Rejiminin Kuruluşu ve Türkiye, Tarih ve Günce- Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Dergisi.
- Bayoğlu, A. Suriye’deki Etnik ve Mezhepsel Yapıların Çatışmalardaki Rolü, Yüksek Lisans Tezi. Çankaya Üniversitesi, 2020