İnsanlığın bilim ve teknolojide kat ettiği yol, son 50 yılda baş döndürücü bir hıza erişti. Buna karşın sosyal ilişkilerimiz, liderlik ve otoriteye karşı tavırlarımızda hiç olmadığı kadar gerilediğimiz gözleniyor.
Bu sadece ülkemize özgü bir durum değil. Bilim ve teknolojisi gelişmiş; gelişmekte ya da gelişmeye devam eden bütün toplumların bir sorunu gibi. Hayatında angarya (bulaşık, çamaşır, temizlik, vs kişisel günlük temizlik rutini ve benzeri ihtiyaçlar) gibi gördüğü işleri makineler aracılığı ile yapmaya alışan insanlık bu angarya işlerden kalan zamanını daha doyurucu değerlendirmek yerine kazancının büyük bir bölümünü çarçur ettiği internet, alışveriş siteleri, üretmeden tüketme alışkanlığı, hiç ihtiyacı olmayan, gelişimine katkı sağlamayan aktiviteler ile harcıyor. Küçük bir köye dönen bir tık uzağımızdaki yakın uzak sermayeler tarafından harcatılıyor! Bunun sonucunda da sorgulamaktan uzaklaşıyor, kendisini tüketiyor, ülkede, çevresinde doğru kararlar alamayan, beceriksiz ama çok sevimli, tatlı başkanların elinde oyuncak oluyor.
Oyuncak demişken dünyadaki insanların doğru sorgulama düzeyinin 10-11 yaş çocuk seviyesinden daha aşağıda olduğunu düşünüyorum. Bunu size Kurt Lewin ve Lippitt’in 1938’li yıllarda 10-11 yaş aralığındaki çocukların gelişimlerinde farklı liderlik biçimleri ile grup ilişkileri ve verimlilik üzerine yaptıkları maske yapım deneyi ve sonuçlarını paylaşarak göstermek istiyorum. Sonuçlar beni çok şaşırttı ve üzdü. Bakalım siz neler düşüneceksiniz?
Bu deneyde, Kurt Lewin ve Lippitt, çocukları üç gruba ayırmıştır. Her birine ayrı lider özellikleri gösterecek olan öğretmenleri atamıştır. Buna göre yapılan araştırma ve sonuçları şöyledir:
1. Grupta otoriter davranan lider, çocuklara ne şekilde maske yapacaklarını ve nasıl çalışacaklarını göstermiş, iş ve görevleri lider belirlemiştir. Bu gruptaki üyeler lideri dinlemişler ve verilen görevleri yapmışlar. Lider işin başından ayrıldığında grup üyelerinin verim ve iş motivasyonu düşmüş, lideri eleştirmişler, yapılan işi sorgulamışlar ve hatta maske yapımını bırakmışlardır. Bu grupta verimlilik çok yüksek olmuş ancak yapılan maskelerin kalitesi kötü olmuştur. Ortamda korku hakimdir.(1)
2.Grupta liberal davranış sergileyen lider, üyelerine tam bir serbestlik tanımış ve herkesin dilediği maskeyi dilediği biçimde yapabileceğini bildirmiş fakat maskeyi nasıl yapacaklarını, ne biçimde yapacaklarını söylememiştir. Liderden bağımsız nasıl hareket edeceklerini kestiremeyen grup bireysel davranmış, teknik bilgi alışverişi ve iş birliği yapamamış, hem yapılan iş miktarı (verimlilik) hem de yapılan işin kalitesi çok kötü olmuştur. Ortamda kaos hakimdir.(1)
3.Grupta ise demokratik ve katılımcı davranış sergileyen lider, grup üyelerine rehberlik yapmış, onların faydalı ve yaratıcı fikirlerinden istifade etmiş, yol gösterici öğütlerde bulunmuş ve tam bir iş birliği gerçekleşmiştir. Grup üyeleri duygusal yönden birbirleriyle kaynaşmış, yakın ve dostça ilişkiler kurulmuş ve bu durum deneyin sonuna kadar sürmüştür. Lider işin başından ayrıldığında dahi maske yapımı sürdürülmüştür. Bu grupta verimlilik iyi ancak otokratik liderinkinden daha iyi olmamıştır (benim şaşırdığım an işte tam da bu andır. Hani demokrasi en iyi yönetim şekliydi!) Yapılan maskelerin kalitesi iki gruptan daha iyi olduğu halde verimlilikte otokratik liderin grubundan geride kalmışlardır. Ortamda dostluk ve samimiyet hakimdir.(1)
İşte benim aydınlandığım an tam olarak bu an... Nasıl aydınlanmayayım? 10-11 yaş çocuklar ile yapılan bu deneyi biz her gün gerçek hayatta yaşamıyor muyuz? Otokratik liderlere hayran ama onlar arkalarını döndüğü anda vızıltıya başlamıyor muyuz? Azıcık serbest kalınca Allah ne verdiyse komşumuzu kazıklamıyor muyuz? Yan gözle bakmıyor muyuz? Bal tutunca parmağımızı yalamıyor muyuz? Demokrasi dediğimiz o çikolata kaplı gofretin en iyi en güzel olduğunu anlatmak için kaç dostumuzu küstürüp, kaç dostumuz ile en kaynaştığımız anda ateşimiz ile yakmadık? Sonra da bölünerek pasifleşmedik. Aynı şeyi söyledik ama bir türlü ortak noktada buluşamadık, buluşamıyoruz.
Hele o başkanlarımız. Ah bizim o tatlı başkanlarımız… Ete süte dokunmayan, kıyısından kıyısından eleştirip bir arpa boyu kadar yol kat eden her şeyi bizim iyiliğimiz için yaptıklarına o kadar çok inandığımız yere göğe sığdıramadığımız başkanlar! Sözüm meclisten tam da içeri, tam ortaya. Artık kim üzerine alınıyorsa vardır bir rahatsız olduğu! Canla başla hiçbir makam mevki peşinde olmayanlar bir türlü göremeyenler: Uyanın artık görün şu maskeleri. Güç paylaşımının aslında olmadığını, grubun kendisini yönetmediğini, niteliğin sayıya feda edildiğini, seçilmek için parayı bastıranın ve en çok akrabası olanın ama aslında demokrasiden bihaber olanların listelerin en üstünde yer aldığını, tartışma – anlama – uzlaşma inandırma yöntemlerinin kullanılmadığını, vatandaşa yasal metinler çerçevesinde kendilerini yönetme fırsatı verilmediğine, kuralları içselleştirmediğini, aslında kimsenin olumlu tutum takınmadığını, herkesin zevklerinden, başarılarından, umutlarından çoktan vazgeçtiğini…
Toplumun bütün katmanları kendi tatlı başkanının liderliğinde en iyisini en güzelini kendi gruplarının yaptığına inandıkları verimsiz kalitesiz maskelerine hayran artan gerilimin de başarısızlığın da gidenlerin de kalanların da kalıp yorulanların da yorulup bıkanların da farkında değil.
Dünyamıza ve ülkemize benim bütün tatlı başkanlarım hayırlı uğurlu olsun!
Yararlanılan Kaynaklar:
- Günbayı, I.(2018). Liderlik ve Toplumsal Değişme. Eğitim Yönetiminde Liderlik, Güçlü N., Koşar S., Ed., Pegem Akademi Kitabevi Yayınları, Ankara, ss. 245-282