Berna Deveci
Köşe Yazarı
Berna Deveci
 

Badem Gözlü Olmayan Ölüler

Suriye konum itibariyle büyük bir coğrafyanın adı olarak da anıldığı için tarihi tek ve kendine özgü değil. Birçok katmanı var. Bugün o katmanlardan birisini daha kaldırıyoruz. Filistin-İsrail ekseninde şekillenmiş olan Hafız Esat’ın dış politikasını inceleyeceğiz.   9 Aralık 1917 itibariyle İngiliz ordusunun Kudüs’ü ele geçirmesi ile Filistin bölgesinde İngiliz hakimiyeti başlamış oldu. Bu tarihten sonra İngiliz yönetiminin bölgeyi Yahudilerin iskanına açtığını görüyoruz. Böylece Filistin bölgesinde hatırı sayılır bir Yahudi nüfusu oluşmaya başladı. İlk olarak devam eden Yahudi göçleri ve İngilizlerin tutumu karşısında 1936 yılında büyük bir Arap isyanın meydana geldiğini biliyoruz. 1948 yılında ise Arap bölgesinde bulunan devletlerin birçoğunun halen manda rejimleri altında olması fırsat bilinerek İsrail’in bölgede bağımsızlığını ilan etmesi bir oldu bittiye getirilmiştir. Aynı yıl Filistin topraklarını sahipsiz bırakmak istemeyen Mısır, Ürdün, Suriye ve Irak, İsrail’in konuşlandığı bölgeye dört bir taraftan saldırarak üstünlük sağlamışlardır. Fakat kabileler (Arap silahlı birlikleri) arasındaki rekabetten dolayı bu üstünlük devam ettirilememiş, saldırı Yahudi ve Müslümanlar arasında 11 Haziran 1948’de imzalanan ateşkes anlaşması ile sonuçlanmıştır. Ateşkes anlaşmasının çok önemli iki sonucu vardır: 1) Bölgedeki Yahudi devletinin varlığı Araplarca tanınmış oldu. 2) Ateşkes sürecini İsrail avantaja çevirdi. Peki bu avantaj nasıl olabildi? Şöyle: 2. Dünya Savaşı sırasında uğradıkları haksızlıklardan dolayı zaten dünya tarafından dezavantajlı müşkül bir durumda görülen Yahudilere bir tekme de Araplar vurmuş gibi algılandı. Böylece İsrail, Avrupa ve Amerika’nın desteğini de alarak bölgede güç kazandı. (1) Günümüzde de İsrail-Filistin çekişmesi aynı çerçevede değerlendirilmekte; Müslümanlar ile Müslüman olmayan unsurlar karşı karşıya bu sebepten gelmektedir.   Yukarıda kısaca özetlediğim birçok kez yaşanan Filistin-İsrail çekişmesi, Fransız manda yönetimi nedeniyle zaten düşünülmekte olan dağınık yaşayan Arapların birlikte hareket etme fikrini (Baas) hızlandırmıştır. İşte 1970’lerde Hafız Esad’ın Suriye’de tek başına iktidara geldiğinde dış politikada benimsediği Baas politikası, Mısır ile birlikte diğer Arap devletlerinin de desteğini alarak İsrail’e karşı saldırgan tutumunun altında bu tarihsel gerçekler yatmaktadır.   Hafız Esad, bu tarihsel arka plandan dolayı içeride Suriye birliğini sağlayınca dışarıda da Mısır ve bölge Arap devletleri ile Baas felsefesi etrafında birleşerek İsrail ile yarım kalan hesaplaşmayı sonlandırmak istemiştir. Esad, Mısır başkanı Sedat ile birlikte İsrail’den Golan Tepeleri’ni geri almak için 1973’te karşı taarruza geçmiştir. Fakat sonuçları itibariyle her iki taraf için de savaş, kalıcı bir çözüm yaratamamıştır. Arap bölgesinde kurulmuş Yahudi devletinin etkisiz hale getirilmesi sağlanamamıştır. Aksine Avrupa ve özellikle ABD’nin desteğini alan İsrail, [BM tarafından her ne kadar işgal olarak nitelendirilse de] ele geçirdiği Golan Tepelerini Suriye’ye geri vermemiştir. Suriye bu tarihten sonra bir daha büyük Suriye misyonunu gerçekleştirememiş; Antik Yunanda bahsedilen Suriye coğrafyasını birleştirmeyi başaramamıştır. Ürdün, Lübnan, İsrail ve Suriye günümüzde de halen içişlerinde ve dışişlerinde tarihten getirdiği sorunlarına çözümler bulamadan iç savaş ve karışıklıklar içinde yoluna devam etmektedir. 1973 Golan Tepeleri saldırısının (Yom Kippur Savaşı) ‘nın en göze çarpan etkisi başta Suudi Arabistan olmak üzere petrol satan ülkelerin İsrail’i destekleyen ülkelere petrol ambargosu uygulaması olmuştur. Bütün bu tepki ve çabalara rağmen İsrail topraklarını genişleterek Ortadoğu’da varlığını sürdürmektedir. (3) İşte Suriye ve Hafız Esad’ın dış politikasının büyük bir kısmını bu nedenle İsrail-Filistin’in çözümsüz ilişkileri kapsamaktadır. Bu arada bölgenin önemli bir gücü olan SSCB (Şimdiki Rusya) ABD’ye karşı bölge Arap devletleri ile yakın ilişkiler geliştirmiştir. Bu durum ABD ile denge politikası yürütmek isteyen devletlerin her zaman işine gelmiştir. Peki bütün bu çabalarına rağmen Esadlar ne olmuştu da Arap Devletleri’nin tamamının desteğini alarak yoluna devam edememişti? Cevap bir önceki yazılarda bahsettiğim geçmiş hesaplaşmalarda gizli: Alevi Sünni çatışması… Esad’ın Lübnan İç Savaşı'nda Hıristiyanlardan yana taraf olması ve İran-Irak Savaşı'nda İran'dan yana tutum takınması Esad’a karşı içeride ve dışarıda Sünni muhaliflerin örgütlenmesine sebep olmuştur. Müslüman Kardeşler önderliğindeki irili ufaklı İslami gruplar tarafından değişik yapılar meydana gelmiştir. Giderek büyüyen muhalefet 1982'de Müslüman Kardeşler öncülüğünde başlayan Hama Ayaklanmasına yol açmış, ayaklanmanın Hafız’ın kardeşi Rıfat Esad komutasındaki hükümet güçlerinin aşırı şiddet kullanarak bastırması (28 Şubat 1982) ile Suriye artık yeni ve çok engebeli bir yola girmiştir. (3) İktidara geldiğinde PanArap felsefesi ile yola çıkan, ilk başlarda kapitalist sistemlere karşı sosyalist ve hümanist bir politika izleyen Hafız Esad, yıllar içerisinde kimseye güvenemeyen, kardeşinin arkasından bile iş çeviren, ülkeyi yönetmek için anayasayı değiştiren, gücünü ve iktidarını elinde var gücüyle tutan otokratik bir lidere dönüşmüştür. Her ne kadar “kör ölür badem gözlü olur” derlerse de inanmayın siz söyleyenlere. Bu coğrafyada ne kör ne de çok iyi görenler ölünce badem gözlü oluyor. Herkes çok kızgın. Herkes öç alarak mutlu oluyor. Bugün mezarı bile yerle bir edilen Esad da bu öçten payını fazlasıyla aldı. Bölgeden sevinç, nefret, barış ve gözyaşına karışmış acayip ne olduğunu kestiremediğimiz haberler geliyor. Dilerim Suriye halkı huzurlu güzel günlerine bir an önce kavuşur.   Yararlanılan Kaynaklar: Çetin, H. İsrail Devleti’nin Kuruluşu ve Kuruluşundan Sonraki İlk 20 Yılındaki Önemli Savaşlar, Marmara Üniversitesi, https://www.academia.edu. Erişim tarihi: 21.12.2024 Bayoğlu, A. Suriye’deki Etnik ve Mezhepsel Yapıların Çatışmalardaki Rolü, Yüksek Lisans Tezi. Çankaya Üniversitesi, 2020 Vurmay, H.M. (2011). Hafız Esad Döneminde Suriye’de Arap Milliyetçiliğinin Dönüşümü (1971-2000), T.C. Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü  
Ekleme Tarihi: 23 Aralık 2024 - Pazartesi
Berna Deveci

Badem Gözlü Olmayan Ölüler

Suriye konum itibariyle büyük bir coğrafyanın adı olarak da anıldığı için tarihi tek ve kendine özgü değil. Birçok katmanı var. Bugün o katmanlardan birisini daha kaldırıyoruz. Filistin-İsrail ekseninde şekillenmiş olan Hafız Esat’ın dış politikasını inceleyeceğiz.

 

9 Aralık 1917 itibariyle İngiliz ordusunun Kudüs’ü ele geçirmesi ile Filistin bölgesinde İngiliz hakimiyeti başlamış oldu. Bu tarihten sonra İngiliz yönetiminin bölgeyi Yahudilerin iskanına açtığını görüyoruz. Böylece Filistin bölgesinde hatırı sayılır bir Yahudi nüfusu oluşmaya başladı. İlk olarak devam eden Yahudi göçleri ve İngilizlerin tutumu karşısında 1936 yılında büyük bir Arap isyanın meydana geldiğini biliyoruz. 1948 yılında ise Arap bölgesinde bulunan devletlerin birçoğunun halen manda rejimleri altında olması fırsat bilinerek İsrail’in bölgede bağımsızlığını ilan etmesi bir oldu bittiye getirilmiştir. Aynı yıl Filistin topraklarını sahipsiz bırakmak istemeyen Mısır, Ürdün, Suriye ve Irak, İsrail’in konuşlandığı bölgeye dört bir taraftan saldırarak üstünlük sağlamışlardır. Fakat kabileler (Arap silahlı birlikleri) arasındaki rekabetten dolayı bu üstünlük devam ettirilememiş, saldırı Yahudi ve Müslümanlar arasında 11 Haziran 1948’de imzalanan ateşkes anlaşması ile sonuçlanmıştır. Ateşkes anlaşmasının çok önemli iki sonucu vardır: 1) Bölgedeki Yahudi devletinin varlığı Araplarca tanınmış oldu. 2) Ateşkes sürecini İsrail avantaja çevirdi. Peki bu avantaj nasıl olabildi? Şöyle: 2. Dünya Savaşı sırasında uğradıkları haksızlıklardan dolayı zaten dünya tarafından dezavantajlı müşkül bir durumda görülen Yahudilere bir tekme de Araplar vurmuş gibi algılandı. Böylece İsrail, Avrupa ve Amerika’nın desteğini de alarak bölgede güç kazandı. (1) Günümüzde de İsrail-Filistin çekişmesi aynı çerçevede değerlendirilmekte; Müslümanlar ile Müslüman olmayan unsurlar karşı karşıya bu sebepten gelmektedir.

 

Yukarıda kısaca özetlediğim birçok kez yaşanan Filistin-İsrail çekişmesi, Fransız manda yönetimi nedeniyle zaten düşünülmekte olan dağınık yaşayan Arapların birlikte hareket etme fikrini (Baas) hızlandırmıştır. İşte 1970’lerde Hafız Esad’ın Suriye’de tek başına iktidara geldiğinde dış politikada benimsediği Baas politikası, Mısır ile birlikte diğer Arap devletlerinin de desteğini alarak İsrail’e karşı saldırgan tutumunun altında bu tarihsel gerçekler yatmaktadır.

 

Hafız Esad, bu tarihsel arka plandan dolayı içeride Suriye birliğini sağlayınca dışarıda da Mısır ve bölge Arap devletleri ile Baas felsefesi etrafında birleşerek İsrail ile yarım kalan hesaplaşmayı sonlandırmak istemiştir. Esad, Mısır başkanı Sedat ile birlikte İsrail’den Golan Tepeleri’ni geri almak için 1973’te karşı taarruza geçmiştir. Fakat sonuçları itibariyle her iki taraf için de savaş, kalıcı bir çözüm yaratamamıştır. Arap bölgesinde kurulmuş Yahudi devletinin etkisiz hale getirilmesi sağlanamamıştır. Aksine Avrupa ve özellikle ABD’nin desteğini alan İsrail, [BM tarafından her ne kadar işgal olarak nitelendirilse de] ele geçirdiği Golan Tepelerini Suriye’ye geri vermemiştir. Suriye bu tarihten sonra bir daha büyük Suriye misyonunu gerçekleştirememiş; Antik Yunanda bahsedilen Suriye coğrafyasını birleştirmeyi başaramamıştır. Ürdün, Lübnan, İsrail ve Suriye günümüzde de halen içişlerinde ve dışişlerinde tarihten getirdiği sorunlarına çözümler bulamadan iç savaş ve karışıklıklar içinde yoluna devam etmektedir. 1973 Golan Tepeleri saldırısının (Yom Kippur Savaşı) ‘nın en göze çarpan etkisi başta Suudi Arabistan olmak üzere petrol satan ülkelerin İsrail’i destekleyen ülkelere petrol ambargosu uygulaması olmuştur. Bütün bu tepki ve çabalara rağmen İsrail topraklarını genişleterek Ortadoğu’da varlığını sürdürmektedir. (3)

İşte Suriye ve Hafız Esad’ın dış politikasının büyük bir kısmını bu nedenle İsrail-Filistin’in çözümsüz ilişkileri kapsamaktadır. Bu arada bölgenin önemli bir gücü olan SSCB (Şimdiki Rusya) ABD’ye karşı bölge Arap devletleri ile yakın ilişkiler geliştirmiştir. Bu durum ABD ile denge politikası yürütmek isteyen devletlerin her zaman işine gelmiştir.

Peki bütün bu çabalarına rağmen Esadlar ne olmuştu da Arap Devletleri’nin tamamının desteğini alarak yoluna devam edememişti? Cevap bir önceki yazılarda bahsettiğim geçmiş hesaplaşmalarda gizli: Alevi Sünni çatışması…

Esad’ın Lübnan İç Savaşı'nda Hıristiyanlardan yana taraf olması ve İran-Irak Savaşı'nda İran'dan yana tutum takınması Esad’a karşı içeride ve dışarıda Sünni muhaliflerin örgütlenmesine sebep olmuştur. Müslüman Kardeşler önderliğindeki irili ufaklı İslami gruplar tarafından değişik yapılar meydana gelmiştir. Giderek büyüyen muhalefet 1982'de Müslüman Kardeşler öncülüğünde başlayan Hama Ayaklanmasına yol açmış, ayaklanmanın Hafız’ın kardeşi Rıfat Esad komutasındaki hükümet güçlerinin aşırı şiddet kullanarak bastırması (28 Şubat 1982) ile Suriye artık yeni ve çok engebeli bir yola girmiştir. (3)

İktidara geldiğinde PanArap felsefesi ile yola çıkan, ilk başlarda kapitalist sistemlere karşı sosyalist ve hümanist bir politika izleyen Hafız Esad, yıllar içerisinde kimseye güvenemeyen, kardeşinin arkasından bile iş çeviren, ülkeyi yönetmek için anayasayı değiştiren, gücünü ve iktidarını elinde var gücüyle tutan otokratik bir lidere dönüşmüştür. Her ne kadar “kör ölür badem gözlü olur” derlerse de inanmayın siz söyleyenlere. Bu coğrafyada ne kör ne de çok iyi görenler ölünce badem gözlü oluyor. Herkes çok kızgın. Herkes öç alarak mutlu oluyor. Bugün mezarı bile yerle bir edilen Esad da bu öçten payını fazlasıyla aldı. Bölgeden sevinç, nefret, barış ve gözyaşına karışmış acayip ne olduğunu kestiremediğimiz haberler geliyor.

Dilerim Suriye halkı huzurlu güzel günlerine bir an önce kavuşur.

 

Yararlanılan Kaynaklar:

  1. Çetin, H. İsrail Devleti’nin Kuruluşu ve Kuruluşundan Sonraki İlk 20 Yılındaki Önemli Savaşlar, Marmara Üniversitesi, https://www.academia.edu. Erişim tarihi: 21.12.2024
  2. Bayoğlu, A. Suriye’deki Etnik ve Mezhepsel Yapıların Çatışmalardaki Rolü, Yüksek Lisans Tezi. Çankaya Üniversitesi, 2020
  3. Vurmay, H.M. (2011). Hafız Esad Döneminde Suriye’de Arap Milliyetçiliğinin Dönüşümü (1971-2000), T.C. Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve okurmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Gezgin
(23.12.2024 10:33 - #407)
Verdiğiniz bilgiler için teşekkürler
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve okurmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.