Pazarcılar komik ve eğlenceli satıcılardır. Bazen öyle sloganlar bulurlar ki gülmemek için kendinizi zor tutarsınız.
Pazar günü gittiğim semt pazarında bir satıcı ‘’Ye Kocanın Parasını’’ diye bağırıyordu fiyatları beğenmeyen kadınlara seslenirken. Tezgahının önünde, elindeki poşete seçtiği meyve ve sebzeleri dolduran kadınların ekonominin ağırlığı altında ezilmiş somurtuk yüzlerini güldürmeyi başarmıştı kısa bir süre de olsa bu eğlenceli satıcı.
İnsan düşünüyor ister istemez. Bir pazarcı neden böyle bir slogan geliştirir? Bu komik ama düşündürücü sloganı bulmaya iten neydi pazarcıyı? Bu soruların kısa ve net bir cevabı var: Kadınlar ev ekonomisinde sınıfta kaldı çünkü. Eskiden bütün aile bireyleri için poşetlere doldurulan sebzeler meyveler her geçen hafta üçer beşer azaldı. Artık insanlar kilo ile değil tane ile alıyor pazarda ihtiyaçlarını. Ölmemek için yeseler yeter! Bazı sebze ve meyveleri almasalar da olur.
İşte pazarcı bu düşünceleri, davranışları bildiği için geliştirdi bu sloganı: Ye kocanın parasını, boşver sen. Ye iç eğlen. Bırak artık üç lira mı beş lira mı düşünmeyi! Ne yaparsan yap ekonominin geldiği durumda elindeki parayı koruyamayacaksın.
Haksız değil. Ekonomik kriz en çok kadınları vurdu. Çocuğu olan çalışan kadın yavaş yavaş hayatını kolaylaştıran şeyleri bırakmaya başladı. Önce çalıştığı için yetişemediği temizlik için eve gelen yardımcıya yol verdi. Bir süre temizlikçisiz idare etti. Hem çalıştı hem de çalışmadığı saatlerde dinlenmesi gereken sürelerde yapabildiği kadar ev işlerini kendi başına yaptı.
Olmadı. Yine yettiremedi maaşını. Bakıcıya da yol verdi bir süre sonra. Yakınlarda akrabası olanlar şanslıydı. Bakıcısız akrabalarının elinde büyüttü bir süre çocuğunu. Bakacak kimsesi olmayan ise işten gönüllü çıkmayı seçti. Yazdı mektubunu insan kaynaklarına; ‘’özel sebeplerle istifa ediyorum… saygılarımla’’ Yok efendim ne özel sebepleri! Bal gibi de genel bir sebep: Ekonomi. Maaşım yetmiyor. Çocuk onun bunun elinde heba oluyor. En iyisi ben istifa ediyorum. Evimi de kendim temizlerim. Oturur evimde çocuğumu da kendim büyütürüm… dedi.
İşte çalışan bir kadının yoldan gönüllü çıkışı böylece gerçekleşiyor. Aynı o kadın pazarda elindeki poşeti istediği kadar yeterince dolduramıyor! Nasıl yesin kocasının parasını. Kendi parasını bile yiyemedi ki. Ekonomiye kurban etti kendini…
Bir toplumun yarısı üretiyor/çalışıyor yarısı üretmiyor/eve mahkum ediliyorsa o toplumdan gelişme beklenemez. Türkiye’nin kalkınamaması ve her alanda başarısız olmasında bu durumun büyük payı olduğunu düşünenlerdenim. Kadınlar kendilerini kullanışlı ikinci güç, bir zorluk karşısında geri çekilmesi gereken ilk güç kabul ettikleri sürece bu durum değişmeyecektir.
İşsizlik verileri açıklandı. Her veride olduğu gibi işsizlik verilerinin de açıklananın çok üstünde olduğunu biliyoruz. Çünkü bu verilerin içinde yoldan gönüllü çıkanlar yok. Onlar artık bırakın iş aramayı, çalışma hayatı nasıl bir şeydi unuttular. Aramıyorlar iş.
Aslında her şeyin kadınların edilgen yapısı nedeniyle olduğunu düşünüyorum. Yok artık ne alaka demeyin. Olay şöyle gelişiyor; Bir kere bizim işverenimiz eşit işe eşit maaş vermez. Kadınlar her sektörde erkeklerle aynı işi yapsa bile daha az kazanır. Bu olgu toplumda kabul gördüğü sürece zaten az kazanıyorum maaşım ev ekonomisine katkı sağlamıyor diyen kadın vazgeçecektir ister istemez.
Ey benim olaylara objektif bakamayan kadınım! Aç gözünü! Ev ekonomisine katkı sağlamak nedir ya. Katkı demek var olan bir şeye eklenen demektir. Bir kere şu katkı kelimesini ekonomi, ev ekonomisi kelimeleri ile yan yana kullanmayı bir bırak. Sen evini geçindiren önemli bir güç olduğunun farkına var. Evde yapılması gereken işleri sırtına yükleme. Sen hem çalışıp hem de evin bütün sorumluluğunu üstlenemezsin. Esas bundan vazgeç güzel kardeşim. Senin maaşın eve giren önemli girdilerden birisidir. Yan katkı değil. Git o insan kaynaklarına bana da erkekler ile aynı maaşı verin diye diret. Eşit çalıştığın işte niye erkeklerden az aldığını sorgula. Sesini çıkar.
Kadınlar kocasının parasını yemesin! Kendi ayaklarının üzerinde durmaya devam etsin. Çocuklarının bakımlarını tek başlarına üstlenmesin. Bi zahmet erkekler de kadın çalışırken çocuklara kim bakacak kafa yorsun. Kadınlar erkeklerden 9-0 önde olduklarının farkına varsınlar. 9 ay karınlarında taşıdıklarını yavrularını nasıl tek başlarına meydana getirmedilerse büyütmeyi de tek başlarına gerçekleştirmesinler…
Ev işleri ah o ev işleri! Kadın olmanın ağırlığını hissettiren her hafta toz ve kire karşı kazanılmış madalyasız olimpiyat oyunları. Sizden korkmuyor artık kadınlarımız. Tek başına sizinle mücadele etmeyi seçmeyecek artık Türk Kadını. Çünkü o evde erkekler de yaşıyor. Toz bezi erkeklerin eline de pek yakışıyor bence!
Ele yakışmak demişken Kadın Milli Voleybol Takımımıza da dördüncülük pek yakıştı. Tabi ki kızlarımızın madalya ile dönse çok güzel olurdu. Ne yapalım olmadı. Dördüncülük de pek gururlu bence. Bu da önemli bir başarı sporcularımız ve ülkemiz için. Tebrik ediyoruz kızlarımızı. Hem de ellerimiz patlayıncaya kadar alkışlayarak. Ayakta. Büyük bir gururla. Canı gönülden!
Onca ötekileştirilme çabalarına, yok sayılmaya çalışılmalarına, kısa şortları üzerinden yürütülen linç kampanyalarına kulak asmadılar, yılmadılar, pes etmediler, moral bozmadılar. Dimdik ayakta durarak mücadele ettiler ve Türk kadınının gücünü, modern ve güzel yüzünü dünyaya gösterdiler. Tanıttılar.
Bir şey daha yaptılar bilmem farkında mısınız? Artık ülkemizin dört bir yanındaki kız çocukları büyüyünce kendisine hangi gelinliğin yakışacağı yerine voleybolcu olup ülkesini olimpiyatlarda temsil edeceğinin hayalini kuruyor. Şimdilerde küçük bir kıvılcım olan kız çocuklarındaki bu kendine güven ve farklı dallara karşı eğiliminin artarak bütün alanlarda bir yangına dönüşmesini diliyorum.
O kızlar büyüyecek dimdik kendi ayaklarının üzerinde duracak, Atatürk’ün Türk Kadını için hayal ettiği modern ve çağdaş dünyadaki yerini alacaktır. İşte o zaman kocalarının değil kendi kazandıkları parayı afiyetle yiyeceklerdir.