9 Mayıs'ın çamaşır makinelerinde kaybolan çorapların anısını yaşatmak için "Dünya Kayıp Çoraplar Günü" olduğunu öğrenene kadar evrende kendimi yalnız hissediyordum. Meğerse bu esrarengiz olayı yaşayan başka anneler de varmış. Anneler diye genelleme yaptım. Çünkü çamaşırlar ile en çok anneler, daha doğrusu kadınlar ilgileniyor. Bekar ve yalnız yaşayan beyler de var. Onları da unutmuyoruz tabi!
Sizce de gerçekten çok garip değil mi? Nereye gidiyor yahu bu çoraplar! Aslında bilim insanlarının gizemli olarak nitelendirdiğimiz bu durum için çok basit ve anlaşılır bir cevabı var. Bilimsel izahına geçmeden önce, araştırırken karşıma çıkan bir hayli komik ve eğlenceli bilim dışı sebeplerden en çok güldüğüm iki tanesine değinmeden geçemeyeceğim: Efendim, çorapların teklerini yiyen çorap teki canavarı ve çorapların teklerini yutan uzayda çorap teki karadeliği olabilirmiş! Kadın eli değince dünya güzelleşir, kötü gibi görünen olaylara gülümseriz boşuna dememişler. Hayal gücü müthiş eğlenceli ve komik kadınlara/annelere selam olsun!
Gizemli olayımızın bilimsel açıklaması ise şöyle: Daha çok yurtdışında bulunan üstten doldurmalı çamaşır makinelerinde kapasite tam doldurulduğunda basınçlı suyun da etkisiyle tahliye sırasında makinenin altına, motorun bulunduğu yere çorap sıkışmaktaymış. Genellikle tahliye borusundan pis su ile birlikte parçalanan çoraplar doğaya karışıp gidiyormuş. Ülkemizde kullanılan önden doldurmalı makinelerde ise yine tam kapasite doldurulduğunda tambur, iç kapak lastiği ve tahliye borusu gibi yerlere sıkışıp bir daha kendisinden haber alınamıyormuş çoraplarımızın tekinden. Bu da demek oluyor ki, çamaşır makinelerinin bozulmaması ve uzun yıllar dayanması için tam kapasite ile çalıştırılmaması gerekiyor.
Zaten biraz düşündüğümüzde tam doldurulan her şeyin bir yerden patladığını kolayca gözlemleriz. Eşyanın tabiatına aykırı zaten. Mesela bir bardağı düşünün. Suyu ağzına kadar doldurduğunuzda ne oluyor? Taşıyor, değil mi? Ya da seyahate giderken ağzına kadar tıklım tıkış Allah ne verdiyse doldurduğunuz valizinizin fermuarı, zayıf bir noktasından kolaylıkla patlayabiliyor. Benim bir kere başıma geldi. Çok rezil bir durumda kaldım. Hava alanında şaşkın gözlerle bakanlara aldırmadan oturdum yere önce ağladım sonra kahkahalarla güldüm halime. Çaresizlikten valizime anneme yalvarır gibi yalvardım; "Sevgili valiz lütfen bana yardımcı olmanın bir yolunu bul. Yoksa ben sensiz bu kadar yükü taşıyamam!"
Yük demişken, siz de çamaşır makinelerinin ve valizlerin annelerimize olan benzerliğini fark ettiniz mi? Hangimiz en ağır yükümüzü annemize yüklemedik ki! Hangimiz en kirli işlerimizi annelerimiz ile çözmedik ki!
Anneler, hem heybetli koca dağlar misali başımız her sıkıştığında sırtımızı yasladığımız bir sığınak; hem de içlerinde biriktirdikleri üzüntüleri, hayal kırıklıkları, sevinemediklerinde kursaklarında kalan mutlulukları, hiç umulmadık bir anda yükselen ses tonuyla kirpiklerinin ucuna gelip de dışarı çıkamayan gözyaşları, boş verdikleri özel ilgi alanları, vazgeçtikleri kariyerleri ve kim bilir bilmediğimiz, hiç dillendirmedikleri daha hangi duygu yüklerini yüreklerindeki o tıklım tıkış valize doldurmuş fermuarı patlamasın diye sıkıca tutuyorlar.
Belki de bu nedenledir ellisini geçen kadınların hiç geçmeyen sırt ağrısı, bacak ve bel ağrısı, hayata karşı olumsuz bakışları...
İnsan kaybetmediğinin değerini anlamıyor derler. Anneler ise dünyaya getirdiği yavrusunun mutluluğu için bile isteye kaybetmeyi göze alıyor çoğu zaman. Kendi kaybettiklerini sonraki nesil kaybetmesin diye vazgeçiyor istediklerinden gözünü kırpmadan. Çocuğunun seçim ve başarıları ile seviniyor ardında yarım bıraktıklarına. Bu, belki kendisine harcamak için ayırdığı bir miktar para oluyor. Tutuyor veriyor elinde avucundakini çocuğunun bir hayali için. Bazen paradan çok daha değer verdiği bir şey olabiliyor. Önünü berisini düşünmeden uzaklaşıyor hayallerinin kıyılarından açık denizlere doğru. Adım atması için yüreklendiriyor ürkek yardım isteyen çocuğunu. Gitgide azalan zamanını vermekten mutluluk bile duyuyor elini ne olursa olsun bırakmayacağı sözünü verdiği çocuğuna. Gözlerinde mutluluk ve umut gördükçe valizine sıkı sıkıya tıkıştırdığı duyguları hafifliyor birden. Fermuar da patlamıyor, iç sıkıntıları da geçiyor, yeniden gülümseyerek bakabiliyor hayata. Vazgeçtiklerinden mutlu elinde kalanlar ile hayatının bu halini seviyor anneler. Usulca yol alıyor kıyısından kıyısından yapabildikleriyle mutlu gülümseyerek. Anneler böyledir. Yaptıklarından pişman olmayan gurupların en başında gelirler. O ikinci kalp atmaya başladığında genç kadının içinde bir yerlerde, artık dünyadaki her şey ikinci planda kalmıştır onun için. Küçük bedeni önce dünyaya getirmek; sonra da besleyip en iyi şekilde büyütmek için didinir durur. Bulmuştur çünkü ruhunun kayıp olan eşini. Ve çocuğu bırakmadığı sürece annesinin elini, anne hep sıkıca tutacaktır kendisine uzatılan o eli.
İşte kaybolan çorap teklerinin hikayesi de annelerin duyguları ile benzer bir metafor içeriyor. Size uzun uzun kayıp çorap teklerinden bu nedenle bahsettim. Kaybolan çorap teki, burada insanların kaybolan ruh eşini temsil ediyormuş. ‘’Asla geri gelmeyecek sandığınız kayıp duygu ve düşüncelerinizi, ruhunuzun kayıp eşini aramaktan vazgeçmeyin’’ fikrinden çıkmış aslında kayıp çorapların günü…
Biz Anadolu insanı sevinçlerimizi az üzüntülerimizi çok yaşarız. Geçmişte kalıp bugün olan güzellikleri teğet geçeriz. Yeni nesil anneler ile bu durum biraz biraz değişiyor sanki. Bu pazar anneler gününü kutlayacağız. Ben hediyeden ziyade ruhu besleyen şeyler yapmaktan yanayım. Kapitalist sistemin bize dayattığı mutfak aleti hediyeleri annenizin ruhunu değil tüm ailenin karnını doyurmak için vardır. Aldığınız takılar, elbiseler annenizin ruhu değil görünüşüne iyi gelir. O yüzden bu sene bir değişiklik yapın annenizin ruh eşi olduğunuzu kanıtlayan bir şey yapın. Birlikte yürüyüşe çıkın. Sabah annenize gideceğinize onu size çağırın çayı da kahvaltıyı da siz hazırlayın. Bırakın bir gün de misafir olmanın zevkini yaşasın. Sarılın, bol bol sarılın geç olmadan. Elini hiç bırakmadığınızı gösterin. Bu defa siz dağ olun, o size yaslansın.
Eğer anneniz tıpkı çorapların tekleri gibi bir daha geri gelmeyecek diyarlara göç ettiyse, o zaman size en yakın anneye, bir çocuğa ya da elini tutabileceğiniz yanıbaşınızdaki sevdiklerinizin ruh eşi olmaya çalışın. Değiştiremeyeceğiniz şeyler için üzüleceğinize yapabilecekleriniz için harekete geçin. Bu size de çok iyi gelecektir. Anlattığınız hikayeler de kararlarınız da seçenekleriniz de dönüp ardınıza baktığınızda iyi ki yapmışım diyebilecekleriniz olsun.
Tüm annelerimize,
Artık anılarımızda yaşayan annelere,
Herkesi anne sevgisiyle kucaklayabilen kadın erkek herkese,
Anneler gününüz kutlu olsun.
Berna Deveci