Berna Deveci
Köşe Yazarı
Berna Deveci
 

Vatanına Dönemeyenler

Onunla ilk tanıştığımda bana isminin ‘’Pat’’ olduğunu söyledi. Şaşırdım. İngilizcemin yetersizliği ortadaydı. Henüz çat pat konuşabiliyordum. Cep telefonuma numarasını yazıp isim hanesini boş bıraktım. ‘’ Sen yazar mısın? Doğru anlamamış olmaktan endişeliyim’’ dedim. Bana gülümsedi ve ‘’Pat’’ yazdı. Uzun bir süre googledan araştırdım. Pat da neyin nesiydi. Tek bildiğim Pat vardı benim evcil hayvan dükkanı. Bu Pat ne anlama geliyor olabilirdi acaba? Sonradan anladım ki İngilizcede uzun isimli insanlar isimlerinin kısaltılmışını söylüyor. Heceleme problemi yaşayanlar ve telaffuz edemeyenler için düşünülmüş bir şey.   Vatanınızdan uzakta bir yaşam kurduğunuzda sudan çıkmış balık gibisinizdir önceleri. Her şey farklıdır. Zaman hızlıca geçer ama siz ne kadar koşsanız da yetişemezsiniz. Başka bir şehre taşınmak ya da Turistik gezilere benzemez uzaklarda yaşamak. Kocaman kalabalıkların içinde kendinize benzer, içinizin ısındığı, yanında yanlış konuşsanız bile size gülmeyen ve yavaş, sıkıcı konuşmanızı sabırla dinleyen kişiler ararsınız. Çünkü yalnızsınızdır. Turistik gezilerin rahatlığı yoktur çevrenizde. Markete gidince reyonlar bile yabancıdır size. Ne zaman ki kontrol etmeyi, yanlış yapacağım, yanlış konuşuyorum, rezil oldum, çok mu sıkıcıyım acaba korkularını bırakırsınız önünüzde yemyeşil bahçeler açılır, güneş işte o zaman doğar.   Pat benim için Nasrettin Hoca’nın damdan düştüğünde doktor değil de ‘’bana damdan düşen birini bulun’’ dediği gibi damdan düştüğü için bana kollarını sonuna kadar açarak sımsıcak karşılayan başka bir bendi. Ortak acılarımız, özlemlerimiz vardı. Onu çok sevmemin bir nedeni de Atatürk’tür. Çocuklarımız aynı sınıftaydı. Bu nedenle sık sık görüşmeye başlamıştık. Sırayla çocuklar için evlerde oyun grupları yapıyorduk. Çocuklar oynarken biz de çay kahve içip sohbetler ediyorduk. İngilizce öğrenmenin en iyi yolu budur. Bütün heyecanınızı atarsınız. Karşınızdaki size anlatırken hem onu dinlemeye hem de aklınıza gelen kelimeleri İngilizceye çevirmeye çalışırsınız. Bir noktadan sonra artık o kadar aşina olursunuz ki dile, çevirmediğinizi fark edersiniz. Ve mutlu son…   İşte yine böyle bir gündü. Çocuklar içeride eğlenceli bir oyuna dalmıştı. Patricia’nın evine ilk defa gitmiştim. Arap ve Lübnanlı olduğunu biliyordum. İçeri girdiğimde tipik bir Arap evinden çok modernlik ile etnik güzelliklerin birleştirildiği çok şirin bir ev buldum. Eve girince ayakkabı çıkarma adeti çoğu batılıda yok ve ben bu ayakkabı çıkarmama adetine bir türlü alışamayanlardanım. Patricia da ayakkabı ile eve girmeyenlerdendi. Bu bile ona yakın hissetmem için bir nedendir. Sohbetin bir yerinde kahve içelim teklifinde bulundu. Oralarda kahve denilince ya Araplara özgü daha hafif bir kahve ya da bildiğin filtre kahve-nestcafe falan akıllara gelir. ‘’Sana yardım edeyim’’ diyerek arkasından ben de mutfağa gittim. İki tane Atatürk’lü fincan, Türkiye’den geldiği her halinden belli bir kahve paketi ve cezve çıkardı. Şok olmuştum. ‘’ Sen, nasıl biliyorsun’’ soru bile soramadım. Gülümseyerek yüzüme baktı. ‘’ Tabi ki biliyorum. Okudum. Halkınız için neler yaptığını biliyorum ve çok saygı duyuyorum. Türkiye’ye geldiğimde aldım. Sadece özel misafirlerime çıkarıyorum.’’ Dedi.   Bir Türkün vatanından kilometrelerce uzakta övgüyü geçtim tanıdık bir obje ile karşılaşması ne demektir biliyor musunuz! Tarifi imkansız bir mutluluktur. Bugün bu anılar bana acı veriyor. Çünkü biliyorum ki ben sıcak yatağımda size bu satırları yazarken Patricia ülkesinde patlayan bombaları kalbinde hissederek kilometrelerce uzakta gözyaşları içinde sıcak ama ait olmadığı bir yatakta yatıyor. Kim bilir daha kaç ülkede yaşayacak böyle. Kim bilir kaç defa daha yeni baştan başlayacak. Yeniden tanışacak insanlarla sil baştan… Kim bilir misafir olduğu evlerde Filistin ve Lübnan’ı anımsatacak ne objelerle karşılaşacak. Ona da birisi ülkenin liderine saygı duyuyorum diyecek mi? Bir gün nasıl olsa gideceğim diye sadece gurur mu duyacak, içini bir sıcaklık mı kaplayacak vatanına ait bir obje ile karşılaştığında… Dönebilecek mi gerçekten bir gün vatanına…  Sözlerime Patricia’nın kalbinin derinliklerinden dökülen kelimeleri ile son veriyorum. Yeniden görüşünceye kadar hoşçakalın.   ‘’Benim topraklarım zeytinlerin, incirlerin ve sedir ağaçlarının diyarı, Ben Filistinliyim. Lübnan'da Filistinli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim ve "toprağı olmayan bir halk için anlamı olmayan, halkı olmayan bir toprak"a dair zengin bir tarihsel hafızanın DNA'sına sahibim. Kendime soruyorum, ben kimim? nereye aitim? Beyrut'ta, Melbourne'da, Abu Dabi'de ve Birleşik Krallık'ta diaspora her zaman benim evim oldu. Kim düşünebilirdi? Liste büyümeye devam edecek mi? Ruhum, gerçekten ait olduğum, doğduğum, vizeye ihtiyaç duymadığım, 'yabancı', 'öteki', 'etnik azınlık' olmadığım bir yuvanın özlemini çekiyor.  Arap Hristiyan olduğumu söylediğimde insanların şaşırmadığı, Orta Doğu'dan geldiğimi söylediğimde insanların korkmuş bakmadığı, bana normal davrandıkları bir yerde yaşayabilseydim! Bir Filistinliyle tanışmanın ilk şokunu gizleyin! Ben kimim? nereye aitim? Ve cevap kalbimin ve ruhumun derinliklerinden geliyor… Ruhum, gerçekten ait olduğum, doğduğum, 'yabancı', 'öteki', 'etnik azınlık', 'yabancı', yabancı olmadığım, insanların beni ötekileştirmediği bir yuvanın özlemini çekiyor. Arap Hıristiyan olduğumu söylediğimde bunu normal karşılayan, Orta Doğu'dan geldiğimi söylediğimde insanların korkmadığı, Filistinli biriyle tanışmanın ilk şokunu gizlemedikleri bir yerde yaşamak istiyorum.   Yasal olarak İngilizim ama kendimi İngiliz hissetmiyorum, Emirlik vatandaşı hissetmiyorum. Tamamen Lübnan'a ait de değilim ve Filistinli olduğuma dair hiçbir yasal kanıtım yok. Bizi dünyanın dört bir yanına dağıtmak, birbirimizden uzaklaştırmak, halkımızla, geleneklerimizle, topraklarımızla olan güçlü bağımızı koparmaya çalışmak! Başından beri istedikleri buydu. Adalet ve özgürlük adına dökülen her damla Filistinli kanıyla onların planı siliniyor. Benim kanıtım, tanıdıklarımızı, gelenek ve göreneklerimizi, birbirimize olan sevgimizi ve ortak anılarımızı, bize gururla devam etme iradesini veren dayanıklılığımızı ve gücümüzü evime getirdiğim zamandır.  Ön bahçemdeki topraklarımı simgeleyen, kökleri zorluğa ve zorluklara dayanabilen zeytin ağacına baktığımda içim hafifliyor. Başımı Filistin işlemeli bir yastığa koyduğumda, koridorda durup Lübnan köylerinin tablolarına baktığımda, Suriyeli ünlü bir sanatçının resmettiği İslam'da Tanrı'nın resmi 99 vasfın çerçeveli tablosuna baktığımda, içim zeytinlerimizin ve zeytinyağımızın tadıyla ısınıyor.     İnsanları evimize davet ettiğimde, Paskalya için kutsal yemekler yaptığımda ve çocuklarıma Teta ve Jedo'daki Noel toplantılarımızı, çocukluk anılarımı anlattığımda; hepimizi büyüleyen güzellikleri, yemekleri çevremdeki birçok sevimli arkadaşıma, hayatımı zenginleştiren ve neşe getiren Araplara ve Arap olmayanlara tattırdığımda anlattığımda varlığıyla içimi tevazu, gurur ve Allah'ın sonsuz nimet duygularıyla dolduran güzel çocuklarım yanımda olduğu için şükrediyorum.  Aynada kendime baktığımda tıpkı zeytin ve sedir ağaçları gibi kuvvetli rüzgarlardan asla etkilenmeyen güçlü ve sağlam köklerimi görüyorum. Yaşayacağımıza ve hikayemizi dünyaya anlatmaktan asla yorulmayacağımıza olan inancımla gurur duyuyorum, daha da sarsılıyorum.   Benim güzel Filistinim ve Lübnanım bir gün sizi göreceğim. Sokaklarınızı koklayacağım. Havanızı soluyacağım. Zeytinliklerinizi göreceğim. Rabbimiz İsa'nın adımlarında yürüyeceğim. Hemcinslerim ile konuşacağım. Babamın ve tüm geniş ailesinin yaşadığı Kudüs'ün Talbiyeh mahallesini ziyaret edeceğim. Evlerine gittiklerini, büyükannemin Nasıra'daki evine gittiğini, Hayfa sokaklarında yürüdüklerini hayal ediyorum. Büyükbabam benimle birlikte kendi şehrinde yürüseydi bana nasıl bir rehberlik verirdi? Neler anlatırdı acaba?   Ah, tüm insanlara eşit, onurlu ve saygılı davranıldığı bir dünya barışını ne kadar da özlüyorum…’’          
Ekleme Tarihi: 04 Ekim 2024 - Cuma
Berna Deveci

Vatanına Dönemeyenler

Onunla ilk tanıştığımda bana isminin ‘’Pat’’ olduğunu söyledi. Şaşırdım. İngilizcemin yetersizliği ortadaydı. Henüz çat pat konuşabiliyordum. Cep telefonuma numarasını yazıp isim hanesini boş bıraktım. ‘’ Sen yazar mısın? Doğru anlamamış olmaktan endişeliyim’’ dedim. Bana gülümsedi ve ‘’Pat’’ yazdı. Uzun bir süre googledan araştırdım. Pat da neyin nesiydi. Tek bildiğim Pat vardı benim evcil hayvan dükkanı. Bu Pat ne anlama geliyor olabilirdi acaba? Sonradan anladım ki İngilizcede uzun isimli insanlar isimlerinin kısaltılmışını söylüyor. Heceleme problemi yaşayanlar ve telaffuz edemeyenler için düşünülmüş bir şey.

 

Vatanınızdan uzakta bir yaşam kurduğunuzda sudan çıkmış balık gibisinizdir önceleri. Her şey farklıdır. Zaman hızlıca geçer ama siz ne kadar koşsanız da yetişemezsiniz. Başka bir şehre taşınmak ya da Turistik gezilere benzemez uzaklarda yaşamak. Kocaman kalabalıkların içinde kendinize benzer, içinizin ısındığı, yanında yanlış konuşsanız bile size gülmeyen ve yavaş, sıkıcı konuşmanızı sabırla dinleyen kişiler ararsınız. Çünkü yalnızsınızdır. Turistik gezilerin rahatlığı yoktur çevrenizde. Markete gidince reyonlar bile yabancıdır size. Ne zaman ki kontrol etmeyi, yanlış yapacağım, yanlış konuşuyorum, rezil oldum, çok mu sıkıcıyım acaba korkularını bırakırsınız önünüzde yemyeşil bahçeler açılır, güneş işte o zaman doğar.

 

Pat benim için Nasrettin Hoca’nın damdan düştüğünde doktor değil de ‘’bana damdan düşen birini bulun’’ dediği gibi damdan düştüğü için bana kollarını sonuna kadar açarak sımsıcak karşılayan başka bir bendi. Ortak acılarımız, özlemlerimiz vardı. Onu çok sevmemin bir nedeni de Atatürk’tür. Çocuklarımız aynı sınıftaydı. Bu nedenle sık sık görüşmeye başlamıştık. Sırayla çocuklar için evlerde oyun grupları yapıyorduk. Çocuklar oynarken biz de çay kahve içip sohbetler ediyorduk. İngilizce öğrenmenin en iyi yolu budur. Bütün heyecanınızı atarsınız. Karşınızdaki size anlatırken hem onu dinlemeye hem de aklınıza gelen kelimeleri İngilizceye çevirmeye çalışırsınız. Bir noktadan sonra artık o kadar aşina olursunuz ki dile, çevirmediğinizi fark edersiniz. Ve mutlu son…

 

İşte yine böyle bir gündü. Çocuklar içeride eğlenceli bir oyuna dalmıştı. Patricia’nın evine ilk defa gitmiştim. Arap ve Lübnanlı olduğunu biliyordum. İçeri girdiğimde tipik bir Arap evinden çok modernlik ile etnik güzelliklerin birleştirildiği çok şirin bir ev buldum. Eve girince ayakkabı çıkarma adeti çoğu batılıda yok ve ben bu ayakkabı çıkarmama adetine bir türlü alışamayanlardanım. Patricia da ayakkabı ile eve girmeyenlerdendi. Bu bile ona yakın hissetmem için bir nedendir. Sohbetin bir yerinde kahve içelim teklifinde bulundu. Oralarda kahve denilince ya Araplara özgü daha hafif bir kahve ya da bildiğin filtre kahve-nestcafe falan akıllara gelir. ‘’Sana yardım edeyim’’ diyerek arkasından ben de mutfağa gittim. İki tane Atatürk’lü fincan, Türkiye’den geldiği her halinden belli bir kahve paketi ve cezve çıkardı. Şok olmuştum. ‘’ Sen, nasıl biliyorsun’’ soru bile soramadım. Gülümseyerek yüzüme baktı. ‘’ Tabi ki biliyorum. Okudum. Halkınız için neler yaptığını biliyorum ve çok saygı duyuyorum. Türkiye’ye geldiğimde aldım. Sadece özel misafirlerime çıkarıyorum.’’ Dedi.

 

Bir Türkün vatanından kilometrelerce uzakta övgüyü geçtim tanıdık bir obje ile karşılaşması ne demektir biliyor musunuz! Tarifi imkansız bir mutluluktur. Bugün bu anılar bana acı veriyor. Çünkü biliyorum ki ben sıcak yatağımda size bu satırları yazarken Patricia ülkesinde patlayan bombaları kalbinde hissederek kilometrelerce uzakta gözyaşları içinde sıcak ama ait olmadığı bir yatakta yatıyor. Kim bilir daha kaç ülkede yaşayacak böyle. Kim bilir kaç defa daha yeni baştan başlayacak. Yeniden tanışacak insanlarla sil baştan… Kim bilir misafir olduğu evlerde Filistin ve Lübnan’ı anımsatacak ne objelerle karşılaşacak. Ona da birisi ülkenin liderine saygı duyuyorum diyecek mi? Bir gün nasıl olsa gideceğim diye sadece gurur mu duyacak, içini bir sıcaklık mı kaplayacak vatanına ait bir obje ile karşılaştığında… Dönebilecek mi gerçekten bir gün vatanına…  Sözlerime Patricia’nın kalbinin derinliklerinden dökülen kelimeleri ile son veriyorum. Yeniden görüşünceye kadar hoşçakalın.

 

‘’Benim topraklarım zeytinlerin, incirlerin ve sedir ağaçlarının diyarı, Ben Filistinliyim. Lübnan'da Filistinli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim ve "toprağı olmayan bir halk için anlamı olmayan, halkı olmayan bir toprak"a dair zengin bir tarihsel hafızanın DNA'sına sahibim. Kendime soruyorum, ben kimim? nereye aitim? Beyrut'ta, Melbourne'da, Abu Dabi'de ve Birleşik Krallık'ta diaspora her zaman benim evim oldu. Kim düşünebilirdi? Liste büyümeye devam edecek mi? Ruhum, gerçekten ait olduğum, doğduğum, vizeye ihtiyaç duymadığım, 'yabancı', 'öteki', 'etnik azınlık' olmadığım bir yuvanın özlemini çekiyor.  Arap Hristiyan olduğumu söylediğimde insanların şaşırmadığı, Orta Doğu'dan geldiğimi söylediğimde insanların korkmuş bakmadığı, bana normal davrandıkları bir yerde yaşayabilseydim! Bir Filistinliyle tanışmanın ilk şokunu gizleyin! Ben kimim? nereye aitim? Ve cevap kalbimin ve ruhumun derinliklerinden geliyor…

Ruhum, gerçekten ait olduğum, doğduğum, 'yabancı', 'öteki', 'etnik azınlık', 'yabancı', yabancı olmadığım, insanların beni ötekileştirmediği bir yuvanın özlemini çekiyor. Arap Hıristiyan olduğumu söylediğimde bunu normal karşılayan, Orta Doğu'dan geldiğimi söylediğimde insanların korkmadığı, Filistinli biriyle tanışmanın ilk şokunu gizlemedikleri bir yerde yaşamak istiyorum.

 

Yasal olarak İngilizim ama kendimi İngiliz hissetmiyorum, Emirlik vatandaşı hissetmiyorum. Tamamen Lübnan'a ait de değilim ve Filistinli olduğuma dair hiçbir yasal kanıtım yok. Bizi dünyanın dört bir yanına dağıtmak, birbirimizden uzaklaştırmak, halkımızla, geleneklerimizle, topraklarımızla olan güçlü bağımızı koparmaya çalışmak! Başından beri istedikleri buydu. Adalet ve özgürlük adına dökülen her damla Filistinli kanıyla onların planı siliniyor.

Benim kanıtım, tanıdıklarımızı, gelenek ve göreneklerimizi, birbirimize olan sevgimizi ve ortak anılarımızı, bize gururla devam etme iradesini veren dayanıklılığımızı ve gücümüzü evime getirdiğim zamandır.  Ön bahçemdeki topraklarımı simgeleyen, kökleri zorluğa ve zorluklara dayanabilen zeytin ağacına baktığımda içim hafifliyor. Başımı Filistin işlemeli bir yastığa koyduğumda, koridorda durup Lübnan köylerinin tablolarına baktığımda, Suriyeli ünlü bir sanatçının resmettiği İslam'da Tanrı'nın resmi 99 vasfın çerçeveli tablosuna baktığımda, içim zeytinlerimizin ve zeytinyağımızın tadıyla ısınıyor.  

 

İnsanları evimize davet ettiğimde, Paskalya için kutsal yemekler yaptığımda ve çocuklarıma Teta ve Jedo'daki Noel toplantılarımızı, çocukluk anılarımı anlattığımda; hepimizi büyüleyen güzellikleri, yemekleri çevremdeki birçok sevimli arkadaşıma, hayatımı zenginleştiren ve neşe getiren Araplara ve Arap olmayanlara tattırdığımda anlattığımda varlığıyla içimi tevazu, gurur ve Allah'ın sonsuz nimet duygularıyla dolduran güzel çocuklarım yanımda olduğu için şükrediyorum.  Aynada kendime baktığımda tıpkı zeytin ve sedir ağaçları gibi kuvvetli rüzgarlardan asla etkilenmeyen güçlü ve sağlam köklerimi görüyorum. Yaşayacağımıza ve hikayemizi dünyaya anlatmaktan asla yorulmayacağımıza olan inancımla gurur duyuyorum, daha da sarsılıyorum.

 

Benim güzel Filistinim ve Lübnanım bir gün sizi göreceğim. Sokaklarınızı koklayacağım. Havanızı soluyacağım. Zeytinliklerinizi göreceğim. Rabbimiz İsa'nın adımlarında yürüyeceğim. Hemcinslerim ile konuşacağım. Babamın ve tüm geniş ailesinin yaşadığı Kudüs'ün Talbiyeh mahallesini ziyaret edeceğim. Evlerine gittiklerini, büyükannemin Nasıra'daki evine gittiğini, Hayfa sokaklarında yürüdüklerini hayal ediyorum. Büyükbabam benimle birlikte kendi şehrinde yürüseydi bana nasıl bir rehberlik verirdi? Neler anlatırdı acaba?

 

Ah, tüm insanlara eşit, onurlu ve saygılı davranıldığı bir dünya barışını ne kadar da özlüyorum…’’

 

 

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve okurmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.