Neler Oluyor, Neden Oluyor?

Kültür-Sanat 14.08.2024 - 18:09, Güncelleme: 14.08.2024 - 18:09
 

Neler Oluyor, Neden Oluyor?

Sinema eleştirmeni Tuncer Çetinkaya, SİYAD’ın Altın Portakal Film Festivali’nden çekilmesini ve önümüzdeki süreci yorumladı
Festival sezonu açıldı.  Uzunca bir süredir Altın Portakal denilince akla gelen ilk kelimeler arasında “sansür”, “yasaklama”, “skandal”, “protesto” vb. geliyor; hatta hatırı sayılır bir grup, festivalin artık yapılmaması gerektiğini, Antalyalının parasının bu organizasyon ekseninde çarçur edildiğini savunuyor. Açılış ve kapanış gecelerindeki ücretsiz konserler olmasa, bu kentte bir festivalin var olup olmadığını dahi anlayamadığınız, halktan tamamen uzakta, davetli ve şanslı bir azınlık dışında büyük yığınların bir türlü takip edemediği bir etkinlik. Oysa ne demişti Onat Kutlar, “Altın Portakal bir halk şenliğidir!” Şimdi gelin, bu algının nedenlerine ve son günlerde yaşananlar üzerine kafa yoralım. Sondan başlayayım: Bu yıl kaçıncı Altın Portakal düzenleniyor. 60 mı? 61 mi? Reset atılıp 0’landı mı festival? Etkinliğin resmi sosyal medya hesaplarına bakarsanız bunun yanıtı yok. Daha önce hiç karşılaşmadığımız bu durum çok garip değil mi? Peki yapılan ilanlar basit bir hatadan mı kaynaklanıyor? Elbette hayır. Yöneticiler, geçen seneden kaynaklı olarak muhtemelen bir utangaçlık içinde… Ama neden? Çünkü geçen yıl tam 60 yaşına giren, Türk sinemasının en önemli tanığı konumundaki festivalin canına okudular; hakkında yargı kararı olmamasına rağmen bir filmin seyircinin karşısına çıkmasını engellediler. Bu karara imza atanlar bir baskının sonucunda mı böyle bir karar aldılar? Bilmiyoruz; çünkü festival yönetimi kamuoyunu olup bitenler konusunda aydınlatmaya ihtiyaç duymadı. Bütün suç, dört yıllık uygulamalarına baktığımızda son derece başarısız olduğu meydanda olan organizatörün omuzlarına yüklendi. Kendisi bir gecede pılını pırtısını toplayarak kayıplara karıştı. Geriye, “Benim adım…” böbürlenmeleriyle başlayıp, “bu festivali yapmak boynumuzun borcudur!” diye sona eren bir cümle kaldı. Sonuç? Kocaman bir sıfır. 60. Festival, organizasyonun tarihine sürülen bir kara leke olarak tarihe geçti. Yaklaşık 10 yıldır yaşananlar göz önüne getirdiğinizde sağdan-soldan gırtlağına yapışılmış, nefes alması engellenen bir Altın Portakal’la karşı karşıya olduğumuzu daha net görürsünüz. İçeriden destekli bir sansür vakası (51. Festival, 2014 yılı), sinemacıların boykot ve protestoları; sonra kısa film ve belgesel yarışmalarının kaldırılması ve en sonunda da bu festivalin ülkenin en önemli film etkinliğine dönüşmesini sağlayan ulusal / yerli film yarışmasının yok edilmesi. Ardından büyük vaatlerle göreve gelen, seçim kampanyasının bir bölümünü de eski Altın Portakallara dönüş vaadine ayıran yeni yönetimin tuhaf uygulamaları. Önceki dönemin sansür rezaletiyle yüzleşilmesi önerimize kulak tıkayanlar, bir gecede yönetmelik değiştirip skandal jüri uygulamalarını meşrulaştıranlar, etkinliği Antalya’nın ruhunu algılamaktan çok uzak organizatörlere teslim ederek sorunlardan uzaklaştıracağına inananlar… Sonuç: Bu yıl kaçıncısı olduğunu dahi anlamadığımız yeni bir Altın Portakal. Bugün tertemiz, beyaz bir sayfa açıldığını iddia edenler, bir kez daha dışarıdan transfer edilen, sinema camiasının içinden gelen; ancak festivaller konusundaki deneyimlerine yeterince vakıf olamadığımız bir ekiple birlikte yeni bir yolculuğa çıkmış görünüyor. İçtenlikle yollarının açık olmasını dileriz; ama “yaptıkları, yapacaklarının teminatı olan” belediyeciler, neredeyse tam kadro görevlerinin başındalar. Dün, en kritik anlarda, “Bu sorunu nasıl aşarız, festivali hala yapabilmemiz mümkün mü?” diye kapımızı çalanlar, bugün geçmişle hesaplaşmalarını, sansür ve yasaklamalara kapılarını tamamen kapatmaların önerdiğimizde bizlere içerliyor, sözlerimizi kulak arkası yapıyorlar. Tıpkı önceki yıllarda, bu festivalin üzerinde onlarca AKSAV (Antalya Kültür Sanat Vakfı) çalışanının “ahı” olduğunu, festivalin gerçek emektarlarının hak edişlerinin verilmesi gerektiğini söylediğimizde bizleri dikkate almadıkları gibi. O halde bir kez daha söyleyelim: Sanat organizasyonları, “ben yaptım oldu” anlayışıyla yönetilemez. Dün olmadı, bugün de yapamayacaksınız. Ayakları kentin toprağına basmayan, uzaktan kumandalı, devşirme –sözde- kültür politikaları başarıya ulaşamaz. Sorunların kamuoyuyla şeffafça paylaşılmadan çözülemeyeceği, bu festivalin 60 yıllık tarihinde sayısız defa ortaya çıkmıştır. Başarının ölçütü büyük bütçelerle festival yapmak değil, o paraları doğru ve hakkaniyetli biçimde, sinema sanatının yararına dağıtmayı başarmaktır. Kısacası gün, dünün ayıbından kurtulmak, geçmişte yapmayı beceremediğiniz festivali bu kez özgür ve demokratik bir anlayışla halkla buluşturmak vaktidir. Umut var mı? Hepimize aşina gelen o bildik bakış açısıyla çok zor… Sanırız (ve ne acı) devam edeceğiz…       
Sinema eleştirmeni Tuncer Çetinkaya, SİYAD’ın Altın Portakal Film Festivali’nden çekilmesini ve önümüzdeki süreci yorumladı

Festival sezonu açıldı. 

Uzunca bir süredir Altın Portakal denilince akla gelen ilk kelimeler arasında “sansür”, “yasaklama”, “skandal”, “protesto” vb. geliyor; hatta hatırı sayılır bir grup, festivalin artık yapılmaması gerektiğini, Antalyalının parasının bu organizasyon ekseninde çarçur edildiğini savunuyor. Açılış ve kapanış gecelerindeki ücretsiz konserler olmasa, bu kentte bir festivalin var olup olmadığını dahi anlayamadığınız, halktan tamamen uzakta, davetli ve şanslı bir azınlık dışında büyük yığınların bir türlü takip edemediği bir etkinlik. Oysa ne demişti Onat Kutlar, “Altın Portakal bir halk şenliğidir!”

Şimdi gelin, bu algının nedenlerine ve son günlerde yaşananlar üzerine kafa yoralım.

Sondan başlayayım: Bu yıl kaçıncı Altın Portakal düzenleniyor. 60 mı? 61 mi? Reset atılıp 0’landı mı festival? Etkinliğin resmi sosyal medya hesaplarına bakarsanız bunun yanıtı yok. Daha önce hiç karşılaşmadığımız bu durum çok garip değil mi? Peki yapılan ilanlar basit bir hatadan mı kaynaklanıyor?

Elbette hayır. Yöneticiler, geçen seneden kaynaklı olarak muhtemelen bir utangaçlık içinde…

Ama neden?

Çünkü geçen yıl tam 60 yaşına giren, Türk sinemasının en önemli tanığı konumundaki festivalin canına okudular; hakkında yargı kararı olmamasına rağmen bir filmin seyircinin karşısına çıkmasını engellediler. Bu karara imza atanlar bir baskının sonucunda mı böyle bir karar aldılar? Bilmiyoruz; çünkü festival yönetimi kamuoyunu olup bitenler konusunda aydınlatmaya ihtiyaç duymadı. Bütün suç, dört yıllık uygulamalarına baktığımızda son derece başarısız olduğu meydanda olan organizatörün omuzlarına yüklendi. Kendisi bir gecede pılını pırtısını toplayarak kayıplara karıştı. Geriye, “Benim adım…” böbürlenmeleriyle başlayıp, “bu festivali yapmak boynumuzun borcudur!” diye sona eren bir cümle kaldı. Sonuç? Kocaman bir sıfır. 60. Festival, organizasyonun tarihine sürülen bir kara leke olarak tarihe geçti.

Yaklaşık 10 yıldır yaşananlar göz önüne getirdiğinizde sağdan-soldan gırtlağına yapışılmış, nefes alması engellenen bir Altın Portakal’la karşı karşıya olduğumuzu daha net görürsünüz. İçeriden destekli bir sansür vakası (51. Festival, 2014 yılı), sinemacıların boykot ve protestoları; sonra kısa film ve belgesel yarışmalarının kaldırılması ve en sonunda da bu festivalin ülkenin en önemli film etkinliğine dönüşmesini sağlayan ulusal / yerli film yarışmasının yok edilmesi. Ardından büyük vaatlerle göreve gelen, seçim kampanyasının bir bölümünü de eski Altın Portakallara dönüş vaadine ayıran yeni yönetimin tuhaf uygulamaları. Önceki dönemin sansür rezaletiyle yüzleşilmesi önerimize kulak tıkayanlar, bir gecede yönetmelik değiştirip skandal jüri uygulamalarını meşrulaştıranlar, etkinliği Antalya’nın ruhunu algılamaktan çok uzak organizatörlere teslim ederek sorunlardan uzaklaştıracağına inananlar…

Sonuç: Bu yıl kaçıncısı olduğunu dahi anlamadığımız yeni bir Altın Portakal. Bugün tertemiz, beyaz bir sayfa açıldığını iddia edenler, bir kez daha dışarıdan transfer edilen, sinema camiasının içinden gelen; ancak festivaller konusundaki deneyimlerine yeterince vakıf olamadığımız bir ekiple birlikte yeni bir yolculuğa çıkmış görünüyor. İçtenlikle yollarının açık olmasını dileriz; ama “yaptıkları, yapacaklarının teminatı olan” belediyeciler, neredeyse tam kadro görevlerinin başındalar.

Dün, en kritik anlarda, “Bu sorunu nasıl aşarız, festivali hala yapabilmemiz mümkün mü?” diye kapımızı çalanlar, bugün geçmişle hesaplaşmalarını, sansür ve yasaklamalara kapılarını tamamen kapatmaların önerdiğimizde bizlere içerliyor, sözlerimizi kulak arkası yapıyorlar. Tıpkı önceki yıllarda, bu festivalin üzerinde onlarca AKSAV (Antalya Kültür Sanat Vakfı) çalışanının “ahı” olduğunu, festivalin gerçek emektarlarının hak edişlerinin verilmesi gerektiğini söylediğimizde bizleri dikkate almadıkları gibi.

O halde bir kez daha söyleyelim: Sanat organizasyonları, “ben yaptım oldu” anlayışıyla yönetilemez. Dün olmadı, bugün de yapamayacaksınız. Ayakları kentin toprağına basmayan, uzaktan kumandalı, devşirme –sözde- kültür politikaları başarıya ulaşamaz. Sorunların kamuoyuyla şeffafça paylaşılmadan çözülemeyeceği, bu festivalin 60 yıllık tarihinde sayısız defa ortaya çıkmıştır. Başarının ölçütü büyük bütçelerle festival yapmak değil, o paraları doğru ve hakkaniyetli biçimde, sinema sanatının yararına dağıtmayı başarmaktır. Kısacası gün, dünün ayıbından kurtulmak, geçmişte yapmayı beceremediğiniz festivali bu kez özgür ve demokratik bir anlayışla halkla buluşturmak vaktidir.

Umut var mı? Hepimize aşina gelen o bildik bakış açısıyla çok zor… Sanırız (ve ne acı) devam edeceğiz… 

 

 

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve okurmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.